Yıllar önce Edremit’te fotoğraf sanatı dersi alırken hocamız dönem sonu sınıfa ev ödevi vermişti. Eğitmenimiz anlattığı konu, sıradandı ama finali bizi oldukça düşündürmüştü.
Az sonra yazacağım öykü sanırım size de ilginç gelecektir.
Hocamızın anlattığı öykü şöyleydi:
“…Kadın ve erkek aynı üniversitede de akademisyen olarak görev yapmaktadır. Çocukları olunca kadın istifa eder. Kariyerine ara vermiştir. Bu fedakarlığının tek nedeni yuvası içindir.
Çocukları 3 yaşlarına geldiğinde adamın sık sık şehir dışına gitmeleri başlamıştı.
Bu gidişler hep iş gezileri adı altında gerçekleşmekteydi. Bir süre sonra aralarında sürekli tartışmalar başlamıştı. Evlilikleri çıkmaza girmişti.
Yine bir cuma günü evden üniversitede seminer vermek için evden çıkmış pazar akşamı eve ancak gelmişti.
Adam eve gelir gelmez çok yorgun olduğunu söyleyip duşa girdi. Kadın da yemek pişirmek için mutfağa geçmişti.
Tam o dakikalarda yaşanmaması gereken bir durum olmuştu. Kocasının telefonuna birkaç kez titreşimli çağrı gelmişti. Ardından üst üste yine titreşimli mesaj ileti seslerini duyunca kadın işkillenmişti.
Zaten son bir yıl kocasında değişimler başlamıştı. Kendisine ilgisi azalmış ve daha çok evin dışında zaman tüketir olmuştu. Evde olduğu zamanlarda hep telefonla ilgiliydi.
Kadın, hiç düşünmeden hızlı adımlarla salona geçip telefona uzandı. Ekranı açmak için 4 haneli şifre gerekliydi. Nasıl olsa şifreleri aynıydı. Kocasının telefonuna kendi doğum tarihini tuşladı. Hata vermişti. Kuşkulanmakta haklıydı. Bu kez oğlunun doğum tarihini yazdı. Ekran açılmıştı. Mesaj kutusunda Sinan Hoca’dan tam 4 ileti görünüyordu.
“Vay vay! Sinan Hoca ha!?”
Tek tek okumaya başlarken vazgeçti diğerlerini açmaktan.
Zira mesajlardan biri kadının midesine kramp girmesine yetmişti de artmıştı bile…
Mesaj aynen şöyleydi:
“Aşkım evine vardın mı? Biliyor musun aşkım, kokunu daha şimdiden çok özledim. Unutma! Hafta sonu aşk yuvamızda seni bekliyor olacağım.”
Devam edecek
Emine Pişiren/Kocaeli