Demokratik açılımları tartışırken birden bire gündem değişti. Artık Türkiye’nin ana gündemi; domuz gribi ve GDO yönetmeliği.
Hem domuz gribi hem de GDO, Türkiye kadar dünyanın da ana gündemlerinden. Lakin domuz gribi hiçbir ülkede bizim ki kadar trajik komik gelişmiyor. Domuz gribi ve GDO konusundaki eleştiriler kimi çevrelerce ‘komplo teorisi’ olarak görülüyor.
Bu iddiaların sahibi mi doğru söylüyor yoksa gerçekten bazı güçler insanlığa komplo mu kuruyor?
Bunu anlamak için dünyanın en kritik grubu Rockefeller’i ve ekibini tanımak gerekiyor. Aksi halde ne dünya siyasetini ne de dünyanın geleceğini anlamak mümkün olamaz. Deniz Baykal’ı da bursuyla okutan Rockefeller, başlı başına bir dosya konusu. Bu konuyu bir başka yazıda ele almak üzere erteleyelim. Her taşın altında çıkan ve bu grubun en kritik elemanlarından biri var ki onu tanımamak dünyayı tanımamak anlamına da gelebilir.
O;
Nobel Barış Ödülü sahibi…
Mısır’ın İsrail’i tanımasını sağlayan kişi…
Londra’daki Tavistock Enstitüsü’ndeki grup terapilerinde beyni yıkanarak yetiştirilmiş ve “güvenli irrasyonellik” doktrininin sahibi…
10 Mayıs 1982’de Chatham House’da yaptığı konuşmada kendisinin de itiraf ettiği üzere İngiliz ajanı…
Rockefeller’in eski başkan yardımcısı Nancy Maginnes’in kocası..
ABD ile SSCB arasındaki nükleer mücadelesinin temelini atan siyaset Profesörü…
Eski ABD’nin Dış İşleri Bananlığı, Ulusal Güvenlik Kurulu, Psikolojik Strateji Kurulu, Operasyon Araştırma Dairesi, Silah Sistemleri Değerlendirme Grubu danışmanı ve Nükleer Silahlar ve Dış Politika Görev Gücü üyesi…
Rocekefeller’in Brothers Fund’un eski yöneticilerinden…
Nükleler silahların kullanılmasında ısrar edip ‘Berlin Krizi’ni çıkardığı için Başkan Kennedy tarafından görevden alınan ancak daha sonra Nixon ve Ford dönemlerinde Ulusal Güvenlik Kurulu başkan yardımcısı…
ABD vatandaşı, Almanya doğumlu bir Yahudi (Siyonist)…
Eski bir dış işleri bakanı…
Halen herkesin kurtarıcı(!) gözüyle baktığı Obama’nın Dış Politika Başdanışmanı…
Fritz Kraemer’in tabiriyle o, “küçük ama tehlikeli bir Yahudi” Henry Alfred Kissinger.
Politikasını 1974 tarihli NSSM200 isimli raporundaki “Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin. Yiyecek bir silahtır ve bizim müzakere çantamızdaki araçlardan biridir!” cümlesiyle özetleyen bu kişiyi anlamadan ve günah galesini görmeden ne GDO’yu anlamak mümkündür ne de grip domuzluklarını.
NSSM200, Kissinger’in Başkan Gerald Rudolph Ford’a GDO’nun ve diğer tehlikeli politikaların daha doğru bir ifadeyle insanlık için kurulan komplonun planlarını içeren raporu.
Bu raporun ayrıntılarına geçmende önce Kissinger’in günah galerisinden bir çok başlık daha sunalım.
– Başkan Nixon’u Vietnam’dan çekilmeye ve Ortadoğu’da barış sağlamaya ikna eden Dışişleri Bakanı William P. Rogers’in planını suya düşürüp Kamboçya ve Vietnam’da soy kırım suçu işlemek.
– Rusya ve Batı Avrupa ülkelerinin de katkısı alınan ve Ortadoğu’da çözümün eşiğine gelen William P. Rogers’in ile Ulusal Güvenlik Kurulu Başkan yardımcısı Joseph Sisco’in İsrail’i 1967 sınırlarına zorlayan “Rogers Planı’nı deşifre ederek suyu düşürmek.
– Lübnan’ı, İsrail ve Suriye arasında bölüştürmek için Lübnan’da iç savaş çıkarmak ve FKÖ’yü parçalamak.
– Lyndon LaRouche’ın Araplarında desteğini alarak, altın rezervine dayalı yeni bir uluslararası para birimi çalışmasını, Paris’i gıda ambargosuyla tehdit etmek suretiyle sabote etmek.
– Başta Aldo Moro olmak üzere planlarını çözen veya engellemeye kalkan sayısız yabancı lideri ortadan kaldırma suçlaması. Zülfikar Ali Butto, kendisine yapılan darbe ve idamını Kissinger’ la Pakistan ’a enerji bağımsızlığı sağlayacak uranyum zenginleştirmesi tesislerini durdurma isteğine şiddetle karşı çıkmasına bağlar. Bunlara Başkan Nixon’u yiyen Watergate skandalını da eklemek gerek.
Reagan, seçim vaatlerinde Kissinger’la hiçbir bağının olmayacağını ve görev vermeyeceğini taahhüt eder. Seçildikten sonra buna dayanamayarak Kissinger’ı Dış Haber Alma Danışman Kurulu üyeliğine atar. Bu görev Kissinger’in ABD’nin en gizli belgelerine erişmesini sağlar.
1952’den bu yana ABD başkanlarından çok daha etkin rol alan Kissinger’a en büyük şoku Arap ülkelerinin ‘Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail’i destekleyen batılı ülkelere petrol ambargosunda yaşar. Arapların yakın tarihindeki ilk ve tek boykot/ambargoyu Kissinger Arap ülkelerinin burnundan fitil fitil getirir.
Kendilerinin “dünyanın açık kaderi” dedikleri Yahudi üstünlüğüne dayanan ve İngiliz hayranı çoğunluğu Siyonist ya da Mason çevrelerin en önde gelenlerinden olan Kissinger ve bağlı olduğu Rockefeller ekibinin ana amacının; başta ABD olmak üzere ülkeleri kendi standartlarına getirmek, hatta gerekiyorsa yıkmaya dayalı politikalar ve projeler yürüttüklerini bilmek gerekiyor.
Bu projelerin hayata geçirilebilmesi, ilacı –dolayısıyla virüs ve aşıları–, gıdayı ve enerjiyi bir silah olarak kullandıklarını, bu sayede kendilerine bağımlı ülkeler, meydana getirerek insanlığın kendilerine bağımlı modern kölelere dönüştürülmesi hedefini bilmeden ne salgın hastalıkları, ne bunlar için geliştirilen ilaç ve aşıları, ne de GDO’yu anlamak mümkün olamaz.
Kissinger’in danışmanlığını yürüttüğü ABD’nın dolayısıyla dünyanın yeni kurtarıcısı, Hüseyin Barack Obama’nın seçim vaatleri arasında ilginç bir ayrıntı göze çarpar. “Zero to Five Plan” diye bilinen 0-5 yaş arasındaki Amerikan çocuklarının eğitimlerinin “Siyonist Öğretmenler” diye adlandırılan ve Amerikan Öğretmenler Federasyonu (AFT)’nu çatısı altında faaliyet gösteren örgüt eliyle yürütülmesi.
‘Bir silah olarak gıda’ başlıklı makalemizde de temas ettiğimiz gibi NSSM200 raporunda dünya nüfusunun 2075’de 22 milyar olacağı varsayımından hareketle en fazla 8 milyarda tutulması ön görülür. Nüfusun artması durumunda savaşların ve devrimlerin artacağını, bu durumda da kontrollerinde olan ülke ve yönetimlerin ellerinden bir bir çıkacağını, kontrol edebilecekleri kadar nüfus olması içinde gıdanın bir silah olarak kullanılması ön görülür.
Zaten bu amaçla Rockefeller tarafından kurulmuş “Dünya Nüfus Konseyi” adlı illegal bir yapı vardır. Bu yapının elde ettiği başarının sürdürülebilmesi ve artırılması için GDO ve dolayısıyla gıda alternatifsiz bir silahtır.
Bunun içinde eldeki verileri oynayarak artan nüfusun beslenme sorunları çıkacağı tezini ortaya atarlar. Bu iddiayı dillendirmek için dünyada sayısız taşeron akademik ve medya mensubu ve örgütün yanı sıra, başında ‘Dünya’ kelimesi olan ticaret, tarım, sağlık ve banka örgütlerini adeta bir silah olarak kullanırlar.
Taşeron ve işbirlikçi olmasa bile buralardan gelen her veriyi gerçek gibi sunabilecek bilinçsiz sürülerin olduğunun da bilincindedirler. Yalanda olsa zihinlere işlediğiniz verilerin temizlemenin imkânsızlığının da fevkindeler.
Kissinger’in imzasını taşıyan NSSM200 raporu daha öncede belirttiğimiz gibi 13 ülkeyi hedef seçer. Çin’in dışındaki bu ülkeler dünya nüfus artışının yarısını sağlayan Türkiye, Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Meksika, Nijerya, Endonezya, Brezilya, Mısır, Taylan, Etiopya, Kolombiya ve Filipinler’dir.
Tarım Bakanlığı’nın bu hafta hayata geçirdiği GDO bu projenin ürünüdür ve adı geçen bu 13 ülkeden sadece Türkiye yüzde yüz fethedilememiş bir ülke idi. Yeni yönetmelikle artık bu hedef adım adım işleyecek.
Herkes dört gözle bu kime nasip olacak diye bekliyordu ki bu, bugünkü Tarım Bakanımıza nasipmiş. Bu duruma bizler isyan etsek de hatırı sayılır çevreler ‘ellerine sağlık’ diyecektir. Hem GDO’yu yasal zemine taşıyıp hem de GDO’yu yasakladık deme talihsizliği sanırım başka hiçbir ülke siyasetçisine nasip olmaz.
‘Yaşa var ol Türk siyasetçisi!
Dünyanın senden öğrenecek çok şeyi var!’ diye zil takıp oynayacak Kissinger ve Kissinger’lar çoktur. Ama bir gün hesap döner sap döner. Kim bilir insanlar ah etme ferasetine erişmeseler bile, bitkilerin ve onlardan beslenen, haşerat ve hayvanatın âhı, elbet ulaşır Bari’gâh’a.