Elif, Lam, Mim..dediğim zaman yada duyduğum zaman şu 3 ismi hayırla yad ederim Birincisi Rahmetli babam (merhum) Süleyman MERT, İkincisi şu an hasatalığı yada tedavisi nedeyle Amerika’da bulunan M Fethullah GÜLEN, Üçüncüsü çocukluk yıllarımda büyük bir heyecanla okuduğum Nur Risalelerinin Müellifi Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi.
Kim nasıl anlarsa anlasın nereye çekerse çeksin! Babam Kur’ı- Mubin‘den bir aşır okuduğumda gözyaşalarını ceyhun eden bir adamadı.
Fethullah Hocayı da bizzat aynen böyle tanıdım ve böyle gördüm! Allah sağlıklı uzun-upuzun ömürler ihsan etsin.
Genç Beynimde fırtınlar kopartan Bedizüzzaman Said-i Nursi’ye gelince; O’nu gereği gibi anlamak ve hayırla yad etmek için eserlerindeki şemsten bir zerre misali KURAN söylemlerine kulak verelim; “Bin üç yüz elli senedir Kur‘an-ı Hakim, bütün gerçeklerini kainat çarşısında açıp sergilediği halde; herkes, her millet, her memleket onun cevherlerinden, gerçeklerinden almıştır ve alıyorlar.
Halbuki ne o alışkanlık, ne o bolluk, ne zaman aşımı, ne o büyük değişiklikler; onun kıymettar gerçeklerine, onun güzel üslûplarına zarar verememiş, ihtiyarlatmamış, kurutmamış, kıymetten düşürmemiş, güzelliğini söndürmemiştir. Bu durum tek başıyla bir mucizedir.”(Sözler, s. 433)
Kur’an'ın en büyük mucizelerinden birisi de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir. Ve o asırda indirilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir yönü olmasıdır.
“Kur’an, hak ve hakikat ve doğruluk ve hidayet ve harika bir fesahat (doğru ve düzgün söyleyiş, açık ve güzel ifadeli konuşma) olduğundandır ki, usandırmıyor, daima gençliğini muhafaza ettiği gibi tazeliğini, tatlılığını da muhafaza ediyor. (Sözler, s. 378)
Bediüzzaman, Kur’an'ın benzersiz bir kitap olduğunu ve başka hiçbir kaynağın Kur’an'ın yerini alamayacağını da şöyle ifade etmiştir: “Çünkü bu hakikat noktasında katiyyen Kur’an'ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mucize-i ekberin (büyük mucizenin) yerini tutamaz.”(İman ve Küfür Muvazeneleri, (S 67-68)
“O üslub herkesin hoşuna gittiği halde kimse taklit edemiyor.
Geçen zaman o üslubu ihtiyarlatmıyor, daima genç ve tazedir.
Öyle muntazam bir nesir (manzum olmayan söz ve yazı) ve mensur (nesir halindeki yazı) nazımdır (sıra, tertip; kafiyeli, vezinli, söz) ki; hem yüce, hem tatlıdır.
Hem kahinler ve gaybdan haber verenler tabakasına karşı, gelecekten verdiği haberlerle mucizevi yönünü gösterir. Ve ehl-i tarih ve insanlık tarihi alimler tabakasına karşı, Kur‘an'daki haberler ve geçmişteki ümmetlerin ilerideki durum ve olayları ve kabir ve ahirete dair mucizeliğini gösterir. Ve sosyoloji alimleri ve ehl-i siyaset tabakasına karşı, Kur‘an'ın mukaddes kuralları az sözle çok şey anlatır.
Evet o Kur‘an'dan çıkan en büyük nur, o az sözle çok şey anlatmanın sırrı. Çok manaya gelen kısa cümlenin hali) gösterir. Hem İlahi ilim ve gerçeklerin oluşmasında meşgul olan tabakaya karşı, Kur‘an'daki İlahi kutsal gerçeklerdeki sanatı gösterir veya sanatın vücudunu hissettirir. Ve ehl-i tarîkat ve velilere karşı, Kur‘an bir deniz gibi daima dalgalanan ayetlerinin esrarındaki mucizesini gösterir ve bunun gibi…
Kırk tabakadan her tabakaya karşı bir pencere açar, i'cazını gösterir. Hattâ yalnız kulağı bulunan ve bir derece mana aanlayan avam tabakasına karşı, Kur‘an'ın okunmasıyla başka kitaplara benzemediğini, kulak sahibi tasdik eder. „ (Mektubat, s. 181)
Kur’an'ın insanlar üzerindeki etkisinden de bahseden Bediüzzaman, diğer sözlerinde bu etkiyi şu şekilde ifade etmektedir: “Kur’an-ı Hakim, hakiki ilimleri kapsayan bir kitab-ı mukaddestir. Ve bütün asırlarda, insanların bütün tabakalarına hitab eden, ezeli bir hutbedir.” (Konferans, s. 11)
Büyük İslam mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi de "Kuran-ı Hakim şuurlu insanlara imamdır, cin ve insan topluluğuna mürşiddir, ehl-i kemale rehberdir, ehl-i hakikata öğretmendir…" (Sözler, s. 185) sözleriyle Kuran'ın salih kullar için bir doğruluk rehberi olduğunu ifade eder.
Okuyup ibret alanlara ve O’nu Başına taç yapanlara ne mutlu!