Niyetimizle sorgulanacağız…
Evet…Niyet önemli…işte bir hile.. Allahtan kork iraden Allahla örtüşmek olsun…Niyetinde ülkünde namaz olsun oruç olsun…elimden bir şey gelmiyor deme niyetini de mi değiştirmekten acizsin…
Evet…Ülküsünde niyetinde cihad olmayanın namazı orucu sıfırla çarpılır…Habillik Hüseyinilik şehitliği seçme özlü ol.KAHHARdan kork
Allahtan kork Allah senden neden dünyanın halifesi değilsin demez ama neden dünya halifeliği niyetinde amacında yok …der. Neden dünya müşriklerini cizyeye mahkum etmek diye bir ülkün yok…der işte ayet:”Size karşı savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat aşırılığa sapmayın; Allah aşırılığa sapanları sevmez.”(Bakara/190)
Evet…Zemahşerî’nin açıklamasına göre (I, 118) “Allah yolunda savaşmak” deyimi, “Allah’ın ismini yüceltmek ve O’nun dinini güçlendirmek için cihad etmek” anlamına gelir. Hicretten önce, şartlar ne olursa olsun, müslümanların müşriklerle savaşmaları yasaklanmış, onlarla ilişkilerde barışçı yöntemlerin izlenmesi emredilmişti. Hicretten sonra müslümanlar kendi devletlerini kurup siyasal bağımsızlıklarına kavuşunca, zamanla ayrıntıları belirlenen bazı şartlara ve kurallara riayet etmeleri kaydıyla, savaşmalarına izin verilmiş ve gerektiğinde emredilmiştir. Bu iznin ilk kez Hac sûresinin 39. âyetiyle verildiği anlaşılmaktadır; ancak konumuz olan âyeti de bu çerçevede düşünmek mümkündür. Âyette özellikle savunma amaçlı savaşın emredildiği görülmektedir ve İbn Atıyye’ye göre (I, 262) bu, savaşı emreden ilk âyettir.
Müfessirlerin çoğunun görüşüne göre âyetin “Aşırılığa sapmayın; Allah aşırılığa sapanları sevmez” meâlindeki bölümü hem haksız saldırıyı hem de başlanmış bir savaşta aşırı gitmeyi, gereksiz kan dökmeyi ve çevreye zarar vermeyi (Reşîd Rızâ, II, 208) yasaklamaktadır. Nitekim Zemahşerî, âyetin, savaşı başlatmayı yani savaş çıkarmayı yasakladığı gibi, başlamış bir savaşta kadınların, yaşlıların, çocukların ve benzerlerinin öldürülmesini, anlaşmalı bir topluluğa saldırılmasını, baskın saldırılar düzenlenmesini de yasakladığını ifade etmiştir. Taberî’nin aktardığı bazı rivayetlerde (II, 190) din adamları ve tek taraflı olarak ateş kesip barış teklifinde bulunanlar da öldürülmesi yasaklananlar içinde gösterilmiştir. Esasen âyetin “Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın” şeklindeki ifadesinden, sadece fiilen savaşa katılanların ve savaşmayı sürdürenlerin öldürülebileceği açıkça anlaşılmaktadır.(Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 293-294)
Niyetimizle sorgulanacağız…
Adl sıfatlı Allah ağır gelecek işlerden bizi sorgulamaz…Hakim olan Allah intihar anlamında bir savaşı seç de demez…ama en azından niyetimizi düzeltelim şartlara hükmetmesekte niyetimize hükmedelim…Niyetimizle sorgulanacağız…
Niyetimizle sorgulanacağız…
Kabilin taşı vardı elinde asimile olmaktan sa ölürüm dedi Habil…Yezide biat etmektense asimile olmaktansa ölümü seçti Kerbelada hz Hüseyin…Kerbela yaşanmasaydı belki Abbasi devleti kurulamayacaktı…Ölümüne halifelik istendi…”Ya ölüm ya halifelik” denildi…öl ama görevin ne ise ondan geçme…Allahla örtüş yani …Kulluktan geçme…Kulluksa öl…kulluksa zekat ver…kulluksa dünyayı sev…
Evet…Müşrik de mü’min de parayı çok sever birinin niyeti Allahı razı etmektir diğerinin niyeti Allaha rakibi de razı etmektir…Fakirlik kutsal deme kulluk para kazanmanı gerektiriyorsa…Vakit kıyam vaktiyse secdeyi sevme…Namazın kıyamı da secdesi de güzel…mü’minin parayı sevmesi de kulluk…
Evet…Müşrik de Mü’minde esmaya hadim ama niyette farklılık var…Allaha RAKİPLİDİR müşrik ve Kafir..Latifliği kahharlığı yani esmayı Rakiplere de verir…değilse müşriklere izin vermezdi Allah şeytana izin vermezdi…Her ikisi de dünyayı tavaf ediyor ama yönleri zıt…niyetleri zıt…amaçları Allahın rızası değil …zaten niyettir cehenneme insanı taşıyan…Şefaat ya rasulellah de ama kulluksa…Rıza içinse…nefis içinse değil…Fark bu müşrikle aranda nefis için dediysen müşriksin…dediğin şirke taşımaz seni ama niyetin taşıdı bile…
Niyet önemli…işte bir hile ABD Türkiyenin dostu Pakistanı güçsüzleştirise YUNANİSTAN-TÜRKİYE dengesi bozuluyor her an…neden seyirciyiz…
Evet…Niyet önemli…işte bir hile..ABD bize bir Yunanistana on verecek dengeyi bozacaklar…
Evet…Niyet önemli…işte bir hile..Ukraynalılar efendileri için ölüyorlar…
Evet…Niyet önemli…işte bir hile.. Allahla örtüşmemek şirktir…Yetiş ya Gavs de…Hayır…yardımı dokunanlar var yetkin kılmış Allah.Şefaat ya rasulellah da de…
Evet…Niyet önemli…işte bir hile.. Habillik ölünce Kabillik kalır…hz İbrahimlik ölünce nemrutluk kalır Hz Hüseyinlik ölünce Yezitlik kalır.İslamımızda da İslam yok…
Evet…elimden bir şey gelmiyor deme niyetini de mi değiştirmekten acizsin…
Evet “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez…” der ayet.(Bakara/185) ama niyetinden yönünden sorumlusun kardeşim…tevbesizliği… niyetidir…kötü amacıdır şeytanı şeytanlaştıran KAHRA uğramasına sebeb çünkü icraatı kötü olur amacı niyeti kötü ise…
Evet…Bakara Sûresi 286. ayette geçen, “Allah hiçbir nefse gücünün yeteceğinden öte yük yüklemez.”der ama dünya hilafeti İslamın olsun şirkin olmasın diye bir ülkün yoksa sanma şehadetin var…eksik konulu şehadet de küfürdür…şirktir…ben namazlı olayım ama müşrike de köle olayım deme…şirk dünyaya hükmetsin deme…
Evet…Allah’ın bütün emirlerini işlemek, bütün yasaklarından sakınmak her insanın iktidarı dahilinde.
Bizim gücümüz için son hudut, namazı beş vakit kılmak, orucu bir ay tutmak mı? Elbette hayır!..
Ve evet…Zengin olmayan kişinin zekât vermekten sorumlu olmayacağı, keza eli yahut ayağı kesik bir insanın abdest alırken bu organlarını yıkamaktan sorumlu olmadığı hükme bağlanmış.
Akait âlimleri ise “güç yetirme” meselesini “akıl” yönüyle ele almış ve sıkça sorulan bir soruya şöylece açıklık getirmişler:“Dünyanın ıssız bir köşesinde yaşayan ve cemiyet hayatından habersiz olan bir insan, mücerret aklıyla hangi hakikatleri bilmeye güç yetirebilirse, sadece onlardan sorumlu!..”
Evet…“Ya Rabbenâ! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme” ayeti var. ama
Evet dua et dilinle esmayı an buna da mı gücün yok…Gazzeliler dedelerinin hatalarının ağırlığında eziliyor işte…eskiden de yaşandı bu …Yahudiler hata ve günahlarında aşırıya gittikçe üzerindeki yükler de arttırılmıştı. Yahudilerde olduğu gibi Muhammed (asm) ümmetini bu şekilde cezalandırmaması hususunda dua et…kardeşim…
Evet”atalar demiş ki…Dama çıkam keçinin ağaca çıkan oğlağı olur”Kişinin yaptığı hayır kendi lehine, şer de kendi aleyhinedir. duaya sarılalım …hz İbrahim nesli için dua etti…en azından dilimiz duada olsun elimiz imkan bulamadıysa…karınca kaderince Kahırdan kaçalım…evet…Deyin ki:“Ey Rabbimiz, şayet unutur veya bir hususta kasıtsız olarak hata edersek, sen bizim kusurumuza bakma. İhmalimizden dolayı bizi cezalandırma, Ey Rabbimiz, bizden önceki Yahudi ve Hristiyanlara yüklediğin gibi sen bizlere, altından kalkamayacağımız, bizleri sıkıntıya sokacak yükler yükleme. Ey Rabbimiz, sen bizleri gücümüzün yetmeyeceği amellerle yükümlü tutma. Kusurlarımızı affet. Günahlarımızı ört. Bizi rezil etme ve bizleri, her şeyi kaplayan rahmetinle kapla. Sen yardımınla bizim dostumuzsun. Çünkü biz sana iman ediyoruz, sana itaat ediyoruz. Sen, kâfirlere karşı bize zafer nasibet. Senin birliğini inkâr ederek putlara ve tağutlara tapanlara karşı bizleri galip getir. Çünkü biz, senin taraftarın olan müminleriz.”
Evet…Merhum Elmalılı Hamdi Yazır’ın, Bakara suresi 285-286. ayetlerle ilgili açıklamaları şöyledir:285. Peygamber, Rabbi’nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. ‘Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.’ dediler.
286. Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize.
NÜZUL SEBEBİ: Rivayet olunduğuna göre, “Siz içinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de” (Bakara, 2/284) âyeti nazil olunca, bu ashaba pek ağır geldi, toplanıp Resulullah’ın huzuruna vardılar, diz çöktüler: “Ey Allah’ın Resulü, namaz, oruç, cihad, sadaka gibi gücümüzün yeteceği amellerle mükellef olduk. Şimdi ise bu âyet indirildi. Halbuki bizim buna gücümüz yetmiyecek.” dediler ve “Herbirimiz, kendi gönlünde öyle şeyler konuşur ki, dünyaları verseler bunların kalbinde bulunmasını arzu etmez.” diye insanın elinde olmadan içinde bulunan duygu, düşünce, tasarı ve hayallerden söz ettiler. Peygamber (s.a.v.) onlara:“Siz de sizden önceki Kitap ehli gibi, ‘Duyduk ve karşı koyduk.’ mu demek istiyorsunuz? ‘Duyduk ve uyduk, ey Rabbimiz ğufranını dileriz, dönüş ancak sanadır.’ deyiniz!” buyurdu.
Bunu hep birlikte okumaya başladılar, okudukça dilleri alıştı ve gönülleri yatıştı. O zaman (Âmene’r-Resulü…) âyeti nazil oldu. Böylece Allah’a tazarrû ve niyaz ile yalvarıp yakardıklarından, istiğfar edip Allah’a sığındıklarından dolayı bir süre sonra arkasından (La yükellifullahu…) âyeti nazil oldu ve güçlerinin yetmiyeceği ve ellerinde olmayan şeylerden hesaba çekilmeyecekleri bildirilerek, endişeleri giderilmiş oldu.
Demek ki, Ashab-ı Kiram “Siz içinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker.” nazmı celîlinin gizli ve açık yönleriyle bütün ihtimallerini dikkate almışlar ve bu âyetin gerekli kıldığı sorumluluğun akla doğan düşünce ve duyguları da kapsamı içine alma ihtimalinden korkmuşlar ve kendilerince âyetin insan gücünün üstünde bir sorumluluk yüklediğini düşünerek, bunun böyle olmaması gerektiğine hükmedip Hz. Peygamberden, her ihtimale karşı bu hükmü yorumlayacak bir açıklama aramışlardı. Buna karşı her şeyden önce kayıtsız şartsız itaat, istiğfar ve yalvarma ile emrolununca derhal itaat gösterdiler. İçlerinde kaçınılmaz olarak mevcut bulunan endişe ve korkuya rağmen, ilâhî sorumluluğa ve Hz. Peygamber’in emrine boyun eğdiler ve hiç itiraz etmeden olduğu gibi kabul ettiler. Allah Teâlâ da evvela bunların kâmil imanlarını, bu söz dinlemelerini ve emre uymalarını, alçak gönülle yakarmalarını, “Rabbena, Rabbena” diye yalvarmalarını ve yalnızca kendisine sığınmalarını övgüyle dile getiriyor. Onları medh ü sena ederek bu şekilde dua etmeye devam etmelerini teşvik ediyor ve destekliyor. Ayrıca bir müddet sonra lütuf ve merhametini açığa vurup, “Allah hiç kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemez.” şeklinde iltifatta bulunuyor. İstek ve ihtiyaçlarına uygun olarak hüküm göndermiş ve ızdıraplarına sebep olan hayal ve hatıra sorumluluğundan doğan endişeyi gidermiştir ki, işte itaatın ve Allah’a sığınmanın ürünü daima böyledir. İtaat vesvese ve endişeyi yok eder
Niyetimizle sorgulanacağız…
Zerre miktarı bile olsa Allahla örtüş…Rızayı ara…niyetine hükmet…kalp o…niyet bozuksa şehadet yoktur…Kalp tasdiği yoktur…yani yok olur…elimden bir şey gelmiyor deme niyetini de mi değiştirmekten acizsin…müşriksin niyetinde de müşrikle örtüşürsen…Tevbe et…Ülkü deniyette düşüncede müşrikle örtüşme aman…Kalbinle buğzet bir kötülük görsen…değilse müşrikle örtüşmüş olursun…tevbe etmelisin aman şirk üzere ölme…günahı sevenlerden olma…yani.