Nilüfer Dursun imzası, çok yönlülüğün, farklı çalışmaların net görüntüsüdür. O, şair, yazar, araştırmacı, ressam, bestekar ve daha pek çok özelliği koltuğunun altında taşıyan, İngilizce’den yaptığı veya İngilizceye çevirdikleriyle kültür dünyamızın önemli isim ve imzaları arasında yeralmıştır.
Türkçe-İngilizce, çeviri ağırlıklı kitaplarıyla, özlemle beklenilen yayınların altına mütevazı yapısıyla imza atarken, şımarmamış, böbürlenmemiş geleceğe sabır ve azimle bakaşının görüntülerini sergilemiştir.
Nilüfer Dursun yeni bir kitabıyla okurlarının, sanat ve edebiyatseverlerinin karşısına çıkıyor. Bu yeni eserlerinin adı: “Anadolu Kadınlarımızdan yaşanmış öyküler; Kara Zifaf”.
Önceki eserlerinde de olduğu gibi, Nilüfer Dursun’un olaylara bakışındaki netliği, doğruluğu görürken, anlatımlarındaki yumuşaklığı hissederken, anlaşılırlık ilkesinden taviz vermediğini görürüz.
Yağmur’la başlayan anlatımlar, Yazğı ile sona ererken, verilen mesajlardaki kısalığı, bu kısalık içindeki tutarlılığı satır satır okur, tutkuyla sayfalardan ayrılamadığınızı, birinden ötekine geçerken, ‘önceki ne çabuk bitti’ dediğinizi duyar, yaşarsınız.
Bir örnek, ‘Yağmur’anlatımının girişi: “Meryem’in Serdar Oğulları çiftliğine gelin olarak gelişinin üzerinden tam tamamına on yedi yıl geçmişti. Yörenin ağaları Meryem’i almak için adeta yarışmışlar, ancak yarışı Serdar Oğullarının ortanca oğlu Ali kazanmıştı. Bu konuda Meryem’in de üzerine düşeni yaptığı inkar edilemezdi”.
Buradaki giriş cümleleri, anlatılmak istenin ipuçlarını anlaşılır bir biçimde veriyor, Nilüfer Dursun anlatım zenginliğini, tutarlılığını gözlerimiz önüne sererken, yapılan yorumların, ortaya konulan görüşlerin doğruluğunu hissetmemizi sağlıyor, kabullenmemiz gerçeğini zihinlerimize yerleştiriyor.
Birde, kitabın adı olan öykü var “Kara Zifaf” adıyla, Bu öykünün girişinden de birkaç cümle vererek, Nilüfer Dursun’la ilgili ortaya koyduğumuz görüşlerimizin doğruluğunu bir başka açıdan bakarak, netlik içinde gördüğümüzü hisseder, “hoca kalemin güçlülüğünü korusun” temennisinde, duasında bulunursunuz.
-“Nihal ile Özgür. Fakültenin açıldığı ilk hafta ortak bir arkadaşları tarafından tanıştırıldılar. Tam tamamına altı yıl aynı sınıfı, aynı sıraya paylaştılar. Özgür Nihal’in gölgesi gibiydi adeta. Peşinden tuvalete bile geliyor, çıkana kadar kapıda nöbet tutuyordu. Arkadaşları ‘korkma oğlum, oradan kızı kimse kaçırmaz, kuş değil ki bu pencereden uçup gitsin’diye takılıyorlardı Özgür’e”.
Nilüfer Dursun hocanın, her yeni eseri, öncekilerle yarış içindedir. Öncekiler gerilerde mi kalır, yenileri bir farklılık içinde okurlarının karşısına çıkar mı? Gibi soruların cevaplarının hemen verilmesi, ortaya konulması mümkün değildir. Kanaatim odur ki, Nilüfer Dursun’un tüm eserleri birbiriyle, bir ananın oğulları gibi, kardeşçe yarışırlar ama, derecelendirmeye tabi tutulmadan. Hepsi birbiriyle eşitlik içindedirler.