Ergenliğe adım atarken Başbakan Menderes ve Arkadaşlarının idamları ile sarsılmıştım..
ITU de talebelik yıllarımda ülkücü-devrimci çatışmalarını derinlemesine yaşadım..
Yurt dışında çalıştığım yıllarda Ülkemizin çalkantılı gündemini endişe ile izledim. Darbeler, muhtıralar bir yana, her sabah yeni bir olay, yeni bir tartışma, yeni bir skandal, yeni bir vahşet, yeni bir manşet vardı…
Suudi Arabistan’da 8 yıl ders verip, proje yaparak tasarruf ettiğim birikimin bir kısmı 1994 yılında bir gecede bir bankada buharlaştı. Sorumlular bugün saygın kimse olarak dolaşıyorlar.
Şimdilerde ise başka tür hortumlar türedi. Denizler, Fenerler falan…
Son yıllarda, sıkıntılarımıza ekonomik darboğaz, diplomatik kayıplar eklendi…Kıbrıs’ta geri düştük, Irak da pasif kaldık, çuval giydik, Avrupa üyeliği giderek uzaklaşıyor…
Yıllardır türbanlı-türbansız, dinci-laik, yobaz-çağdaş, doğu-batı gibi kutuplar arasında gidip gelen Ülkemiz sürekli kriz ortamına zorlanıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi, parti kapatma davaları, TSK nın uyarıları her seferinde çalkantılara neden oldu. Sonra Ergenekon Davası geldi. Mahkemeler ciddi deliller olmadan dava açmazlar, açmamaları gerekir. Ancak bu kadar seçkin insanımızın, bilim adamımızın, komutanlarımızın tutuklu veya sürgünde olmasını içime sindiremiyorum. Umarım süratle yargılanıp aklanırlar.
Yasadışı göçmen pazarı, uyuşturucu koridoru olduk. Yakalananlar var, acaba yüzde kaçı ?..
Telekulak yaygın, komşuya telefon açmaya çekiniyoruz.
Sahtecilik istemediğiniz kadar. Milli içkimiz dahil her şeyin sahtesi mevcut.
Karşılıksız çek patladı. Işsizlik tavan yapmış. Kartzedeler canına kıyıyor. Fuhuş alabildiğine..
Bahtsız çocuklar kağıt mendil satıyor, cam siliyor, sonra tiner içiyor…
Kaçak eşek kesip etini satanlar bile var bu Ülkede…
Gelir makası açılıyor. Yoksul daha yoksullaşıyor. Emekliler içler acısı. Eğitim, sağlık sektörü sancılı. Adliye zorlanıyor..
Ihaleler ise evlere şenlik, ‘yabancıya gitmesin’ ilkesi egemen..
Şimdi, Kürt kardeşlerimiz ve Ermeni dostlarımız için açılımlar geliyor. İktidar muhalefet saç saça baş başa…Henüz berraklaşmayan paketlerin bizi nereye götüreceğini kestiremiyorum.
Bu süreçten medya da nasibini almış: yandaş, muhalif, dinci, çağdaş medya var.. Çeşit çeşit..
Akşam haberleri bir kabus: Şehit cenazeleri, köy katliamları, ayaklanmalar, yakıp yıkmalar, cinayetler, adam taramalar, tecavüzler, soygunlar, infazlar, linçler, mekan basıp kadın kaldırmalar, şehir eşkıyaları, töre kurbanları, kabadayılar, magandalar, üfürükçüler, dolandırıcılar, cinnet geçirip çocuğunu karısını doğrayanlar, kız arkadaşını testereyle kesenler, çeteler, mafyalar…
Neredeyse herkesin belinde tabanca asılı, yoksa kasatura…
Yolsuzluk, yalakalık, adam kayırma yaygın. Ahbap çavuş sistemi hakim.
Bu işler artık göz önünde yapılıyor. Kılıfına uyduruluyor. Utanma, sıkılma kalmadı. Köşedönmecilik, uyanıklık, bitirimlik kültürümüz olmuş..
Çarpan götürüyor. Adamını bulan, güçlü olan kazanıyor..
Betondan kaçak kentler. Çevre, doğa, kültür katliamı, diğer bir deyişle bize deprem, sel, afet olarak geri dönen kentsel suçlar…Sel felaketinden ders alamayıp Istanbul ormanlarına köprü ve otoyol dayatan Iktidar. Bunları da unutmayalım.
Daha neler, neler…
Son günlerde canımızı malımızı, ülkemizin sınırlarını teslim ettiğimiz büyüklerimiz çete üyesi, suç örgütü ortağı olarak bir bir tutuklanmaya başladılar. Üst rütbeli askerlerimiz, üst düzey polislerimiz haksız menfaat, tehdit, şantaj, rüşvet gibi berbat iddialarla içeri alınıyor..
Peki kime güveneceğiz..? Nereye gidiyoruz biz..?
Neler oluyor bize..?