Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben.
Bir uçumluk da olsa varabilmek için dostların doruklardaki yüreklerine, biledim kalemimi, buluştu siyah beyazla başladı yazmaya…
Yepyeni hiç kullanılmamış bir gün başladı, umut dolu…
Sıra dışı düşlerle geçirdiğimiz günlerin içinde hep bizi yarına taşıyacak umutlar vardır, umutlarımız yarını daha güzel, daha mutlu yaşamak içindir.
Ama sadece düşlerimizde kurduğumuz bu dünyayı gerçeğe çevirmek için hiçbir çaba harcamıyoruz, üzüntülerimiz acılarımız ve kederlerimiz gerçekleştiremediğimiz / gerçekleştirmek için çaba harcamadığımız umutlarımız ve düşlerimiz yüzünden ortaya çıkıyor…
Ve sonra birde mutluluk istiyoruz, oda çıkıp geliyor aniden coşkuyla. Kalbiniz kafesini tekmeliyor, yumrukluyor, dışarı çıkıp horon tepmek istiyor sanki…
Peki;
Farkına varıyor muyuz bu heyecanın…
Peki;
Nedir mutluluk?
Tanımlanabilir mi? Ölçülebilir mi? Artırılabilir mi? Belirleyicileri nelerdir?
Mutluluğu tarif edebilir misiniz? Diye sorsam ortaya bir karışık ne dersiniz acaba bu konuda.
Her birey kendine göre yorumlar tabi ki mutluluğu. Kimini küçük, kimini büyük bir şey mutlu eder o ana göre. Kimini sevgi ve aşk dolu güzel bir bakış, kimini aşk ve sevgi dolu güzel bir öpüş…
Mutluluk, konusu ilk çağlardan beri insanların gündeminde olmuştur. Aristo’dan beri mutlulukla ilgili açıklamalar yapılmış ve sözler söylenmiştir. Herkesin sahip olmak istediği “en yüce amaç” olarak ifade edilen mutluluk kavramı ile ilgili bilimsel çalışmalar ise 1960’ lardan sonra görülmeye başlanmıştır.
Herkes tutturmuş bir mutluluk isteği, aldı başını gidiyor.
‘Mutlu olmak istiyorum’ diyenler ne istediklerini biliyorlar mı acaba?
Mutlu olma kriterlerinin farkındalar mı?
İyi hissetmek için ne bekliyorlar bu dünyadan böyle, senelerce erişemiyorlar?
Hayatımıza can veren, renk getiren olgulardan birisi ve en önemlisidir mutluluk… Kimi zaman üzüntü dediğimiz o ateşten gömleği giyme pahasına ulaşırız mutluluğa; kimi zaman piyangodan çıkar önümüze veya bir sabah sürprizi gibi karşılarız mutluluğu, mahmur gözlerle kapımızda…
Belki mutluluk, gök kuşağında bir renk olmayı istemek, bir çocuğun elinde hünerlerini sergileyen bir uçurtmanın, rüzgâra böbürlenmesi; yaşlı bir bünyenin göz bebeklerindeki manadır. Birbirleri için hızla çarpan kalplerin adrenalin yüklü tınısıdır belki de… Belkide yeni bir aşktır…
Belki de mutluluk güneşli bir sabahın gizeminde, denize nazır sabah kahvaltısını, simit ve ayranla açmaktır. Bir kaç saat sonra da şöyle şerbet niyetine bir bardak çay yuvarlamaktır mideye…
İstediğimiz sıradan bir yaşam mı? HAYIR.
Yaşam bazen iki ses arasındaki süre kadar bazen de bir çığlık kadar uzun olabiliyor. Sessizliğine büründüğümüz günlerin sonunda vardığımız yerler hep yalnızlığımız oluyor.. Kalabalık içine saklanmış seslerimizle sessizliği sonsuza kadar geçmişin belirsizliklerine terk ederek…
İnsanlar vardır hayattan beklentileri olan, hayatlar vardır insanlardan beklentileri olan.. Her iki durumda da mutluluğa ulaşmak zordur… Mutluluk; ulaşılması güç olan hedeflere ulaşamamak ancak ulaşma umuduyla yaşamaktır aslında…
Küçücük detaylarla bile gülümsemeyi bırakmayın. Büyük beklentiler peşinde koştururken ıskaladığınız güzelliklere bir kere dönüp göz kırparsanız mutluluk elinizi tutmaya devam edecektir.
Es geçmeyin… Küçük detayları. İçinden bir Ferhat-Şirin, bir Aslı- Kerem çıkabilir…
Üç noktaların gizemi sizde… Boşluğu doldurmak elinizde…
En iyisi siz şöyle yapın dostlar: Bir gün evinizden çıkıp bir
gül bahçesine girin, dokunun ellerinizle bir güle. Ama koparmayın sakın, yalnızca dokunun ve okşayın.
Sevin, sadece sevin ve sevgisini tutup koyun gönlünüze.
Dalında duran bir gülün nasıl buram buram hasret,sevgi, aşk en önemlisi de dostluk koktuğunu göreceksiniz…. Ve mutluluğu tadacaksınız…
İşte böyledir insan ve mutluluk. İçinde sevgi, aşk, dostluk yoksa mutluluk neye yarar…
“İnsan bugün açan yarın solan kır çiçekleri gibidir, insanın zamanı ancak bir mevsimdir, gelir ve geçer..”
Ve sonra gidersin___ bu gidiş küçük bir vedadır…
Ama aslında büyük bir yolculuktur…
Ardında ya her şey kalır… Ya da çoktan bitmiş gitmiştir…
Bu, zifiri aydınlığa bir kapıdır…
Çaresiz herkes bakakalır, sen oynarsın onlar izler…
Kimisi gözyaşını dışına akıtır, kiminin içinde damla damla göl olmuştur…
Sen sadece gidersin, biletin hazırdır
Evet bu bir küçük vedadır ama aslında büyük ve son yoldur..
Gönderdiklerine kavuşur, gelecekleri beklersin…
Dönüşü olmayan uzun bir yolculuktur bu.
Orada bekleyen bilir, sor/gula/san/a__ der ki; adı ölümdür…
Peki, buraya kadar iyiydi de şimdi: “Biraz bana beni anlatın hadi, sizce nasıl bir insanım?” diye sorsam… Ne derdiniz? Boş verin bir şey demeyin bırakın kalsın kendi halinde.
Çekince koptuğu için mi bilinmez ama en çok çekilmez olduğu zaman güzel geliyor hayat bana.. O zaman hayatı türkü gibi, şarkı gibi, klasik bir müziğin içindeki keman sesi gibi haykırmak ve yaşamak, güne günaydınla başlamak, günü gün-aydınlara devirerek gitmek ve günün içinde aydın olmak, aydınlık olmak, güne katılmak dileğiyle ve dilediğinizce bir yaşamı gün boyunca, ömür boyunca yaşamanız için… Umutlarınız ve düşleriniz gerçek olsun… Mutluluk yakanızdan düşmesin, gömleğinize düğmeleyin…
Düşlerinizi doldurun boşluğa umutlarınızı yazın, sonra kapatın gözlerinizi geleceğe dair tüm güzellikleri sıralayın ve içinde size kalan sağlık, adalet, barış, bereket ve şans, sevgi, dostluk olsun.
Geleceği güzelleştiren bugünün sevinçleri, düşleri, mutlulukları, özlemleridir… Yeni bir güne tüm güzellikleri katarak başlamanız dileğiyle şairin şu sözlerine kulak verin;
“Senden bir tane daha yok bu dünyada. Gülümsemeyi unutmayınız…”
Yalnız sevgiyi, sevmeyi de unutmayınız ki; sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Sevgimle, sevgi dolu kalın dostlarım…
#öskurşun#