Eylül Dünya Barış Günü. Ama barışı bilemeden büyüdük bizler. Gökyüzü yakın, ölüm hep uzaktı bize. Doyasıya sevemeden yetiştik. Ahlak zabıtası kol gezdi etrafta,
disiplin yönetmelikleri, masallar, masallar… Utangaç çocuklardık,
günah gibi gizliydi buselerimiz. Çoşkularımız hep en derinlere
gömüldü. Dövüştüğümüzde alkışlandık, seviştiğimizde ayıplandık,
dışlandık. Yazık ki barış nedir, bilemeden büyüdük. Şimdi savaş
çanları çalıyor, neymiş getireceklermiş barışı. Gerçekleri görmeli ve
sevmeliyiz, önce kendimizi ve çevremizi…
Küs olmayı bırakıp, gidip gelmeliyiz birbirimize. Kaç dostunuza gidip
geliyorsunuz? Kaç komşunuza? Sevgilinize gidebiliyor musunuz?
Kendinize? Yüreğinize? Düşüncelerinize? Sevmezsek barış olmaz,
sevmeli! Ama nasıl? Kimi? Küskün olduklarımızı. Peki kimdir küs
olduklarımız?
Herkesin ağzında bir türkü; barış gelsin. Peki gelsin. Barış
güvercinlerini uçuralım dört bir yandan. Bir bahar ülkesine dönsün
yurdumuz. Dünyada huzur hüküm sürsün, herkes kardeş kardeş yaşasın.
Savaşmayalım. Sevişelim. Ama gerçek diğer taraftan bakıyor bize,
gülerek, ağlayarak… Böyle bir dünya, böyle bir barış olmaz. Savaş
alınyazısıdır bu dünyanın. Çatışma, kavga… “Var olmak için dövüşmek
gerek” öyle düşünüyor insanoğlu. Oysa varolmak için sevmek gerekir.
Soruyor yanındakine; “Var mıyım?” Bu düzende sözünü geçirebiliyorsan
varsın. Eziyorsan, eziliyorsan, etkiyor, etkilenebiliyorsan varsan.
Yarışıyorsan varsın. Bu dünyanın ruhunda savaş var. Ruhunda güç
kavgası var.
Barışı kavgada, savaşta bulanlar var bir de. Huzuru kavgada arayanlar
var. Çünkü sevmiyorlar, aramıyorlar. Onlar ki sevmiyorlar,
soramıyorlar, belayı hayra yoramıyorlar… Sevmeyi bırakın varolmayı
bile unutmuşuz birçoğumuz. Biri tanımlasın istiyoruz devamlı. Oysa
sevmek tanımla olmaz ki. Sevmenin de varlığın da tanımı yok ki.
Neden yok barış? Çünkü barışa düzülen onca övgü boş. Kardeşlik,
eşitlik, demokrasi, insan hakları… Boş. Boş söz onlar boş.
Doldurulmuş. Doldurulmuş bir dünya, alıkoyuyor bizi barıştan.
Dolduruldukça dövüşüyoruz, dövüştükçe dolduruluyoruz.
Neden yok barış? Çünkü sevmek yanlış anlaşılmış. Bağırılıp çağrıldıkça
sevildiği anlaşılmış. Ama atlanmış, sevgisiz barışların kalıcı
olmayacağı. Hep karışılmış, karıştırılmış barış. Barışı getirmeye
çalıştıkça götürmüşler. Kendi ayakları üzerinde duramayana, kendi
gözleriyle göremeyenlere barış haram. Karışana da haram, dayatana da.
Hepimize evet hepimize barış haram dostlar.
Sevmeli dostlar, sevmeli. Sevemezsek barış olmaz. Barış diye
yaşadığımız derin bir gaflettir. Her barışın ardındaki savaşı, küskün
yürekleri, çaresizliği anlamadıkça barış olmaz. Gerçekleri
haykırmadıkça barış olmaz.
Barış istiyorsak eğer, sevmeli ve haykırmalıyız gerçeği. Gerçek,
yârimiz olmadıkça olmaz, gelmez barış…