Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
NE YARATIK AMA ŞU İNSAN!
Mevlana Hazretlerinin çok sevdiğim – gerçi Mevlana’nın her sözü birbirinden anlamlı ve derin- bir sözü ile başlamak istiyor var olan sesin hükmüyle yazan kalemim bu sabah…
“Ne fark eder ki, kör insan için elmas da bir, cam da… Sana bakan kör ise SAKIN kendini camdan sanma!.. ”
Ne kadar derin ve güzel bir sözdür bu. İnsanın kendi değerinin farkında olmasının ne kadar önemli olduğunu çok keskin bir dille vurgulamıştır.
Çocukluğumda, rahmetli babam, ya da amcalarımla ve arkadaşlarının sohbetlerine sık sık katılır ve onları dikkatle dinlerdim.
Yada özellikle rahmetli dedemle oturur, nasihat havasında değil ama nasihat içeren sohbetlerini dinlerdim.
Babama ortak dediği için bana da dinle ortağın oğlu derdi.
Ve anlatırdı… İnanır mısınız daha insanoğlu aya gitmeden, rahmetli babamın çiftliğinde, okul tatilinde bir yaz akşamı, Gökyüzünde parlayan Ayı göstererek:
– Bak ortağın oğlu şu parlayan tepsiyi görüyor musun?.. dedi. Oraya İnsanoğlu gidecek.
İnanmamıştım tabi ki ta ki yıllar sonra onu kaybettiğimde Tv. da insanın Aya ayak bastığını izlediğimde gözlerim yaşarıncaya kadar…
Düşündüğümde şimdi o an ki kendi halimi ölesiye gülüyorum kendi cahilliğime… Ama dedem benden tahsilliydi o zaman. Molla eğitimi almış zamanında. O bir liderdi, zamanın en büyüğü olan Karakeçililer Yörük obasının lideriydi… Binlerce dönüm toprağın sahibi şimdi İzmir/ Karabağlar mezarlığında bir avuç toprakta istirahat ediyor… Allah razı olsun ondan, rahmetini esirgemesin…
Binlerce dönüm topraktan kalan, son parçayıda İzmir Tahtalı barajına verdikten sonra, bizlere kalan saksıda ki toprak…
Neyse konu bu değil tabi ki.
Büyüklerimin sohbet konuları çoğunlukla, konu komşudan, eşe dosta, dönemin ticaret hayatından sosyal faaliyetlere uzanır ama genelde insan odaklı olurdu.
Çok şey öğrendim o günlerde onlardan.
Yine o konuşmalardan, ilk duyduğumda anlayamadığım iki kelime çok ilgimi çekmiş ve aklıma takılmıştı.
“İnsan sarrafı…”
Daha sonra öğrendim ki, bir sarrafın saf altın ile sahte altın ayırımını yaptığı gibi, doğru insan ile yanlışını bir bakışta tanıyabilmekmiş.
İnsan doğmuş olmak, insan olmak için yeterli midir? Diye düşünürüm hep.
Ne yazık ki insan doğmuş olmak bizleri insan yapmıyor ve bana göre insan doğmuş olan her varlık ne yazık ki insan değil… İnsan olmaktan çok uzak insansılarla dolu çevremiz ne yazık ki…
Peki insan kimdir?.. İnsan doğmuş olan her varlık insan değilse gerçek anlamda insan diyebileceğimiz varlıklar kimlerdir?..
Nasıl yaşar yada nasıl yaşamalıdır?..
Sizce nedir yaşamak?..
Önce bunu sorgulamalıdır insan olan insanoğlu. Yaşamak; yemek, içmek, nefes alıp vermek, uyumak ya da cinsellik ten mi ibarettir sadece? Bütün bu saydıklarımız canlı olan tüm varlıklar içinde geçerli değil midir? O halde bizi diğer canlı varlıklardan ayıran nedir?
Evet! İnsan olmak nedir? Diye sorgulayalım kendimizi sık sık.
İnsan olmak bana göre farkındalık ile başlar. Yani insan olduğunun ve bunun ne anlama geldiğinin farkında olmakla başlar. Allah’ın onu nasıl bir varlık olarak yarattığını idrak etmekle başlar.
Farkındalık kavramı yaşamın pek çok alanında hayati önem taşır esasında. Öncelikle insanın kendi gerçeklerinin farkında olması gerekliliğinden bahsetmek istiyorum. İnsan önce kendi değerinin, yapabileceklerinin ve sahip olduklarının ne kadar değerli olduğunun farkında olmalıdır. Daha sonra ise yaşadığı çevrenin, ait olduğu ailenin ve yaşadığı ülkenin gerçeklerinin farkında olmalıdır.
Yıllar içerisinde, sarraf olmak kadar değilse de insanı gerçekten tanımanın, derinine inebilmenin kıstaslarını da öğrendim. Halk bilgeliğinin ortaya koyduğu kurallara göre “İnsanı tanımak” için;
*Yolculuk yapmak. *Borç vermek. *içki masasını paylaşmak. *Emanet teslim etmek. *Birlikte askerlik yapmak (Erkekler için) gibi yaşamsal deneyler son derece önemliymiş meğer.
Bir gün babam bana, “Bak oğlum, hayatta başarı ve ustalaşmak insanı tanımakla olur.
Bunun gerçekleşmesi için de, insanın önce kendini tanıması gerekir. Püf noktası da, insanın eksilerini ve artılarını bilmesidir. İnsan sürekli düşünüyor olmalı ve ilim, bilgi peşinde yürümelidir” demişti.
Delikanlı olmanın verdiği boşvermişliği rahatlığı olsa gerek, o gün için bu sözlerin üzerinde pek durmamıştım. Ama sonraları çok iyi anladım.
Yaşadığım ya da tanığı olduğum pek çok olay, babamın ne denli haklı olduğunu bana gösterdi.
Özellikle “İnsan sürekli düşünmeli” sözününün üzerinde düşündükce, insan kendisi ile ilgili detayları ve işaretleri görüyor. Adeta kendini çözüyor, deşifre ediyor. O zaman karısındakini de deşifre etmek, anlamak kolaylaşıyor. Kafamda şöyle bir denklem oluştu: Kendini anladığın, tanıdığın oranda başkalarını objektif tanıyorsun ve çözüyorsun. Hayatı da anlamlandırıyorsun!.
“Hayat” insana tanınan bir süre, Allah’ın lütfudur. İlk nefes ile son nefes arasında bir yolculuk. Ya boş geçiririz ya da bir anlam katarız. Anlam katmak kendini bilmek, diğer insanları tanımak ve yaşamı hem kendine hem de başkalarına hoş kılmaktır. Bilgi, akıl ve çalışmakla taçlandırmaktır. Bir sanattır insan olmak.
İnsan kendi gerçeklerini net bir şekilde görmeli, kendi gerçeklerinin farkında olmalıdır ki boş hayaller peşinde koşarken aslında sahip olduğu en değerli özelliğini yani insanlığını kaybetmemelidir.
Neden, nasıl ve niçin sorularının ayırdına varmalıdır. Kendisine empoze edilen dayatma öğretilerin ne kadar doğru olduğunu sorgulamalıdır.
Düşünmelidir insan, sorgulamalıdır, araştırmalıdır, sorular sormalı ve cevapları bulmak için her kaynağı incelemelidir.
Peki nasıl insan olunur?..
Bana göre Allah’ın verdiği zekâyı, aklı, iradeyi doğru kullanmakla, merhametle, şefkatle ve en önemlisi vicdanla insan olunur. Empati duygusu ne kadar gelişmiş ise insan olmaya o kadar yakındır. Kendisini diğer insanların, diğer varlıkların yerine koyabilme yetisini ne kadar arttırırsa, işte o oranda da insan olma yolunda büyük ve değerli bir adım atmış olur.
Bugüne kadar gelen dinleri ve bu dinlerin kitaplarını incelediğimizde çok net göreceğimiz bir şey vardır. Tüm dinler de Tanrı insana aynı şeyleri emreder. Öldürmeyin, çalmayın, zina etmeyin, iftira atmayın, gıybet etmeyin vs. gibi. Yani kısaca insan olmanın yolunda yapması gereken en temel kavramları öğretir, yasaklar, emreder, ceza ve mükâfat vaat eder…
Ressam fırçası ile, yazar kalemi ile, yaşam ustası da uyum kültürü ve becerisi ile eser yaratır. İnsanları dinler ve anlar. Dost kazanmayı bilir ve dost olur. Yaşadığı ortama değer katar. Toplum da maddi ve manevi anlamda pozitif değer kazanır.
Herkes yaşam ustası yada iletişim ustası olamaz. Ancak çevresi ile olan ilişkilerinde, insan tiplerindeki farklılıkları tanıyarak çatışmalar yaşamaksızın daha mutlu olabilir. İnsanlar birbirlerinden çok farklıdır. Onları olduğu gibi kabul etmek her zaman kolay değildir. İlk adım, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmektir. Eksiklerimizin ve artılarımızın bilinçli olarak farkına varmaktır. O zaman ki, başkalarına anlayış göstermek kolaylaşır.
Aslında çok derin ve karmaşık olan insan olmak kavramının pek çok çarpıcı örnekle altı çizilebilir.
Lakin yaşamın içinde dehşete düşüren, trajikomik, insan olan herkesin yüreğini burkan, içini acıtan o kadar çok olayı okuyor, izliyor, görüyor ve yaşıyoruz ki, ben bu konuda bir örnekleme yapmak istemiyorum çünkü zaten insan olan insan, bunları biliyor ve hissediyor…
Çok zor bir şey midir insan olmak?..
Günümüz koşullarında evet zor bir şeydir insan olabilmek ve insan kalabilmek. Dürüstlüğün prim yapmadığı, her şeyin kokuşmuş bir çark içinde döndüğü bu düzende, insan gibi insan olmakta, öyle kalabilmekte zor iştir. İnsansa yaradılışı itibari ile zayıf bir varlıktır. Kolayı seçer ve farkında olmadan insanlığından her geçen gün bir parça kaybeder.
İnsan bedeninin olduğu kadar, insan ruhunun da beslenmeye ihtiyacı vardır. İnsan ruhunu hırsla, öfkeyle, nefretle, acı ile beslerse, geriye kalan sadece et, kan, sinir ve insansı bir fizyolojik yapı olur ama buna insan demek mümkün değildir.
Acıma duygusunu kaybetmiş, vicdandan yoksun, bencil, çıkar odaklı, ikiyüzlü, nefretle dolu, öfkeli, riyakâr bir varlığa insan demek mümkün müdür?..
İnsan; ruhunu ne kadar sevgi ile beslerse, af etmeyi, unutmayı, kaybetmek yerine kazanmayı öğrenirse, işte o oranda insan olur ve insan olma onurunu da hak ederek taşır.
Bizim kendimizde göremediğimiz, diğer insanları olumsuz etkileyen davranışlarımızı kontrol etmek çok önemli bir kişisel disiplindir. İnsanın diğer insanlar üzerinde az ya da çok stres yaratacak, gerilime neden olacak yönlerini durdurması, değiştirmesi, olumluya dönüştürmesi çok çok zor ama bir o kadar da mutluluk ve uyumunu sağlayan en güvenilir yöntemdir.
Aile ilişkilerinde, iş ilişkilerinde hatta toplum içindeki tüm sosyal ilişkilerde başkaları ile iyi ve uyumlu iletişim kurma becerisi, bilgi ve kültürü başarının olmazsa olmazıdır. Bu sonucun başlangıç noktası, insanın kendini ve başkalarını tanıması ile başlar. Bu tanıma insan adına bir sanattır.
İnsan olmak bir onurdur. İnsan bedeni ve onuru her şeyden değerlidir.
İşte bunun farkında olan insan, hem kendi onuruna ve bedenine sahip çıkacak, hem de diğer insanların onurlarını ve bedenlerini kirletmeyecektir.
Böyle bir insan kendisine yapılmasını istemediği hiçbir şeyi bir başka insana yapmayacaktır.
Son olarak maskesiz, doğal, açık, net, şeffaf, dürüst, kalbi örümcek ağları ile kaplanmamış, sevgi dolu, vicdan sahibi, merhametli insanların hayatımızdan hiç eksik olmamalarını temenni ediyorum.
Ve Allah kendini insan zanneden bütün insansı varlıklara da biraz akıl, fikir, vicdan nasip etsin, kalplerinde ki mühürleri kaldırsın ve onları gerçekten insan olma onuru ile taçlandırsın diyor ve susuyorum…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Bu gün ve de ömür takviminizden düşecek olan her gün sağlık, bereket, sevgi ve huzur versin… Hayat ağacınıza asılan her yeni gün, size ve sevdiklerinize her zaman şans, mutluluk getirsin… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Güzel bitmesini arzuladığım bu Çarşamba gününden, gönül soframdan, gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#