Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben.
NE OLDU BİZE?..
“Taş yeşermez geçmiş olsa da Nevbahar, toprak ol da bak nasıl güller açar.” Demiş
Hz. Mevlana…
İnsanoğlu havasızlığa bir kaç dakika, susuzluğa bir kaç gün, açlığa bir kaç ay dayana bilirmiş.
Yeni fikir üretmemeye ise yıllar ve yıllar boyunca dayanabilirmiş.
İnsan bedenini yaşatmak içi nefes almaya, içmeye ve yemeye ihtiyaç duyar. Diğer canlılar için de yaşamak bedenini yaşatmak, bedensel ihtiyaçlarını karşılamaktan ibarettir. Peki, insan olmanın farkı… İşte insan olmanın farkı, aklı ile ruhunu yaşatabildiği zaman ortaya çıkar. İnsan için yaşamak; akıl gücü ile üreteceği yeni fikirleri sayesinde ruhunu besleyerek anlamlı olabilir. Ancak bu şekilde diğer canlılardan farklı olur…
Ama ilginçtir insanlar bedensel ihtiyaçlarını gidermek için inanılmaz bir özlem duyar da; aklını kullanmadığında ruhunun duyduğu açlığı gidermek için hiç özlem duymaz, bazen bir eksiklik bile hissetmez…
Her insan değerlidir ve bir değerdir. Ama aslolan şudur; kim için değerlidir ve kim için değeri nedir?
İnsan diğerlerinin ona hissettirdiği kadar değerlidir ve diğerlerinin hissettirdiği değerini ise yine kendisi belirler.
Sevmeli insan yaşamayı, yaşamı sevdikçe büyümeyi öğrenmeli…
Bir gülüşü olmalı insanın, gülüşünde samimiyet olmalı…
Gözyaşlarını tutmamalı insan, tutunacak dalı olmalı…
Okumalı insan, okuduğu üzerine düşünmeli, düşüneceği insanlar olmalı…
Etrafındakileri görebilmeli insan, bir çocuk gibi dünyanın merkezine koymamalı kendini…
Çalışmalı insan, iyi bir yaşam için çalışmalı, çalışmaktan keyif almalı…
Farkında Olmalı İnsan…
Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmeli bazen…
Konfüçyüs der ki:
“Bir işi doğru yapmanın üç yolu vardır; Birincisi ”akıl yürüterek” ki en saygıdeğeridir. İkincisi ”benzeterek” ki en kolayıdır. Üçüncüsü ”tecrübeyle” ki en acısıdır!”
Konfüçyüs ne öğretiyor, aklını kullan, örnek al ya da yaşayarak öğren. Aklını kullanmayı en değerli kabul ediyor. Ama ilginçtir ki yaşayarak öğrenmeyi en acısı olarak tanımlıyor ve belli ki tercih etmiyor.
Biz ne diyoruz ya nasihat et, ya da bırak yaşayarak öğrensin. Akıl yürütmek, aklını kullan demek ya da aklını nasıl kullanacağına dair hiçbir öğreti yok. Konuş ya da bir şey yapma.
Sizce bir yanlışlık yok mu?.. Biz bir şeyleri yanlış mı yapıyoruz?..
Ne oldu bize, biz nasıl böyle çürüdük: anlatayım size, bakalım doğrumu yanlış mı?..Karar sizlerin…
“• “Bal tutan parmağını yalar” dedik, hırsızlığı mübah gösterdik..
• “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” dedik, devleti soymayı mübah gösterdik..
• “Yemeyenin malını yerler” dedik, dolandırıcılığı mübah gösterdik..
• “At binenin, kılıç kuşananın” dedik, gaspçılığı mübah gösterdik..
• “Kol kırılır, yen içinde kalır” dedik, şeyhlerin tacizini mübah gösterdik..
• “Söz gümüş ise sükut altındır” dedik, ortamı yalancıya bırakmayı mübah gösterdik..
• “Komşuda pişer bize de düşer” dedik, hazırcılığı mübah gösterdik..
• “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” dedik, menfaatçiliği mübah gösterdik..
• “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” dedik, yalan söylemeyi mübah gösterdik..
• “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dedik, bencilliği mübah gösterdik..
• “Üzümünü ye bağını sorma” dedik, haramı mübah gösterdik..
• “Köprüden geçene kadar ayıya dayı de” dedik, kurnazlığı, takiyyeyi mübah gösterdik…”
Sonra toplum neden bozuluyor diye oturup ağıt yaktık. Biz bozuyoruz…
Kültürümüz, Geleneğimiz, örfümüz toplumun yazılı olmayan hukuk kurallarıdır.
İhlas üzere olmalı insan. Sık sık kalbini, gönlünü, içini insan kendi kendini yoklamalı.
İnsanlar arasında fikir ayrılıklarına ve hatalara neden olan şey kibirdir.
Bütün mesele, iyi ve büyük görünmek değil!.. Gerçekten iyi ve büyük olmaktır.
Büyük insan büyük olduğunu; fakat büyüklüğün küçüklük olduğunu bilir.
Oysaki bize:
Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler küçükken. Ne her gördüğümüzü isterdik, ne de her istediğimiz olurdu. Ama bunalımlara girip çıkmazdık. Ertesi gün unuturduk.
Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize…
Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik.
Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı günlerden bahsediyorum.
Sökülenin atılmayıp dikildiği, yıprananların yamalarla saklandığı günler.
İşte bu yüzden her anne iyi bir terzi ve her baba yenilerini alamadığı için içi biraz buruk olurdu…
Ama modayı yine de takip ederdik biz.
Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı.
İşte bu yüzden ekmek ve emek bizim için nimettendir. Kaybetmemek için sıkı sarılırız ekmeğimize de, sevdiklerimize de. Sıkı sıkıya sarılırız hem de…
Biz çocukken bir başkaydı her şey deriz hep, öyle değil miydi gerçekten. Hayatın tadı bir başka değil miydi?
Yürekten sevmez miydik sevdiklerimizi.
Yürekten aramaz mıydık?
Masumca, çıkarsız ve katıksız arı duru bir sevgi yok muydu yüreklerimizde.
Biz çocukken; minicik ellerimiz vardı, minicik ayaklarımız, minicik isteklerimiz vardı…
Biz çocukken; kocaman yüreğimiz, kocaman hayallerimiz vardı…
Büyüdük; sevdiklerimizi terk etmeye başladık…
Çocukken; doktor, öğretmen, mühendis, asker, büyük insan olacağız derdik.
Ne oldu bize?..
Büyüdük; bencil, uyanık ve kötülük peşinde koşar olduk.
Biz çocukken; her şeyin sahibi olmak için büyümek isterdik…
Büyüdük; her şeyden uzak olmak için yalnız kalmak istiyoruz…
Biz çocukken; her şeyi öğrenmek için bir acelemiz vardı, her şeyi doya doya yaşayacak kadar da bol vaktimiz…
Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, “Tembel “din ya “Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor” dun!..
Hüzünlü bir çocuksan “Yazar olacak herhalde” derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun… Hele kaçmaya gör, rahmetli annemin terliği hiç hedefini şaşırmazdı-)))
Büyüdük; öğrenmekten kaçmak için bir acelemiz, her şeyi mahvetmek için de bol bol vaktimiz var…
Biz çocukken dünya çok daha güzeldi…
Biz çocukken derdik ki: bu dünya bizim değil! Bu dünya bizden sonraki çocukların!
Biz çocukken; Ailelerimiz bizi daha fazla daha fazla düşünürlerdi…
Biz çocukken derdik ki: bu orman bizim değil! Bu ağaç, bu dal, bu yaprak, bu hava, bu deniz, bu şehir; hepimizin!
Biz çocukken; insanları daha çok severdik…
Biz çocukken sanırdık ki; anneler, babalar, sevenler hiç ayrılmaz. Ölüm nedir bilmezdik… Vefa sonsuz olur, bütün insanlar iyidir…
Biz çocukken ve kötülüğü hiç tanımamışken sanırdık ki; ben iyi insan olursam, herkes iyi insan olur.
Birkaç tane kötü çıkar belki ama onlarda benim iyiliğimle ıslah olur…
Biz çocukken acaba, bizim annemiz, bizim babamız, bizim öğretmenimiz, bizim tanıdık büyüklerimiz daha mı güçlüydü, yoksa hayat hep aynı hayattı da?.. Yoksa gerçekten biz çocukken dünya çok mu güzeldi?..
Eskiden neşemiz vardı. Gülümserdik her gün, hüzün nedir bilmezdik ve hayallerimiz vardı ki rengârenk, uçurtmalar geçerdi içinden gökyüzünde. Rengârenkti her şey. Akşam olunca karanlığı boyardık ve rengârenk kalemlerimizle yıldızlar asardık gökyüzüne. Ay dede güldü bana derdik, gülerdi…
Ne oldu birden büyüdük aniden, birden küçüldü hayaller…
Büyüdükte sanki ne oldu, çocukluğu unuttuk yalanlara boğulduk…
Merak ediyorum, yoksa bizi masum yalanlarla mı uyuttular?..
Ya da yalanlar masum değildi, ama onlar bizim masumluğumuza mı kıyamadılar?
Biz küçükken çok büyüktük. Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık. Güzeldik biz küçükken.
Biz diyorum küçükken bizdik, böyle bayağı bir kalabalıktık. Yani biz diyebileceğim kadar çok.
Biz küçükken bir büyüktük ki böyle kollarımızı açsak sığmazdı eni boyu koca dünya sevgimize.
“Sonra mı?..
Büyüdük. Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik.
Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük yani anlayacağınız. Kaybettik her şeyi kaybetmeye devam ediyoruz sevgiyi.
Biz olamadık bir daha. Sen, ben olduk. Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi. Koşa koşa büyüdük. Büyürken ne de çok küçüldük.”
Yazık ne yazık ki!.. Ne oldu bize!..
Şimdi sevmez olduk, kötü olduk… Kıyamet ötesi bir düş gibi sanki… Yazık ettik insanlığa, yazık ettik o güzelim sevgiye…
Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım acılarımızı, sevinçlerimizi ve sevgimizi bir lokma ekmek gibi…
Sevgi ve dostluk adına bu günü ve gelecek günlerinizi öyle güzel yaşayın ki mutluluk adına, ömür kitabında ki en güzel öykü olsun. Ve nice güzel öyküler sizin olsun.
Ve deriz ki: Sevin sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, evet ben; ‘Buradayım…’______ sağlıklı, mutlu, güzelliklerle yüklü, içi sevgi dolu bir Cumartesi günü olsun hayat ağacınızın dallarına asılan. Mutluluk ise, ruhunuzu güzelleştiren, duygu giysisi olsun dostlarım, arkadaşlarım, kardeşlerim…
Olduğu gibi görünen, ya da göründüğü gibi olan herkese, gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
(bu makalenin bazı bölümleri google asistanı tarafından desteklenmiştir)