Memleketimden İnsan Manzaraları: 489
Sanmayın ki yalnız Dicle, yalnız Hasanoğlan mezunu okur; haftalık söyleşilerimizi.
Sanmayın ki yalnız onlar yorum yapar; yalnız onlar iletiler gönderir.
Hiç de değil… İşte kanıtı, deyip Kilis Kız Öğretmen Okulu mezunu öğretmenimiz Nurten Bozdemir’in iletisini sunacağım; size bugün.
Ne yani, Meksika gibi bir ülke % 60 çoğunlukla bir bayanı devlet başkanı seçer de ben bir bayan meslektaşımın yorumunu seçemem mi? Birlikte okuyalım:
“Değerli Öğretmenim;
Dicle mezunu öğretmen Ahmet Deveci’nin “Dicle Anıları” adlı kitapta yer alan yaşam öyküsünden çok etkilendim. Arkadaşla farklı öğretmen okullarında ama aynı yıllarda okuyup mezun olmuşuz. Ahmet Bey gibi benim de okuma olanağı bulamamış ama ileri görüşlü, mücadeleci ve dört çocuğunun hepsini de okutmak için çırpınan bir annem vardı. Benim babam da vardı ama o bu konularla hiç mi hiç ilgilenmiyordu.
Kilis Kız Öğretmen Okulunun açılışının ikinci yılıydı. Sınava girebilmemiz için köy ilkokulundan mezun olmamız gerekiyordu. Annem doğup büyüdüğü köye gidip kaydımı yaptırır okula. Köy yaşadığımız Mersin’e bağlı ilçe merkezi Gülnar’a bir saat… Nasıl gidip geleceğim? Ulaşım yok, araç çalışmıyor ki o yıllarda. “Yürüyerek” dedi annem, “Evet, yürüyerek gidip geleceksin.”
Biz kızlı erkekli 8 arkadaş elimizde çantamız, elimizde azığımız düştük köy yollarına. Tam iki ay… Sıra geldi, sınava hazırlanmaya. Annem tanıdık öğretmenlere gidip “Bu kızın, bu çocuğun elinden tutup öğretmen okulu sınavına hazırlayın; bi zahmet!” der. Tanrım razı olsun; o öğretmenlerden. Sırayla çalıştırdılar. Beş kuruş talep etmeden, yüksünmeden hiç…
Beklenen gün gelip çattı. 28 kişi girdik sınava. Merakla beklediğimiz sonuçlar geldi sonunda. İki kişi kazanmışız. Biri ben, biri de babasız ve yoksul bir köylü kızı… İkinci sınav zamanı babam bizi alıp Kilis’e götürdü. Daha önce Gülnar’da çalışmış tanıdık bir sağlık memurunun evinde kaldık. Çok yardımları oldular bize. Nasıl unuturum; güler yüzlü yardımlarını onların!
Ertesi gün okulda girdik sınava. Heyecandan ne yaptığımı, nasıl yaptığımı bilmiyordum.
Bir gün sonra açıklanacaktı sonuçlar. O gün arkadaşımla okul merdivenlerinin tırabzanlarına yaslanıp okunan isimleri dinliyoruz. Babam da önümüzde… Adımın okunduğunu duyunca sevinçle atlayıp sarıldım babama. O hiç tepki vermedi. Aksine, “Sen kazanacağına arkadaşın kazansaydı ya!” demesin mi? Yıkıldım, işte o an! Babamın sevineceğini, sevgiyle kucaklayıp kutlayacağını, başımı okşayıp yanaklarımdan öpeceğini beklerken neye uğradığımı şaşırdım. Bir baba bunu nasıl diyebilir kızına? Annemin ve benim onca emeğimizi hiçe saymak değil miydi bu? Bu yaşa geldim; dinmeyen bir sızıdır yüreğimde. Onca yıldır silinip gitmedi hiç. Üzüldüğümü, kırıldığımı söyleyemedim çünkü. Söyleyebilseydim keşke!
Dönüp ilçemiz Gülnar’a geldik yine. Babam çarşıda kaldı. Eve doğru yürüdüm ben. Telefon yok ki o yıllarda, müjde verip annemi sevindireyim. Bağ bozumu mevsimiydi. Üzüm toplama ve kurutma zamanı… Böyle bir anda bağlasan evde durmazdı annem. Bunu düşününce bağ yoluna döndüm hemen.
-2-
Beni görünce uzaktan, bırakıverip onca işini de koşarak geldi yanıma. “Ne oldu kızım?” diye sordu merakla. “Anne, biz kazandık. Boşa gitmedi emeklerin.” Deyip hıçkırarak ağlamaya başladım.
“Niçin ağlıyorsun peki? Sevinmemiz gerekmez mi?” diye sordu; haklı olarak. Babamın davranışını, bana dediklerini söyleyemezdim ki ona. Babama kızmasın, benim yüzümden kavga edip huzursuzluk olmasın diye… Yakın zamana kadar ailemden hiç kimse bilmedi bu gerçeği. Babam öldükten sonra eşime söyleyebildim ancak.(*)
“Vay be! Babaya bak; bir de anneye!..” deyip üzüldü; çok üzüldü.
Işıklar içinde uyusun; sevgili anneciğim. Ellerinden nasır eksik olmadı ama dört çocuğunun dördünü de okuttu. Her geçen gün arttı; hep arttı, minnetim ve sevgim ona.”
Birecikli öğretmen Ahmet Deveci’nin annesi gibi, Gülnarlı öğretmen Nurten Bozdemir’in annesi de –birçoğumuzun annesi gibi- eli öpülesi Anadolu kadınlarından biri…
Aynen onlar gibi bir başka örnek de kendisi okuyamadığı halde, yoksul kız çocukları okusun ve bir meslek sahibi olsunlar da kendilerini ezdirmeden alınları ak, başları dik olarak onurla yaşasınlar diye 90 yaşını devirdiğinde varını yoğunu harcayıp İstanbul Büyükçekmece’de dört katlı kocaman ve lüks bir Kız Meslek Lisesi yaptırır. Kim midir, bu hanım?
Benim de yakında tanıma mutluluğuna erdiğim, elinden bir fincan kahvesini de içtiğim, Aksekili ünlü iş adamı Ömer Duruk’un eşi, sanayici Dr. Mehmet Çetin Duruk’un annesi Hayriye Duruk…
Özellikle eşimle birlikte gidip yakından görerek inceledim; bu modern ve lüks okulu. Kütüphanesi, laboratuvarları, işlikleri, dikiş atölyeleri, kullanışlı kocaman bir mutfağı, fırını, açık ve kapalı spor tesisleri, konferans salonu, sahnesi, her çeşit müzik aletleri ile bugüne dek gördüğüm en donanımlı meslek lisesi…
Annesini çok seven, onun bir dediğini iki etmeyen Dr. M. Çetin Duruk, annesi hayattayken gerçekleştiriyor; onun bu arzusunu. Ve annesi göçüp gittikten sonra da elini ayağını çekmiyor okuldan. Zevk duyuyor, gereken her şeyi yapmaktan. Gönüllü olarak koşturup duruyor.
Ne mutlu öyle annelere, ne mutlu böyle çocuklara!..
___________________________________________________
(*) Nurten öğretmenin sevgili eşi Prof Dr. Süleyman Bozdemir, Aksu İlköğretmen Okulundan Ankara Yüksek Öğretmen Okuluna seçilen Mersinli bir Yörük çocuğu idi. Aynı kafa ve aynı görüşteydik. Sık sık duygu ve düşüncelerimizi paylaşırdık. Ne yazık ki iki yıl önce kaybettik; bu değerli eğitimci ve yazar dostumu.
Hüseyin ERKAN
0535 371 74 83