Ne mektup var ne de haber, birkaç satır da olsa. Birkaç satırla aydınlanan günler için ne mektup ve ne de haber. Tepeler karardı, ışınlar çekildi, haberlerden habersiz. Habersiz gelse haber, karakalem silintili kararmış kâğıtta, yine gelip içimize bir ferahlık dolsa.
Yıllık ve günlük mü yoksa arada birkaç satır çala kalem yazılmış olsa. Kâğıdı beyaz, kaleminin, sarı, mavi ve siyah olmasına bakılmadan, adressiz bir zarfla da gönderilse.
Çok haber beklemiyoruz. Bir haber yeter ki tatlı ve acı da kabul. Haberin acısı tatlısı da sensin. Sensin büyüklerini yakan dertlendiren ve oyalayan.
Üç satırlık mektupla anlat hikâyeni ve onunla boya gözümüzü, seni daha iyilikler üzerine görmek adına. Kapılıp gitme hayatın çirkefliğine, acımasız bir gün doğmasın üzerine. Sarsılmasın ruhun, yara almasın davranışların.
Bir mektup deyip hor görme garibanı ve onu şahsiyet konusu yapma. Gönlün harabeye dönmesin. Bedenen ve ruhen çöktüğün de fark edilmesin. Karşındakine bakıp kendini görmeye çalış. Kendini anlatmaya başla, ne yaptığının farkına var.
Ne mektup ve ne de haber, yaşarsın iki kaya arasındaki gibi ve nereye bakarsan kayanın bir parçasını görürsün. Neyi görürsen güzelliğini ve inceliğini fark edemezsin. Herkesi taşlaşmış bir kalbe sahip olduğunu zannedersin. Halbuki olayı renksiz görmen sana aittir. Bu durumda kendini sorgulamalısın.
Görmesen de vefalı bir düşünceye sahip beynin olması gerekir. Böyle bir anlayışla irdelediğinde, hatırlaman işe yaramayacaktır. O anda tüm duyguların bir daha değişmeden bambaşka bir hâl alıverecektir.
Bir haberi satırlara dökmeden, kanadından yaralanmış bir kartalın pişmanlığını çekersin. Sana inancım yıkılmamış, yalnız uyuşmuştur. Bir dostun mu yok, iç dünyan çöle mi döndü? Yoksa gizli acılar mı sardı benliğini ve yaşadığın çamurdan çıkamıyor musun?
Huzurlu bir dünyayı tatmadın. Bari acılardan kurtulmayı denemelisin.
Karmaşık gördüğün çiçekli yapı, esasında dikendi. Fakat anlayışı kıt ve buzlaşmış belleğin herhangi bir olayı algılaması mümkün değildir. Çevrenin güzelliğini göremiyorsan, gökyüzüne bakmalısın. Bulutların oynaşmasına ve üstteki maviliğe yönelmelisin.
Anıların bu kadar içtenliği ve çeşitliliğiyle hiç mi beyninde değer bulmadığı gibi ruhuna da etkimedi. Duygusallığın öne çıkmadı. Kalbinde huzur yüreğinde sakinlik bulmamışsan, gözlerine inan. Gözlerini dik ve hayatı tanımayı deneyip kaynağında gelen suyun çağıltısında ve berraklığında kendini görmelisin.
Kalbin insanlığa kapalı bir yara, düzelmez bozulan sinirlerin gibi. İnsanlıktan uzak olan uçurumun başında çalıp oynuyorsun. Fakat ne acı ve ne de sevgi hissediyorsun. Duygusallığın geri planda kalmış, yıkılmış olmalı.
Acılarla deneme tahtası olmuşsun, yaşadığını zannediyorsun. Halbuki bu davranışınla yaşadığının farkında bile değilsin.
Tüm umutların anısına son mektubu da gönderiyorum. Eline geçer veya geçmez, zehir zemberek yazılmış, baştan sona kadar ki uyarıyı dinlemezsen, bir daha haber alamayacaksın.
Temiz ve lekesiz umutların yeşermesi dileğiyle.
Hasan TANRIVERDİ