Günlerdir ülkede bir toz duman var ki, kolay kolay da çökeceği görülmüyor.
Çok merak ediyorum, gündemi bu kadar sık değişen dünya üzerinde bir başka ülke daha var mıdır?
Maşallah, belki dolar zengini bir ülke değiliz, ama gündem zenginliğini de herhalde kimseye kaptırmayacak kadar zenginiz!..
Bırakın her gün gündem değişmesini, mübarek ülkede neredeyse saat başı gündem değişiyor.
Tam türban konuşulup tartışılırken, birden gündem operasyonlara dönüyor, Amerika istediydi, istemediydi diye koca koca siyasetçiler birbirlerini suçlarken, birden bire gündeme parti kapatılma davası düşüveriyor.
Gazetelerin köşe yazarlarından tutun da, televizyon ekranlarında konunun uzmanları tarafından her kafadan bir ses çıkıyor.
İşin ilginç tarafı ise her kanalda çıkan farklı farklı anayasa profesörlerinin düşüncelerinin de farklı olması!..
Yıllardır merak ederdim, benzer davalarda neden farklı kararlar verilir diye?
Şimdi artık merak etmiyorum!..
Ve son derece de normal karşılıyorum.
İsmi üstünde Anayasa’da bile anlaşamayan, uzlaşamayan, her biri birbirinden farklı görüş sergileyen koca koca anayasa profesörlerinin yetiştirdiği öğrencilerin de farklı karar vermesi, son derece doğal demek ki!..
En azından iki tanesi aynı düşüncede olsun!..
I-ıh mümkün değil.
İllaki birinin ak dediğine, bir diğeri kara diyecek. Resmen kendilerini böyle şartlandırmışlar sanki.
Boşuna söylenmemiş, horozu çok olan köyde, sabah da erken olurmuş!..
Bizde maşallah gece bile olmuyor.
Yalnız dikkatimi çeken en önemli konulardan biri de, her uzman anayasacının demokrasiden daha çok kendi görüşünü ön plana çıkaracak şekilde görüş belirtmesi oluyor ve bu da bana göre çok üzücü bir durum oluşturuyor.
Demek ki, biz ülkenin çıkarları, kimilerine göre hiç de önemli değil.
Demokrasi nimeti, bizim ülkemize bir hayli geç uğrayacak anlaşılan. Eh, bu arada biz de kırıntıları ile şimdilik nereye kadar idare ederiz, Allah bilir…
Bakmayın, CHP Lideri Deniz Baykal’ın demokrasi tökezlemesi deyimine, olmayan şey tökezlemez ki!..
Yine, anlayamadığım konulardan biri de, başta AK Partililer olmak üzere, kimi çevrelerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na haddinden fazla yüklenmesi…
Yüklenen bu çevreler, görevini yapan bir kişiye nasıl bu kadar aşırı şekilde saldırgan oluyorlar, bunu da anlamak mümkün değil.
Kaldı ki, görevini yapmaması durumunda böyle bir saldırıda bulunsalar, eyvallah da…
Bu bile ne demokrasiden ne de hukukun üstünlüğünden bihaber bir millet olduğumuzu açık ve seçik bir şekilde ortaya koyuyor.
Sürekli, elmalarla armutları topluyoruz.
Ve, hâlâ demokrasinin gerçek anlamını büyük bir inatla anlamamaya, bu ülkede tesis edilmesini engellemeye büyük bir özen gösteriyoruz.
İki gün önce gelişmiş çağdaş demokrasilerle yönetilen ülkelerde, parti kapatma diye bir sorun olmadığını dile getirdik, bazı aklı evveller hemen iktidar partisini koruyup kolladığımızı düşünmüşler!..
Sanki, benim koruyup kollamama ihtiyaçları varmış gibi!..
Kimileri de Avrupa’yı gösteriyor, orada da parti kapatılıyor diye!..
Dedik ya, elmalarla armutları toplamaya alışmışız diye!..
Bilmiyorlar ki, orada şiddet eylemi içeren partiler kapatılıyor.
O bile son derece zor bir süreçten sonra.
Bizdeki gibi, ne mısır patlatır gibi parti açılıyor orada, ne de patlayan mısırları yemek gibi parti kapatılıyor.
Geçtiğimiz akşam yine bir kanalda, prof.lardan biri Almanya’da kapatılan bir neonazi partisi ile Fransa’da kapatılan bir başka partiyi söyledi de, üçüncüsünü bir türlü bulamadı…
Eh bir de Türkiye için düşünün bakalım?
1980’den bu yana herhalde 50’yi bulmuştur.
Say say bitmez.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, kimi çevreler işlerine geldiği şekilde yorumlayıp, bir anda demokrasi olgusunu dışlıyorlar.
AK Parti karşıtlarının birleştikleri tek nokta, kapatılması yönünde…
Hiç kimse, suçun bireyselliğinden yola çıkıp da, kim hangi eylemde bulunmuşsa, o eyleme göre cezalandırılmasını talep etmiyor, hemen “kapatılsın” diyor.
Çünkü, bu şekilde kurtulabileceklerini sanıyorlar iktidar partisinden.
Fakat, gelecek yıllarda örnek teşkil edeceği de hiç mi hiç düşünülmüyor.
Bir de, DTP olayı var. O partinin de kapatılması ile ilgili açılan bir dava söz konusu.
İşte, bu dava Avrupa’nın üzerinde hassasiyetle durduğu ve örnek teşkil edecek şekilde, şiddet içeren eylemlere yönelik tavırlar sergilemesi ve yandaşlarını da şiddete yöneltmesi… Ama ne yazık ki, yine bazı aklı evveller ikisini de aynı kefeye koymakta bir sakınca görmüyorlar…
Sonuçta hep elmalarla armutları topluyoruz…