Çocukluk yıllarımızın geçtiği ata- ecdat yurdu KIRIM KÖYÜ özlemle hasretle hatırladığımız mekânlardan. Akçadağ’ın güney eteğine kurulmuş olan KIRIM baba yurdumuzdur. Çocukluk anılarımızın geçtiği güzel mekanlar.
Rahmetli dedem Kara Mahmut’un ( Yemen gazisi) ve çilenin ıstırabın kadını ninem Safiye’ nin ninni ve masallarıyla büyüdük. Rahmetli babam da çok güzel masal anlatırdı bizlere. Devlerle savaşarak, Zümrüdü Anka Kuşunun kanatların da Kaf Dağlarını aşarak, Ağlayan Nar ile Gülen Ayvayı toplamaya giderdik …
Ne günlerdi o günler ama?.. Rahmetli dedem Mahmut’un cesareti ve yiğitliği bize güç verir, arkamızdaki karlı dağlar gibi yaslanırdık onlara. Hele hele ninem Safiye Sargın çilenin, acının, sabrın ve hüznün Kadını olarak kucaklardı bizi. Acıktık mı ona koşar, susadık mı onunla susuzluğumuzu giderirdik. Evi çekip çeviren de oydu zaten…
Rahmetli annem (Tekmile) kaynana ve kayınbabanın gölgesinde kalır, sus pus olurlardı. Büyükler varken küçükler susarlardı. Bu bir edep ve haya örneğiydi. Rahmetli babam (Satılmış) “Allah’ ın Adam’ı” zavallı perişan, çaresiz ve sessiz kalırdı, dedemin yumuş oğlanı gibiydi; baba sözü dinler, tüm korku ve endişelerinde ninemin himayesine sığınırdı. Ninem onun anası değil Arkadaşı gibiydi.
Bir de yakın dostlarımız akrabalarımız vardı: Arif Emmi, Osman Emmi, Şükrü Emmi, Fazlı Emmi… Onların genç fidan gibi yiğitleri: Alaaddin Onbaşı, Bahri Çavuş, Fevzi Abi, Remzi Abi, Memo Abi, Saadettin Abi…ve hanımları: Hüsne Abla, Meliha Abla, Kıymet Yenge…. Ne temiz ne masum ne candan insanlardı.
Sanki aynı hanenin bir fertleri gibiydik. Zaten hepsiyle de içli dışlı yakın akrabaydık. Dostluk vardı, akrabalık vardı, samimiyet ve dayanışma vardı. Hepsi candan hepsi saygılı dostlar. Şimdi onlar essah dünyada biz yalan dünyada yaşıyoruz. Devlerle değil zalimlerle savaşıyoruz!
Bilmem onlar mı bizi çok severdi yoksa, biz mi onları çok severdik? Aramızda sıkı bir sevgi- saygı bağı vardı. Korkuyla değil sevgiyle yaklaşırdık onlara. Komşuluk, akrabalık, insanlık eskiler de mi kaldı bilmem ki? Şimdi iki yüzlü arkandan iş çeviren samimiyetsiz insanlarla karşılaşıyor, hiç bir şeyimizi güvenemiyorum! İnan O günleri özlüyoruz. Yüz haneye yakın bir köy ve yüz hanelik sıcak bir yuva? İşte bu yuvanın adı: Kırım Köyüydü?!Düşünebiliyor musunuz, bu güzel insanların hepsi aramızdan sessiz sedasız çekip gittiler.
Köy odalarının muhabbetini unutmak mümkün mü? Edebin, hayanın, adabın ve saygının hakim olduğu köy odaları; bir Osmanlı mektebinden farksızdı. Biz oralardan öğrendik büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, hoş görüyü, eğlenceyi neşeyi, kaynaşmayı ve kucaklaşmayı. Köy odalarının sohbetine dalar giderdik. Şakalaşmaları, eğlenceleri, seyirlik oyunları oralarda yaşadık, sinemamız da, tiyatromuz, televizyonumuz da bu köy odalarıydı.
Oda yarenliklerini, oda yarışmalarını ve oda iddialaşmalarını unutamıyoruz. Bir kazan su içenleri mi dersiniz, bir sandık lokum yiyenleri mi, bir küp pekmez içenleri mi, ya da köy Çeşmesi’nin oluğuna takım elbise basılanları mı? Ama hiç biri de dövüş ya da kavgayla bitmez, sonu hep şakalaşmalarla noktalanırdı. İşte bunun adı Hoşgörü, sevgi ve saygıydı.!
Daha neler anlatsam ki size? Köy düğünlerini mi, dam başlarını yıkan halayları mı, camız vuruşturmalarını mı, Boğa güreştirme, cirit oyunları, güreş tutma müsabakalarını mı? Ya da bayram günlerinde yenilen toplu yemekleri mi? İmecesinden yardımlaşmasına kucaklaşan, kaynaşan bir köy kültürümüz vardı. Anlattıklarımız İnan’ın hayal değil hep gerçekti!
Babam? gariplerin garibi babam ninemin bir tek kuzusu? Zavallı gariban ve çaresiz; dedim ya dedemin yumuş oğlanı babam! Baba dostlarımızın arasında Alaaddin Onbaşı, Bahri Çavuş , bazen de Osman Emmi, Arif Emmi ve Fevzi- Remzi abiler… Onların Eşleri: Hüsne Abla, Meliha Abla, Kıymet Yenğe; akrabalarımız baba dostlarımızdı. Bir çinar ağacının dalları gibiydik, biz de onların üçüncü nesil kollarıyız …
Onlar hepsi birer birer, sessiz sedasız aramızdan ayrıldılar. Babam da kalmadı, baba dostlarım da. İsimlerini zikredemediğim vefat eden köylülerin hepsine Allah dan rahmet diliyorum mekanları cennet olsun, Nur içinde yatsınlar. Biz mi; ne günlere kaldık Ya Rabbi…? Yakınlaşsan arkandan film çevirler, dokunsan bıçaklar karnını deşerler, dost edinsen yüzüne güler arkadan bin bir hileye başvururlar! Ne samimiyet var, ne sevgi, ne saygı? Cahiliye dönemini yaşıyoruz desem bana kızar mısınız?