* Peşinen söyleyim ki; yazımın sonundaki son cümlem; umutsuzluk adına değil, umudu tazelemek adınadır. Böyle değerlendirile!.
Kendi alışkanlığında olmayan herkese barbar, kötü, tü-kaka, eşkıya, çapulcu, hain gözüyle bakmak zorunda mısınız be!?..
Kendinize yakın düşünüyor diye, toplumsal nefret suçunu bile görmezlikten gelip, suçluya kol kanat germek zorunda mısınız be!?…
Sizin gibi düşünmüyor diye, en galiz küfürleri sallamak zorunda mısınız be!?..
Eleştirilere karşı hoşgörüyle yaklaşmak, biraz da insan olmak değil midir be!…
Alçak, namussuz, şerefsiz…ne varsa sayıp dökmüştünüz de, bir tek o bakla kalmıştı, sıkışıp kalmış!..Olan oldu, o da çıktı dilinizin altından!: a ş a ğ ı l ı k s ı n ı z!…
Bunca ayrımcı dilin ardından, gelsin de yapıştırsın açtığınız bu çatlağı, varsa senin hünerli bir mozaik hamurun, çamurun, yapışkanın!.
Nefret kusan dilinize bir an sahip çıkamıyorsanız susun be biraz!…
*
Ülkenin İçişleri bakanı ile, bir milletvekilinin annesinin cenaze töreninde saldırgan davranışlarda bulunun bir kendini bilmezin, hem de karakolda yayana çekilmiş, skandal fotoğrafın medyada yer alması üzerine, gösterilen tepkilere akılcı açıklamalarla cevap verilmesi yerine, verilen cevap şuursuzca olduğu kadar adapsızcadır da!: aşağılıksınız!.
O fotoğrafın çizdiği tablo, Hıran Dink Cinayeti’nin faili Ogün Samast’ın karakolda polislerin arasında çekilmiş bayraklı fotoğraf kadar gerçek değil mi!?…
Hiç kimse kusura da bakmasın, yutturmaya da kalkmasın… İçişleri Bakanının o çığlıklar arasındaki çıkışı bana, Bakan Çağlayan’ın Meclis çatısı altındaki feryat figan o meşhur “saat savunması”nı anımsattı.
O savunma o gün ne kadar gerçek ve inandırıcı idiyse, bugün de bu savunma ancak o kadar gerçek. Ve inandırıcı
*
Bu cevap ne hukuki, ne de ahlaki bir ölçüt ortaya koyamayacağı gibi, akli de, vicdani de değildir!.
Kendi gönlündeki en mükemmel inanışı en mükemmel din, kendi düşüncesini en dürüst ve en mükemmel siyaset, kendi kafasındaki siyasal oluşumu en mükemmel düzen olarak gören bir zihniyetin “aşalıksınız!” temeline oturttuğu o cevabi söylemi de en mükemmel cevap olarak görüyor olması kendisini bağlar deyip geçmek isterdik!.Ne var ki, olay bu kadar basite alınacak bir durum değil. Söylemin sahibi yönetim erkinin en tepeden bir yetkilisi. Hukuk böylesine yerlere düşürülmüşse bari çiğnenmesine izin vermeyelim.
“Biz” in karşıtı olarak tanımlanan “başkaları” kavramının muhatap aldıklarının yanına gün geçmiyor ki, yeni sıfatlar eklenmesin.
Birileri kendi ülkelerinde, kendi nitelemeleri üzerinden ayrıştırıp “başkalaştırdıklarını” kendi bildikleri gibi zapt-u rapt altına almak ve baskı altında tutmak istiyor!.
Bu oluşum öylesine kirli bir siyasetin mahsulü ki,
A) Kendilerini memleketin asli sahibi görüyor olmalarından ötürü, kendileri gibi düşünenlere hem hukuki, hem ahlaki ayrıcalıklar sağlanmasını da hak olarak görüyorlar.
B) Kendi kafalarındaki düzeni de en mükemmel düzen olarak görüyorlar. Bu nedenle de kurulu düzeni her durumda koruma ve kollama ve sürdürme adına çekinmeden olmadık davranışlar içine girebiliyorlar.
C) Kendileri dışındaki farklı bir siyasi düşünceye hayat hakkı tanımamayı siyaseten ahlaksızlık olarak görmedikleri gibi, demokrasiye de hukuka da aykırı olarak da görmüyorlar, üstelik hak biliyorlar.
Farklı olanı yok ederek, ona hiçbir hayat hakkı tanımayarak, kendi varlığını sürdürme adına yeni değerler dizisi oluşturma gayretleri, tarihler boyu her coğrafyada, görülegelmiş ise de, bizim ülkemizde son günlerdeki gibi beka sorununu göndeme getirecek kadar ileriye götürülmemişti.
Son hesaplaşmada “demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti” olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti ölümcül yaralar almadan birlik ve beraberliğini koruyup kurtulabilecek midir!?.
Derdimiz budur!…
* Tekraren belirtmek isterim ki, son cümlem umutsuzluk adına değil, umudu tazelemek adınadır. Böyle biline!.
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci
mehmethalilarik@gmail.com