Kim özlemez bütün kurumları ile tıkır tıkır işleyen bir demokrasinin bayrağı altında coşku, umut ve sevinç kahkahalarıyla dolu…bayramlar kutlamayı…
Meydanları öfkeden uzak…
İçerde kardeşliğin, dışarıda dostluğun hüküm sürdüğü…
Hukukun herkes için, eşit, adil, tek güvence olduğu…
Çıkarla, aldatmayla ve dayatmayla değil, hoşgörüyle, herkesin …birbirini kucakladığı;
Sevgi ekilip saygı biçildiği…
“İşte benim uğruna can verebileceğim cumhuriyetim, laik ve sosyal hukuk devletim, varlığım, umudum, geleceğim…” diyebileceği…
Yalanın ve talanın hüküm sürmediği…
İhtiras sahibi bir çobana teslimiyet adına boyunların uzatılmadığı… hak ve hukukun en yüce değer kabul edildiği… bir bayrak altında bayram kutlamayı kim istemez!…
Hey haaat!…
Bu özlem ölümcül bir ur gibi kemirmekte benliğimizi…
Kimdir, kimlerdir sapkın siyasi ve dini bakışlarıyla iffeti apışaralarandaki tek gözleriyle görüp halkın tepesinde zebani kesilen din ve siyaset tacirleri!…
Kimden aldılar bu gücü…? Kimin adına veriyorlar bütün kararları…?..
İffetin ölçütünü, kahkahalara indirgeyecek kadar IŞİD cesaretini kimden almaktalar!?..
*
Hırsızın hakim kesildiği ülkede, terazinin kabaktan, dirheminin boktan olacağını yazmaz mı kitaplar!..?. Bu kadar mı kabuk bağladı vicdanlar, boşaltıldı meydanlar!..?..
*
Akıl susmuş; vicdanlar kabuk tutmuşsa…
Gün dünü unutturmuş; Yarınların umudu kurumuşsa….
Bayramlar bile umarsız günler olmuşsa…
“Sebep olan kebap olsun!…” beddualarından öte yapılacak çok şeyler olmalı!…
Yalanın ve talanın karargah kurduğu, ödülünün oy ve alkış olduğu bu kara düzen nasıl kurulmuş!?…
Nasıl olmuş da beyinler, halkı davar gören bir çobanın kişisel ihtirasın esir olmuş!?..
Makamlar yetmemiş de; yetkiler az gelmiş de; yeni yetkilerle donatılmış yeni makamlar istenir olmuş!…
Ve ortaya bir sandık konmuş… Haydiyin, denmiş; “demokrasicilik oynayın!”
-Tavşan kaç; tazı tut!…
Ne var ki; tavşan topal, tazı besli!…
Tazıdan yana bütün olanaklar!… Onlarca parmak, yüzlerce ayak, binlerce baş, yoldaş, paydaş, karındaş, bir o kadar göz kulak emrine amade kılınmış tazının!…
Ol deyince oluyor; dur deyince akan sular duruyor…
Hele bir de vur demeye görsün… Silivri; Hasdal, Buca, Mamak, Maltepe, Sincan, Hadımköy, bir gece yarısı, sabaha karşı… dolup taşıyor!..
Yandaşı yalakası… sermayenin hası; devletin kasası… tazının taka tukası!.. Yani ki; kuklası…
Bir el işaretiyle, olmadı; bir öfkeli dille giriveriyor devreye.
Devamı gelecek diyorsa geliyor. Koruma ve kollama için, kalkıyor parmak, iniyor parmak bir gecelik torba ferman hukuku susturmaya, muhalifi korkutmaya yetip artıyor…
Ne zaman ki; yara dokunuyor semere, bir gün önce destan yazanlar, kumpasa ferman düzenler, maaşlarla ödüllenenler, aynı yolun yoldaşları, aynı bağın güldaşları, yüksek dağların yeldaşları, paydaşları, omuzdaşları hasım olup; haşhaşi kesiliyor!…
İstenmeden verilenler nankörlüğe bedel, kumpas, montaj oluveriyor..
İstendiğinde gizli-gizli tanıklar devreye giri-giriverirken, öküz ölüp de ortaklıkta kara kedi giriverince her biri çöplüklere atılan mendil oluveriyor!…
Hedefe ulaşmak için, ne kutsallar kalıyor kullanılmadık, ne erdem kalıyor istismara uğratılmadık!..
Yanar yüreğin… Benim de hakkım; gönlümce huzurlu bir bayram kutlamak dersin.
Ve…bu özlemle derin derin iç çekersin!… Ve büyür içindeki o habis ur.
*
Tavşan topal tazı besli!…
Yarış olsun da, topal tavşanla olsun diye kurulmuş bütün tuzaklar besbelli!.
Ve hedef 1+%50
Eşitsiz bir seçim yarat, hakkı sil, hukuku çökert, muhalifi sustur, Kan kustur…
Gelsin ileri(!?) demokrasi….
Aldat, dayat!… Ohhh!. Ne rahat!… Yeme de yanında yat!…
*
Hadi canım sende!…
Kıçlarıyla gülmekteler böylesi ileri(!?) demokrasiye!…
*
Dil suskun, gönül küskün!… Dişler kenetli.
Erdem bahçesi olmuş tarümar!…
Umut solgun, düş kırık; yürek yareli…
Medet!… Medet be ey halkım!…
Son umut şimdi sende!…
Emekte hırsız… ekmekte hırsız.
Memlekette talan var!..
Yarışta topal tavşan… ama dürüst, azimli, kararlı!…
Yürek elde, can tende…
Omuz ver san de!…
Dersini almalı tazı…
Ağlamakta mader…
Dünden daha çok gerek var sana
Gel!…
El ver!..
Kurtar!…
Tek umut sende!.. (M. Halil Arık)