Masallarla, hikayelerle uyutulduk. Uyandığımızda rivayetler dinleyerek büyüdük.
Şimdi de ben bir hikaye yazacağım size.
…
“…Vaktiyle kuzey denizlerinin olduğu yerde Sedna adında çok güzel bir kız yaşarmış.
Sedna, babası tarafından bir balıkçıyla evlendirilir. Kocasının bir kuzgun olduğunu anlayınca Sedna o kadar ağlamış ki, gözyaşlarıyla denizler taşmış.
Sedna kendi gözyaşlarında tam boğulacakken, babası kızına acımış, kanoyla ona doğru yaklaşmış, kızını kurtarmış.
Ama Sedna’nın kuzgun eşi, onlara saldırmış. Sedna denize düşmüş. Kızını kanosuna istemeyen baba, kanoya tutunmaya çalışan kızının parmaklarını kesmiş.
Genç kız denizin dibine batarken bir ruha dönüşür ve tanrıça olur. Suya düşmüş kesik parmakları ise balina ve foklara dönüşür…
Ölülerin gittiği yer altı dünyası tanrıçası Adlivun olarak tanınır.
Artık o su canlılarının tanrıçası olarak hüküm sürmeye başlar.
Öfkeli bir tanrıçadır ve ölülerin ruhlarını bir sonraki yolculuklarına hazırlar.
Ruhlar sonsuza kadar huzurlu ve mutlu olacakları aya doğru gitmeden önce Adlivun’a giderek günahlarından arınırlar.”
…
Evett, bir Grönland efsanesi burada biter. Ama başka efsaneler başlayacaktır.
Nasıl mı?
“Adem’in eşi Havva’dan önce Linit vardı, der” İncil, Zebur, Tevrat adlı kutsal kitaplarında.
Antik Mısır da ne çok tanrı varmış yahu!?
Thoth, Aten, Atum’u göğün ve yerin tek tanrısı olarak gören Mısırlılar, Nun’u tanrıça ilan ettiler.
Kardeş kardeşe evlenerek doğan çocuklarını tanrı ve tanrıça ilan ettiler. Tam 3 bin yıl sürdü yalandan, palavradan hükümleri…
İyi ki, son hükümdarları Firavun, kendisini tanrı ilan etti de Musa yeryüzüne geldi; tanrının tek olduğunu anlata anlata dilinde tüy bitmedi…
Eski Sümerliler, tanrı Enki’lerini şefkatin efendisi olarak tanıttılar.
Yetmedi Mezopotamya’nın efsane Dicle ve Fırat nehirlerinin Tanrı Enki’nin penisinden fışkırmış sularından doğduğuna inandırdılar insanları.
Yunanlılar, kılıktan kılığa girip güzel kadınlara tecavüz etmiş, sapık Tanrıları Zeus’u hala baş tacı ederlerken, Tanrıça Hera’ları aslında Metis denen bir tanrıyla evliymiş meğerse…Tabi Tanrıçamız boş durur mu?.. Sürekli çocuk tanrılara gebe kaldı. Çoklu tanrılar insanlarla savaştı durdu. Apollon’un lirini bir ters, bir yüzden dinlediler. Hayvanlarla dahi ilişkiye girmişler. Yok savaş tanrıçası Athena babası Zeus’un başından doğmuş, vs…vs…
Saçma sapan idare edilmiş insancıklar…
İyi ki, Hz. İsa geldi de sapık ilişkileri günah saydılar. Sonunda insan ve hayvan doğan gen hatalarından halklarını kurtardılar.
Eski Türkler ve Şamanlar Tengri adı verdikleri Tanrılarına diz çökerlerken, Kızılderililerin Manituları vardı.
Japonlarla, Hinduların Budha ve inekleri…
Perulular, Atlantisliler, İnkalar Mama, MA ile RA ya adaklar adarken,
Wikingliler Tanrı Odin ve Yıldırım Tanrısı Thor’a tapınmayı sürdürmüşler. Aşk Tanrıçaları Freya’ nın duygusal entrikalarıyla, Ölüm Tanrısı Hel’in ağırlamalarıyla oylanmış işte Wikingler.
Eskimolar, Kanada ve Alaska tanrıları Sila ile tapınırken,
İskandinavlar Tanrıları Lokin’ den korkuyu öğrendiler.
Tibetli, Asyalı Lamalar üçüncü gözlerini iyi kullanıp, Nirvana ışığı ile insanlardan uzak manevî yolculuğa inandılar.
Kuzey denizlerinde altın saçlı Tanrıçası Sif, Anadolu’da koca memelisi Kibele, Mısır’da her yeni doğanı emziren bereket Tanrıçaları İsis, Arabistan’da cennetten kovulmuş Havva ile Adem’i asırlardır dinledik durduk, tüm kendini peygamber ilan edenleri.
Ve bu dünyadan nice evliyalar, Mevlâna ve Şemsler, vs, geldi geçti, Horosan’ da Hayyam’ın akılcı dik başlı duruşu, mantıklı gelmemişti kara imamlara…
Nesimi, Hallacı Mahzur’ların akılları donduran doğruları, ürkütmüştü bugünün Daeş görünümlü şarlatanlarına.
Korku salıp, gerçeği fark ettirmeye çalışanların derilerini yüzdüler.
Yetmedi kana susamaları peygamber torunlarını katlettiler iktidar hırsı yüzünden.
Çağa yakışan felsefesini mantığı ile harmanlayan, İslam dinini doğru anlatan Ebu Hanife’yi zehirlediler.
Kime kaldı ki şu yeryüzü?
Ömür dediğin ne ki?
Bir varız bir yokuz.
Kaldı mı bu dünya, göz kamaştıran servetler peygamber, evliya ve Sultan Süleymanlara?
İyi ki yeryüzü toprakla, Nuh tufanlarıyla yerle yeksan olmuş ki, düşünen akıl doğmuş.
Felsefeciler mumlarını yırtıp durmuşlar.
Ve akılla din savaşmaya başlamış…
Din uğruna milyonlarca insanın kanları akıp duruyor hala…
Ne doğru ne yanlış bilinmez,
Tüm Tanrı hikayelerinde cinsellik teması hep işlenmiştir.
Ve de tüm savaşlar da hep “bir kadının kalbini kazanmak uğuruna” iktidarı ele geçirmek adına halkları işin radikal ayrımcılıkla kışkırttıp insan soyu asimile etmiş, durmuşlar…
İnsanların bilinmeyene, görünmeyene verdikleri göksel güç, insan ruhundan doğal çevreye kadar herşeyin içinde var olan en yüce varlıktır ve her şeyi birbirine bağlar. Bu yüzden her varlık bir diğeri için gereklidir.
Aslında anlatılacak çok şey var amma, neyse…
Biz yine bilelim, tanıyalım Adem-i baba, Havva’yı Ana!..
Gerisi kıssadan alınacak hisse…
…
Emine Pişiren / Kocaeli