Nazım Hikmet 3 Haziran 1963 yılında Moskova’da 61 yaşında öldü. 57 yıl geçmiş koca şairin ölümünden bu yana. Neredeyse bir ömür.
Öyle kişiler vardır ki, kimi siyasal olaylar, dönemler o kişiyle anılır olur. Türkiye’de komünizm denilince ilk akla gelen isim, Nazım Hikmet’tir ve adı, komünist siyasetin simgesi olmuştur. Sol ile Nazım’ın bir arada anılmasını hem Nazım’ın düşmanları hem de Nazım’ın dostları sağladı. Çünkü Nazım’ın hayatı ve şiirleri, içinde bulunduğu tarihi sürecin odak noktası haline gelmişti.
1925-1937 arasında tam 9 kere yargılanan, çeşitli hapis cezalarına çarptırılan ama bir şekilde hapis yatmaktan kurtulan Nazım Hikmet, 1938 yılında “Donanma Davası” adıyla anılan bir davadan 28 yıl ceza aldı. Bu dava tamamen suçlu diye yargılananların aralarında kitap alışverişi yapmaları ve Nazım şiirlerini okumalarından ibaretti.
Kitap ve Nazım şiirleri okumaktan 12 yıl hapis yatmak ne demek? Şöyle bir tahayyül etmeyi denediğinizde bile, korkunun dipsiz kuyusuna yuvarlanır insan.
Kemal Tahir cezaevinde yattığı 12 yıl boyunca dönemin Anadolu insanını anlatan birçok kitap yazdı.
Nazım ve arkadaşlarına yapılan bu zulmün zalimleri kimlerdi?
Nazım ve arkadaşları için yapılan af girişimlerine duyarsız kalan dönemin hükümeti kimdi?
Nazım 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanan Demokrat Partinin çıkardığı ve 15 Temmuz 1950 tarihinde yürürlüğe giren genel af yasası ile cezaevinden çıktı.
Nazım Hikmet 49 yaşında olmasına rağmen askere çağrılır. Mevcut durumda iktidarın başına bir iş açacağı kaygısıyla (ki, Sabahattin Ali’nin katledilmesi örneği ortadadır) 17 Haziran 1951 yılında Türkiye’yi terk etmek zorunda kalır.
Türkiye çok partili yaşama geçmiş, hükümet değişmiştir ama devletin Nazım’a ve sola bakışı değişmemiştir. Komünizm ebedi düşmandır. Hükümet değişince Nazım’a saldırı cenahında öne çıkanlar da değişir. Artık iktidar olan DP kesimi Nazım’ı 25 Temmuz 1951’de, Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkararak vatan haini ilan eder. Tabi Cumhuriyet gazetesi bundan geri kalacak değil ya; o da Nazım için “Vatan Hani” manşetini atar. 30 Haziran 1951 tarihli nüshasında Nazım’ın fotoğrafını gazeteye “Millet doya doya yüzüne tükürsün” diye bastık der. Cumhuriyet’in Nadir Nazi’lik (!) dönemleridir.
Nazım Kimin Şairi
Nazım Hikmet ezilen halkların, işçi sınıfının, dünya barışının ve komünistlerin şairidir. Nazım özgürlüğün, emeğin, sevdanın, çocukların şairidir. Nazım egemenlerin, muktedirlerin, demokrasi düşmanlarının, faşistlerin karşısında olduğu, onlarla mücadele ettiği için solun şairidir. Nazım vatan hainliği yaftasını hürriyet sevdasıyla parçalayarak iktidarın suratına çarpan bir şairdir. Ve Nazım, Türkçeyi çok iyi kullanan, dünya ölçeğinde bilinen, sevilen enternasyonalist büyük bir şairdir.
Sosyalist Blok’un çöküşüyle sosyalist sol kapitalizm için tehlike olmaktan çıktı. Böylece on binlerce solcunun yargılandığı 141, 142. maddeler ceza yasasından 1991 yılında kaldırıldı. Ancak sola karşı devletin temkinli duruşu ve baskıları kalkmadı.
1990’larla birlikte yükselen Kürt muhalif hareketine ve Erbakan’ın Refah partisine karşı devlet, Türklük ve laiklik retoriğini öne çıkardı. Muhalefete karşı bunlar üzerinden bir bariyer örerek iktidar meşruiyeti devşirmeye girişti.
Bur süreçte egemen çevrelerce Nazım Hikmet keşfedildi! Nazım’dan şiirler okumak moda oldu. Özellikle “Davet” şiirindeki
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket, bizim.” Dizeleri öne çıkarıldı. MHP lideri Alparslan Türkeş Ekim 1994 tarihinde MHP’nin 4. Olağan Kurultayı’nın kapanış konuşmasında bu şiiri okudu.
Nazım’ın bu seneki ölüm yıldönümünde ise, İyi Parti Genel başkanı Meral Akşener bu şiire yer veren paylaşımda bulundu.
Davet şiiri ne yazık ki 90’lardan sonra bir kısım solcuların daha Kemalizm’e, ulusalcılığa geçmelerinin daveti oldu.
Dün Nazım’ı vatan haini olarak ilan edenler ve onu bir kaşık suda boğmak isteyen bir kinle Nazım’a saldıranlar, bugün ondan dizeler okuyorlar. Dün Nazım’a zulüm edenler bugün Nazım’ı sahiplenmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken de Nazım’ın tümüne değil, onun literatüründe milliyetçilere ve Kuvvacılara yarayacak az sayıdaki bölümlere sahip çıkıyorlar.
Elbette Nazım’ın şiirlerinin ona eskiden düşman olanlarca da okunması iyidir. Kimlerin okuyup kimlerin okuyamayacağı gibi bir ölçülendirme yapılamaz. Ancak dün Nazım’a zulüm yapanların hiçbir şey olmamışçasına ve hiçbir özeleştiri yapmaksızın bugün Nazım övgüsü yapmaları ne siyaseten ne de ahlaken doğrudur. Buna muktedir şımarıklığı, devletimiz ne eylediyse doğru eylemiştir ideolojik saplantısı, döneme göre Nazım’dan milliyetçilik devşirmenin siyasal oportünizmi denir.
Her ne olursa olsun mahkeme zabıtları, gazeteler, demeçler, anı kitapları ve Nazım’ın edebiyatı tarihin kayıtlarında. Cumhuriyet tarihi boyunca Nazım başta olmak üzere Türkiye soluna kan kusturanların, yapılan zulümlerin ne kayıtları silinebilir ne de üzeri örtülebilir! Bunun için atılacak her adım, özgürlük ve adaletten yana olanlar tarafından tarihi bir ayna gibi ceberutların yüzüne tutarak boşa çıkarılacaktır.
Nazım sizin şairiniz değildir.
Nazım’a Soldan Eleştiriler
Nazım Hikmet için ulusalcı yanının ağır bastığı, Milli Mücadele üzerinden Cumhuriyeti sahiplendiği, Afrika’nın açlarından, Hiroşima’nın çocuklarından söz ederek bir mücadele şairi olan Nazım’ın gözünün önündeki Kürtleri görmediği, Stalin’e bırakın bir muhalif duruşu, tersine ona övgüler dizdiği gibi, kimi sol çevrelerden eleştiriler yapılmakta.
Bunlar dönemin koşulları dikkate alınarak yapılacak tahlilleri ve uzun tartışmaları gerektiren konular. Siyasi kişiliği ile edebi kişiliği bu denli iç içe geçmiş az sayıdaki kişilerden biridir Nazım. Ben Nazım’ın bu her iki yanının bir arada değerlendirilmesi ve eleştirilerde insaflı olunması gerektiği kanısındayım.
Sevimli ama acı bir anekdotla bitireyim. Ermeni şair Silva Gabudikyan Nazım’ın yoldaşıdır. Zaman zaman bir araya gelirler. Gabudikyan her karşılaşmalarında Nazım’a “Hele Nazım can ne olacak bizim bu Ermeni sorunu” diye sorar. Nazım’da her defasında “Üzülme Silva can, hele bir devrim olsun o sorunu da çözeriz” diye cevap verir.
Nazım Hikmet’in, haziran ayında yitirdiğimiz Ahmed Arif ve Orhan Kemal’in anılarına saygıyla…