Kamyonunu göç için kurgulamıştı. Çalışanlarını da yanında hazır tutuyordu. Her an işe çağrılırdı. Onun için, dikkatli ve işine çabuktu.
Nakliyeci, eşyalar kırılmayacak ve zedelenmeyecek, diyordu. Ona göre göç taşımak, beceri isterdi. Taşıyıcı elemanlarını da ona göre seçmişti. Aldığı göçü, hiçbir aksaklığa uğratmadan, yerine teslim ederdi.
Eşyaları muntazam sarıyor ve düzenli sırtlıyorlar ki zedelenmesi nerede ise imkansızdı. Hatta en üstüne battaniye bağlıyorlar ve böylece eşyalar çarpmalara karşı da korunurdu.
Nakliyecinin düzeni dillere destandı. Göç durumunda arıyor ve irtibat sağlıyorduk. Buradan çıkan sonuç şuydu, nakliyeci hiç boş kalmıyordu.
Nakliyeci arabasını köşeye çekmiş ve çayını içiyordu. Bardağı çeviriyor, başını sallıyor ve çayına balkıyordu. Belli ki morali bozuktu. Daha ilerisi salgın hastalığa mı kapılmıştı. İnsanın aklına her şey gelirdi. Ona yaklaştım, önce görmedi. Kaç gündür arıyorum, cevap vermedin hayır ola, dedim.
Başını kaldırdı ve teşekkür ederim. Biraz durdu, başını yere eğdi ve yıllardır bu işi yapıyorum. Böyle bir olay başıma gelmedi. Ayrıca şeytanın bile aklına gelmez, dedi. Üzgündü, nereden tutsan kötü. Gözleri kapanıyordu. Olay ne ise bir türlü hazmedememişti. Açık konuş ki için ferahlasın, bakarsın bir yararımız dokunur, dedim.
Yararın dokunmaz ama içime soğuk su serpilebilir. O gün göç için acilen bir kişi geldi. Göçünü taşıyacağını yerini ve ederini her şeyi konuştuk. Hatta parasını peşin verdi. Göç şehir dışından alınacak ve komşu şehre gidecekti.
Kamyonu hazırladım ve bir saat içerisinde arkadaşlarla, yola çıktık. Saat öğleden sonra iki buçukta evin kapısına vardık. Binanın üçüncü katı boştu. İki katında eşyam var, dedi. Hemen taşımaya başladık. Yakınında ev yoktu. Yazlık bölgesiydi. Çevrede insan görünmüyordu. Yalnız yaşlı bir teyze, müdürü sordu. Ev sahibi iki saat sonra gelecek, yazlığına taşınıyor buraya ağabeyi gelecekmiş, dedi.
Eşyaları zamanından erken kamyona yerleştirdik. Zemin kattaki kesilmiş odunları da yüklememizi söyledi. Beklemeden geri döndük. Yalnız içerideki kapılardan ikisini söktü ve kamyona yükledi. Sordum ve çok değerli, onu koruyamazlar, dedi.
Şehirden çıktık ve uygun bir yerden saptık. Yarım saat sonra iki katlı eski bir evin önünde durduk. Yükü boşaltacaktık. Eşyanın bir kısmını içeriye, çoğunu da dışarıya boşalttık. Kamyonu düzenleyip şehre döndük. Dönüşte tır garajında, arkadaşlarımla yemek yedik.
Nakliyeciyi soluksuz dinliyorum. Döndürdükleri dümene bakınız. Gerçekten şeytanın aklına gelmez. Bir iki olaydan kuşkulandım, ama akla ziyan bir kurgu.
Göçünü taşıdığımız adam çok konuşmuyordu. Yalnız sorsan mantıklı cevaplar veriyordu. Eve vardığımızda gecenin üçü olmuştu. Yemekte fazla kalmıştık.
Sabah işe gittim. Arkadaşlar da kahvede bekliyorlardı. Arabayı düzenledim ve gazete almaya gittim. Geri döndüğümde, iki kişi arabanın plakasını kontrol ediyordu. Yaklaştım ve hayırdır, dedim.
Hayırdır, diyerek kimliklerini gösterdiler.
Sana, bazı sorular soracağız, dediler. Arkadaşlar da geldiler.
Dünkü göçü nereden aldınız ve nereye bıraktınız?
Kötü bir olay halâ aklıma gelmiyordu. Yaşadığımı aynen aktardım. Arkadaşlara da tasdik ettirdim. Memur bey çalışanlara da sorabilirsiniz, atladığım yer varsa anlatsınlar. Aldığımız ve bıraktığımız saati ve yemek yediğimiz tır parkını ve faturasını da gösterdim. Adamın iki davranışından hoşlanmadım. Onları da aktardım.
Ev sahibi müdür emeklisiymiş ve de taşınıyormuş. Müdür öyle eski bir eve niçin taşınsın diye düşündüm. Göç için bana başvuran adamı görsem tanırım. Bir güne yakın beraber olduk.
Memurlarla eşyaları bıraktığımız harabe eve vardık. Karşılaştığımız manzaraya inanamadık. Çünkü evde yeller esiyordu. Eşya diye bir şey yoktu.
Kırk senedir bu işi yapıyorum, böyle bir soygunla, ilk defa karşılaşıyorum.
Hasan TANRIVERDİ