Aylardan Mayıs, günlerden aşk’tı.
Nadide bahçede Ulu Çınar’ın gölgesinde bir Gül Ağacı filizlenmişti. Gül’ün goncası yeni yeni kendini gösteriyordu. Çevresini tanımaya çalışıyordu. Gölge korunaklı ve huzur doluydu. Başını kaldırıp göğe baktı. Gökyüzü yapraklarla kaplıydı. Güneşi, dalların arasından görebiliyordu. Ulu Çınar’ın yeşilinde dinlenmeye karar vermişti. Ulu Çınar’ın zamanla ona sığınak olacağından habersiz sadece rahatlamak istiyordu.
Ulu Çınar, bahçenin en büyük ve en köklü ağacıydı. Tüm bahçeyi kaplıyor, dallarını her bitkiye uzatıyordu. Yanı başında açan taze Gül’ü fark ettiğinde rengini çok beğendi. Gül’ün yaprakları kadife gibi yumuşak ve en şehvetlisinden kırmızıydı. Bahçeye böyle bir güzelliğin katılmasından memnun olmuştu. Çınar, yapraklarını güneşin geliş yönüne doğru tüm gücüyle Gül’ün gölgesine veriyordu. Gül’ün narinliğini bildiğinden solmaması için çaba harcıyordu.
Zamanla Gül açıldıkça açılmaya başladı. Ulu Çınar’a güvenir oldu. Aralarında karşılıklı bir bağ oluşmaya başlamıştı. Bu durumdan hiç de şikayetçi değillerdi.
Gül’ün gövdesi uzuyor, dallarında filizler baş gösteriyordu. Gül büyüdükçe tutunacak bir yer arıyordu. En güvenlisi yine Ulu Çınar’ın gövdesiydi. Önce tereddüt etti, acaba Ulu Çınar buna izin verecek miydi? O’nun kocaman bir bahçesi vardı ve herkese adil davranmalıydı. Gövdesi tamamen Gül’e ait olamazdı. Sormaya karar verdi. Gövdesine sarılmalı mıydı, sarılmamalı mıydı? Sarılırsa bir daha bırakamayacağını düşündü ama başka çaresi de yoktu. Şansını denemek en iyisiydi.
Ulu Çınar başta itiraz etti. “Olmaz yapamam” dese de bir kez daha düşünecekti. Öyle de oldu, düşündü ve kararı olumluydu. Gül ürkek bir edayla Ulu Çınar’ın gövdesine yaklaştı, başını yasladı. Büyüdükçe yukarıya doğru yükselmeye, Çınar’ın gövdesini kaplamaya başladı. Gülün verdiği serinlik Çınar’ın hoşuna gitmişti. Böylelikle gövdesi biraz olsun güneşin kavurucu sıcağından korunuyordu. Koca bahçede O’na yardım eden sonunda çıkmıştı. Daha yükseğe daha yükseğe derken Gül, ağacın zirvesine ulaştı. Artık gökyüzüne birlikte bakıyorlardı. Gündüz güneş içlerini ısıtıyor, gece yıldızlar onlara şarkı söylüyordu.
Bir gün bahçenin kapısında iri yarı bir oduncu belirdi. Bunu ilk gören Ulu Çınar oldu. Hemen Gül’ü uyardı:
– Bana söz ver. Bir gün ben buradan gitmek zorunda kalırsam, kendine çok iyi bakacaksın dedi.
Gül bu sözlere anlam veremedi. Endişeyle;
– Peki, dedi.
Birkaç dakika sonra acayip sesler duyulmaya başladı. Ormancılar bahçenin içine daldılar. Çınar’ın köklerini topraktan ayırmaya koyuldular. Çınar çok dirençliydi ama zorlamalara dayanamadı. Kökler topraktan kopup başka yere taşınıyordu. Gül sımsıkı Çınar’a tutunuyordu. Ormancılar, Gül’ü Çınar’dan ayıramıyorlardı. Gül’ü de götürmek zorunda kaldılar. İkisi birlikte başka bir diyara gitmek üzere kamyonun arkasına yerleştirildiler. Başka bir hikayede başka bir yolculuğa doğru götürüldüler.