MUTSUZUM ANNE / Hikaye
Lisede okuduğum yıllarda platonik aşkları kalbimize konuk ederdik. Genelde her aşk sandığımız duygularımız hüsranla sonuçlanırdı. O yıllarımız ya kıskançlık, ya sen/ ben ego tartışmaları yaşadığımız, kanımızın deli aktığı yıllardı.
Kendime yolcu olduğum tekinsiz gecelerde ;
” Tanrım diğer yarım ile ne zaman tanışacağım? Beni gerçekten sevecek biri hani nerede?” Sorularımın yanıtını hiçbir zaman alamamıştım.
Hayal kırıklıklarını biriktirir olmuştum.
Hele son büyük hüsranım, okulumuza ikinci yarı ders yılımızda görev alan, benden tam 30 yaş büyük matematik öğretmenimdi…
Günlerden bir gündü…
Uykularımı bölen öğretmenimi sınıfımızda sınav kağıtlarını okurken görünce yanına yaklaştım. Aptal cesareti işte… Nasıl oldu bilmiyorum, ona içimi dökmek istedim. Dudaklarımdan o gün itirafım birden dökülü vermişti
“Hocam ben galiba size aşık oldum!”
Belki anlamıştı. Belki de ona normal gelmişti itirafım. Sanırım beni uyandırmak için başını kaldırmadan konuştu:
” Hissettiğin aşk değil kızım. Duygularının aşerdiği dönemlerini yaşıyorsun. Bana duyumsadığın doğal bu sevgiyi hoşgörüyorum. Bir daha bu konuyu açılmamış kabul edip kapatıyorum. Daha çok sevip sevileceğin yılların var önünde. Şimdilerde sıkı sıkı ders çalışmalısın. Genel sınava çok az bir zaman kaldı…”
O gün yıkılmıştım. Kendimi aniden buz gibi bir gölete atılmış gibi hissetmiştim.
Mutsuzdum.
Ertesi gün annemle dertleşmek istemiştim.
Annem bahçedeki bambu koltuklarından birinde oturmuş örgü örmekteydi. Yanına yaklaştığında yüzüme şöyle bir bakıp demez mi?
“Tespih olsan çekilmezsin. Kavga mı ettin?” Diye…
Anneler kızlarının yüreğinin içini görürlermiş. Uzaktan dahi olsa kızlarının acı duyumsadığını sezerlermiş. Sorusuna omuz silkmekle yetinmiştim. Konuyu değiştirdim:
“Mutluluk nedir anne?”
Gözlüğünü gözlerinden çekip aldı. Gözlerimin ta içine bakıp yüzüne şirin bir ifade yerleştirip yanıt verdi:
“Eğer gerçekten mutlu olmaksa niyetin, öncelikle asma yüzünü hiç durma gülümse.”
Tam nasihat dinlemek üzere olduğumu düşünmüş,” Aman anne sana da bir şey sorulmuyor ki…” Dedikten sonra annemden uazaklaşacaktım ki,
” Gitme, dur kızım. Madem mutluluğu sordun, dinlemelisin beni.”
Dedikten sonra eliyle sol yanıma dokundu:
“Mutluluğu sen sol yanındaki şu yüreğinin bataryasında üretirsin kızım…
” Mutluluk, aç ve susuz bir sokak hayvanını doyurduğunda hissettiğin duygudur…
” Mutluluk, uykuda üşüyen birinin üzerini örttüğünde duyduğun sıcaklıktır…
” Mutluluk, iki gün önce saksıya diktiğin fidanın gün doğduğunda çiçek açtığında gözlerindeki ışığın artmasıdır…
“Kimi kez karanlık gökyüzünde yıldızlara gözlerinin kavuşmasıdır…
“Mutluluk, aynı noktaya iki insanın eş zamanda bakmasıdır…
” Aslında mutluluk, eksik yanını tamamladığın/ tamamlandığında duyduğun güvenli bir huzurdur kızım…”
…
Peki neydi benim ve herkesin çok arzuladığı şu mutluluk?
Freud şöyle demiştir:
“Mutluluğu tatmadan hep mutlu olmak istersin. Oysa nelerin seni mutsuz ettiğini bilmeden, nelerle mutlu olacağını bilemezsin.”
.
Annemi o yıllarda pek anlayamamıştım. Tıpkı bilgeler gibi şifreli konuşmuştu:
Taa ki gözlerimi trafik kazasında kaybedene kadar. Karanlığımı aydınlığa dönüştüren eşim, bir an bile beni karanlıkta yalnız bırakmamıştı. O benim hem güneşim, hem aydınlığım hem de eksik yanımı bana hissettirmeden tamamlayan iki gözüm olmuştu.
Emine Pişiren/Akçay