Mutlu bir Pazar akşamı dilerim yalnızlıktan uzak, sevdiklerinize yakın….
İnsanlar hedeflerine ulaştıkları halde mutsuz ve doyumsuz olmaya devam ediyor ve değişim istiyor.
O zaman arayış başlıyor ve bu kitaplara yöneliyorlar. Değişim emek vermeden mümkün değil. Okuduğunuz bir şey hayatı ele alış şeklinizi, bakışınızı değiştirebilir. Kendinizi yeni gözlerle algılayabilirsiniz ve bu durum sizi çok etkiler. Ama buna devam etmek zor. Kitap bitince bu yeni algı da bitiyor.
Değişimi destekleyecek bir sosyal çevre ya da zemin yoksa değişimi sürdürmek mümkün değil.
Bu kitapların iyisi de var, kötüsü de var. İyisini seçmek önemli…
Bir de kitabın kendisinden çok kitabı okuyacak kişinin hazırlık seviyesi önemli. Ne kadar yararlanmak istiyor o kitaptan, bu çok önemli. İstekli olmak lazım…
Evet dostlarım ben hazırdım ve bir kitap daha okudum son sayfasını kapattığımda hafızama birikenler kalem de dile gelip harflerle sayfada nikah tazeleyeceklerdi yeniden. Ve bende izin verdim belleğime seslendim biraz itiraz eder gibi olsa da, yorgun bedenimin hırpalanmış ruhundan dolayı, bırak karışma kalemin sevdasına dedim…
İnsanlar, hiçbir bilgiye sahip olmadan doğar. Yaşamı boyunca birçok bilgi öğrenir. Başarının sırrı da okumaktır. Okulda olduğu kadar hayatta da başarının en önde gelen şartlarından biri yine okumaktır. Yüzyılların deneme ve araştırma ürünlerinden yararlanmak, uygar ve kültürlü bir insan olmak için çok okumalıyız. Okul kitaplarıyla yetinmemeliyiz. Uygarlık bizden önceki kuşakların biriktirdiği bilgi ve anıların bir toplamıdır. Biz, uygarlığa o kuşakların kitaplarını okumakla katılabiliriz. Hiçbir şey okumanın yerini tutamaz. Kültürlü bir insan olmanın biricik yolu okumaktır.
Okuma olayı bir uzun yolculuktur; beşikle başlar, mezarla biter. Okulla beraber biten okumalar yarıda kalmıştır. Okuma iğneyle kuyu kazmaktır; kararlılık ister, sabır ister. Okuma bir arayıştır, hakikati, doğruyu, güzeli arayış. Her arayış içinde bulma heyecanını barındırır. Bulursunuz, ikinci, üçüncü… Arayışlar başlar. Umut ve heyecan, okumanın ayrılmaz iki vasfıdır. Okuma insanlığın, umut ve heyecan da canlılığın şartıdır.
Kitap okumak yüzyıllardır yapılan bir şeydir. Kitap okumanın hemen hemen hiç bir kötü etkisi olmamakla birlikte çok fazla yararı vardır. Okumanın asla sonu yoktur ne kadar okursan o kadar iyidir yani hayatının sonuna kadar okuyabilirsin. Okuyan insan her zaman bilgili ve hayatında başarılı olur. Bilgi çağında yaşıyoruz ve bizim en fazla bilgi toplayacağımız şeyler kitaplarımızdır. Okumak ruhu yüceltir ve insanlar size daha fazla değer verir. Cahillikten kurtulmanın yolu kitapları okumaktan geçer.
Ve ben yeni okudum ve bu güne kadar neden okumamışım dediğim ve kendime kızdığım 296 sayfalık bir kitabı daha okudum. Bu yazımdan sonrada yatıp uyuyacağım… Bu gün Pazar kitabın ser hoşluğuyla uyuyup Pazarın keyfini çıkaracağım. Sakın uyandırmayın erenleri…
“Yaşayan Bir Şiir”
Ataol Behramoğlu “Yaşayan Bir Şiir” adlı kitabında devrimci şiiri açıklarken, söze şöyle başlıyor:
“Devrimci şiir, hayata devrimci bir yorum getiren şiirdir. Bu yorum, şairin yaşadığı çağa, kişisel eğilimlerine ve yeteneğine bağlı olarak değişik nitelikler gösterir. Kimi zaman salt bir yâdsıma niteliğindedir. Bir tepki, eski değerlere yönelmiş bir saldırı, bir başkaldırı niteliğindedir. Kimi zamansa bu başkaldırının sınırlarını aşarak yeni değerler, yeni tanımlar getirir.”
Behramoğlu’nun yazdıkları hayatın içinden gelir, uygulamanın sonucunda oluşur. Üstelik onun bedelini hapislerle, sürgünlerle ödediği için belki de, şiirin inanılırlığı daha da artar.
Şiirin “bir duruş, bir ses, bir yürüyüş” olarak bir ‘yoldaşlık biçiminde ilerlemesi, şairi de tıpkı şiiri gibi ‘yaşam militanı’ yapar…
İnsanı hem bireysel hem toplumsal bir varlık olarak kavrayıp yansıtan şiirleriyle geniş okur kitlelerine ulaşmayı başaran Behramoğlu’nun şiirinin köklerini iyi kavramak için denemelerini, onunla yapılan konuşmaları okumak gerekir. Yaşayan Bir Şiir, okura bu olanağı tanıyor.
Ataol Behramoğlu, 13 Nisan 1942’de, Azerbaycan kökenli bir ailenin çocuğu olarak babasının yedek subaylığı sırasında Çatalca’da doğdu.
Çocukluk ve ilk gençlik yılları, ziraat müdürü olan babasının görevi nedeniyle Türkiye’nin çeşitli yörelerinde geçti. İlkokul üçüncü sınıfa kadar Kars’ta öğrenim gördü. İlk, orta ve lise öğrenimini Çankırı’da tamamladı.
Bir süre Ankara Hukuk Fakültesi’ne devam etti, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nün derslerini izledi, aynı fakültenin Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1966) .
İlk şiir kitabı “Bir Ermeni General” 1965’te, kitaplaşan ilk çevirisi “İvanov” (Anton Çehov) 1967’de basıldı. Mihail Yuryeviç Lermontov’dan ilk şiir çevirilerini de bu dönemde yaptı.
60’lı yıllar toplumcu kuşağının manifestosu niteliğindeki şiirlerden “Bir Gün Mutlaka” yı 1965’te yayımladı. 1969’da “Ant” dergisinde birkaç sayı yayımlanan “Toplumcu Genç Şairler Savaş Açıyor” başlıklı oturumda yeni toplumcu şiir üstüne görüşlerini açıkladı. 1970’de yayımlanan ikinci şiir kitabı “Bir Gün Mutlaka”, kuşağının öncü yapıtlarından biri olarak kabul edildi. 1970’de İsmet Özel ile yayımlamaya başladıkları “Halkın Dostları” dergisi geniş yankı uyandırdı. Aynı yıl, Maksim Gorki’den çevirdiği “Yaşanmış Hikâyeler” yayımlandı.
“Toplumcu Şiiri Üstüne Bir Kaç Söz”, “Yaşayan, Organik Bir Şiir”, “Söyleşiler-Soruşturmalar Yanıtlar” başlıklı üç bölümde sunulan kitapta Ataol Behramoğlu’nun “poetika”‘sını,( şiir sanatı) toplumcul şiir anlayışının temellerini oluşturan yazıları, “polemikleri “( sert tartışma) ve soruşturmalara verdiği yanıtlar yer almaktadır. Bu anlamda Yaşayan Bir Şiir 1960’lar yeni toplumcul şiirinin bir manifestosu gibi de okunabilir.
Ataol Behramoğlu, “1960 kuşağı” denilen toplumcu gerçekçi şiirin en önemli adlarındandır.
İnsanı hem bireysel hem toplumsal bir varlık olarak kavrayıp yansıtan şiirleriyle geniş okur kitlelerine ulaşmayı başaran Behramoğlu’nun şiirinin köklerini iyi kavramak için denemelerini, onunla yapılan konuşmaları okumak gerekir. Yaşayan Bir Şiir, okura bu olanağı tanıyor.
Yaşayan Bir Şiir
Yazar: Ataol Behramoğlu
Dili: Türkçe
Yayınevi: Evrensel Basım Yayın
Sayfa Sayısı: 296
İlk Baskı Yılı: 2007
Dil: Türkçe
Kitabın türü: Deneme-İnceleme, Edebiyat
Bu yeni getirilen tanımlar hayatın her alanında olmalıdır diye düşünüyorum. İnsan, yeryüzünde kültürüyle var ol an bir gerçektir. Bu gerçek sadece yürek denil en ses olursa, bakıp gördüğü tek nesne kendine has olan yaşamıdır. İnsanın iç dünyasında oluşan yaşam denil en ses, ülke gerçeğiyle birleşirse, orta y erde sadece şair ve şairin sesi niteliğini taşıyan şiir denilen çağdaş bir oluşum görünür.
Yani, sözü şöyle söylemek isti yorum. Bir kitabın sayfasından edebiyatı seyreyledim gördüğüm tek görüntü şiir denilen ses ve bu sesin sahibi
Günümüzde çağdaş yazın dünyasına her alanda emek veren tüm emekçilere seslenirken, hiç birini ayırmadan, yüreğimi şiir çiçeğine bandırıp gönderiyorum.
Şaire ve onun emeğine bin selam olsun.
Şairin işi şiir yazmak, bu işlemin tek malzemesi dil denilen iletişim olayı. İyi bir şair olmanın ve iyi şiirler üretmenin yolu, konuşul an dili iyi bilmektir. Dili iyi bildin mi derdini iyi anlatırsın.
Bu şair dili iyi biliyor ve derdini iyi anlatıyorsa, bir okuyucu her yazdığını çok iyi anlıyor ve kavrıyorsa bu şairin dile olan hâkimiyetinin eseridir.
Şiir sadece imge değildir, imgesiz de şiir olmuyor dersem işin emek bölümünü aktarmış olurum.
Şiir ya da herhangi bir konuda yazı yazmak, eleştirme yapmak bunları derlemek toparlamak ve dil dediğimiz araç ile okuyucuya sunmak ama doğru biçimde sunmak çok önemlidir.
Şair, felsefe bilgisiyle öz yaşamını bütünleştirip gerçek yaşam kazanında harmanlamak, biraz imge, biraz dağ, biraz dere, ırmak, meşe ağacı, dağ kayası, kayada terlan kuşu, biraz sert yüzlü yamaçlarıyla Toroslar, bazen yumuşacık yüzüyle köy toprağı, şehir karmaşası, beton yüzler şiirin malzemesidir.
Bazı şairler somut şiirle soyut şiir arasında bir sentez yolu edinmişler.
Bir bakıma günümüz şairlerinin izlediği bir yoldur. Bu yolu tercih edenler genelde şehir romantizmi içinde olanlardır desem, sanırım abartmış olmuyorum.
Kimi şairler vardır, yaratıcılıkları gençlikleriyle sınırlıdır.
En önemli yapıtlarını genç yaşlarında verirler, ilerleyen yıllarda bu ustalıklarıyla yetinen, öncekileri çoğaltan şiirler, yazarlar. Kimi şairlerinse yaratıcılıkları bütün hayatlarına yayılır.
Yazarların dünyası gerçeklerin içinde bir düş kayığında hayal denizinde yeni ufuklar aramak gibidir.
Şiirler birkaç satıra sayfalar dolusu anlamlar sığdırabilen, kendi küçük etkisi büyük eserlerdir. Şair sıradan gibi görünen bir satıra öyle büyük anlamlar yükler ki kelimelerin gücüne şaşırır kalırsınız. Bir yazarın kaç sayfaya dolambaçlı yollardan yazdığını birkaç cümlenin içine mecaz anlamda sığdırdığıdır, anlayabilene.
Fakat nedense ömrü boyunca şiir, edebiyatın biraz ilgiye muhtaç kalmış yanıdır. Herkes şiir okumayı sevmez, dahası her kitap okumayı seven de şiiri sevmeyebilir.
Bir de şiire gönül vermiş insanlara bakalım.
Şiirin tadına varmış, dizelere kocaman cümlelerin sığdırıldığını bilen ve şiirdeki anlamları çözebilen insanlar için vazgeçilmez bir tutkudur. Bu anlamları çözebilmek için de daha çok şiir okumak ve daha çok şair tanımak gerekir.
Çünkü her şairin kendine has üslubunu çözünce, bundan sonra yazdığı şiirleri daha kolay anlarsınız.
Son yirmi yıldır (ki ben öyle düşünüyorum) dünyanın ve ülkemizin içine düştüğü toplu kirlenme sürecinden en çok yara alan alanlardan biri de şiir sanatı oldu. İnsan ve toplum kirlendikçe şiirden uzaklaştı. Şiir adına, ancak içinde yaşadığımız çürümeyi yansıtan bayağılıklar ortalığı sardı. Şiirin bu denli kıyıda kalması, aslında gerçek hayatın da bir yana itildiğinin, yapay dünyalara sığınıldığının bir göstergesi.
Ancak benim şu an sözünü etmek istediğim şairler, edebiyat sahasında hangi ekolu oluşturur bunu şairin kendisinin söylemesi gerekiyor.
Kendisi derken onun sesi olan eserleri demek isti yorum. O nedenle de onu dinlemek için okumak gerekir…
İşte Ataol Behramoğlu’nun eserlerine baktığımız zaman baştanbaşa Dünyayı sarıyor, Anadolu’dan Şili’ye kadar değişik sesler olabiliyor. Şiirleri geniş anlamda gerçekçi şiir ekolünde yeşilbiberin acısı gibi insanın beynini yakıyor.
Bu yangın şairin yaşamında süre gelen bir yangının devamıdır bilirim.
Bilinç odağında gidip gelmelerin süzülüşü şiir olursa böyle olur sonuç. Elinde “Yaşayan Bir Şiir” kitabını tutarken aniden sayfaların bittiğini anlıyorsun. Ama şiirlerin tadı damağında kalınca yeniden başa dönüyorsun.
Şiir şairin yüreğinde bazen Çoruh olur deli deli çağlar, bazen Seyhan Ceyhan, Kızılırmak olur coşar, bazen Artvin’in yüksek tepelerinde soluklanan Karagöl mavisi oluverir. Bazen Torosların tepesinse bir Yörük çadırında yanan ateşin dumanı olup dağılır gökyüzüne… Bazen bir türkü olur Deniz sedasıyla vurur göğsüne. Bazen Gül Dağı olur efil efil eser yüzüne… Ferhat, Şirin kokar bazen. Kızılırmak’tan Sakarya’ya ya Köroğlu’nu arar. Bazen kendi kendine tek olmanın onurunu yaşar. Şiir olur düşer kitap sayfalarına.
Yani anlayacağınız dostlar; okumak iyidir, iyi gelir insana, endişe ve depresyonu alır götürür.
Edebiyatın iyileştirici gücü muazzamdır. Bedeniniz ve aklınız, keder, endişe ve stres tarafından işgal edildikten sonra, roman ya da şiir okumak, düşüncelerinizi, duygularınızı ve hislerinizi olumlu yönde değiştirebilir.
Okuduğunuz zaman, güzel bir romanın ya da şiirin sayfalarında kendinizi bulabileceğiniz için, içinizde kopan fırtınaların nedeninin ne olduğunu ve neye nasıl tepki verdiğinizi daha rahat bir şekilde anlayabilirsiniz.
Bir şeyler okuduğunuz zaman, beyniniz, yüreğinizde olan biteni anlamlandırmak adına kelimelere başvurur ve duyguları ile sözcüklerden doğan hisleri eşleştirir. Bu yaklaşım Antik Yunan’dan beri süre gelen bir davranış şeklidir.
Edebiyat, nasıl hissettiğimizi ve sağlıklı bir şekilde düzelmemizi sağladığı için, bizi iyileştiren tatlı bir ilaçtır.
Acıdan okumakla kurtulmak, bir bakıma bizi bize öğrettiği ve hayatımız ile ilgili neler olup bittiğini anlamamıza yardımcı olduğu için, kısmen iyileşme ve duygusal açıdan toparlanma sürecine önemli katkıda bulunan bir nimettir.
Başka bir deyişle, edebiyat ve okumak bize, karşılaştığımız zihinsel engeller karşısında net bir taban bulmak için ihtiyaç duyduğumuz araçları ve kaynakları verir.
Yanlış anlaşılmak istemiyorum: Bütün bunları göz önünde bulundurarak, zaman zaman en iyi romanları ve şiirleri seçmek ve bunlardan bir derleme yapmak, bir okur, yazar/ şair olarak okuduklarımı size aktarmak sorumluluğunu hissettiğim ve okumanın önemini vurgulamak amacıyla bunları yazıyorum.
Tabi ki bunun başlıca sebebi insanları sevmem, yaşamıyım sevmem, bildiğimi öğrendiğimi toprağa değil almak isteyenin gönlüne defnetmek için. Benim mezar taşımda sadece adım yazılı olacak… Kazancım bu olacak bu dünyada.
Sevmek ya da sevilmek… İkisi de önemli yaşamda.
O nedenle ki: Sevin sevilin, hayat sevince sevilince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
#öskurşun#
SEVGİLİ
Her gece bir yerden vuruyor beni
Hasretinle başa çıkamıyorum
Her gün biraz daha yoruyor beni
Sağ salim saba çıkamıyorum
Seni çok seviyorum adam
Derler bana Madam
Sevmezsen eğer bana yaşamak haram
Senin kokun benim için anlam
Yeniden yazıyorum bak elimde kalemin
Kimse yok aklımda tüm halimle senleyim
Aklıma geldikçe doluyor be gözlerim
Harbi özledim senin kokunu gözledim
Biz seninle sekizle dokuz gibi
Ekmekle tuz gibi
Yaz gününde buz gibi
Ayrılamayız sevgili…
Gelene romayı, gidene kınayı
Sana Ankarayı yakarım
Seçtin parayı açtın arayı
Başkasına abayı yakarım sevgili…
Bilinmeyen Ünlü Şair RAHİME NUR TÜRKCAN