“Yine sabahın erken saatinde kalktım. Sıcacık evde oturup dışarıyı bir bardak yeşil çay içerken seyretmek varken kış günü sabah ayazında okula mı gidilir? Olur mu? Ders beni bekliyor. Öğrenciler kalkıp geliyorlar ben gitmezsem ayıp olur. Şimdi de ne giyeceğim derdi var. Neyse bir şeyler yakıştırırız. Servis vakti gelmek üzere hemen evden çıkmalıyım. Derse geç kalmamalıyım.
Ofisime girince tahta kalemlerim ve ders notlarım beni karşılıyor, önce bakışıyoruz. Sonra hepsini alıyorum birlikte sınıfa gidiyoruz. Dersimiz Termodinamik.
Sınıfın kapısındayım, gücümü toplayıp içeriye giriyorum. Gözler bana dönüyor, gencecik taze insanlar ağzımdan çıkacak birkaç kelimeyi dinlemeye gelmişler. Ne mutlu bana gençlerle çalışıyorum. Enerjimi ve mutluluğumu gençlerden alıyorum.
Tahtayı siliyorum, kimler gelmiş yoklayayım. Bu sabah Can yok. Sesini duyamıyorum, yokluğu fark ediliyor. Olsaydı hemen hesapları benden önce yapıp soruyu cevaplardı. Cengiz, her derste olduğu gibi söze “Öğretmenim” diyerek başlıyor. Komik insan ne yapayım?
Derse başlıyorum. Önceki derste işlenilen konuların şöyle bir üzerinden geçiyorum. Giriş yapmak lazım ki gelişmeye geçelim. Uykularını açalım derse yoğunlaşsınlar.
Arkadaşım kalem bana yardımcı oluyor. Ben ne söylersem o yazıyor. Notlarım yol gösteriyor, takıldığımda imdadıma yetişiyor, ipucu veriyor. İlk soru bitti bile, öğrencilerimin gözünün içine bakıyorum. Anlayabilmişler mi belli ediyorlar. Kimseden ses çıkmazsa daha açılamamışlar. Soru soralım öyleyse anlamalarını sağlayayım.
Birinci, ikinci, üçüncü soru derken ders saati dolmuş. Hepsine iyi günler dileyip bir dersi daha bitiriyorum. Birkaç öğrenci başıma geliyorlar, soruları var görüşüyoruz. Sınıf yavaş yavaş boşalıyor. Ben hala sınıftayım. Başka bir derste görüşmek ümidiyle onları uğurluyorum.
Tahtayı ağır ağır temizliyorum. O esnada “ bu meslek hakikaten sevmeden yapılmayacak bir meslek” diye düşünüyorum. Sınıfa girerkenki ve çıkarkenki halimi aklımdan geçiriyorum. Gemiyi en son kaptan terk eder ben de sınıftan çıkıyorum. Ders bitti ve ben mutluyum.”
Bize öğrenme ve öğretme ile ilk kez buluşturan, ABC’yi öğreten, hayat yolumuzu çizerken bilgilerinden faydalandıran, gök gözlerinden saçılan ışıkla aydınlatan Zeynep Öğretmenim size teşekkürü ayrıca bir borç biliyorum. Bir keresinde size yanlışlıkla “anne” diye seslenmiştim. Benim için bu kadar değerlisiniz. Okuldayken annem gibiydiniz ve hep öyle kalacaksınız. Sevginizi tatlı tebessümünüzle verdiğiniz, bilgilerinizi sevgiyle yoğurup önümüze sunduğunuz, yolumuzu nasıl açacağımızı öğrettiğiniz için de teşekkür ederim.
Küçük çocuklara sorarlar büyüyünce ne olacaksın diye, cevap ya “öğretmen” ya da “doktor” dur. Benim cevabım da öyleydi. Öğretmen olmak istiyordum. Hayallerimi gerçekleştirme fırsatım olduğu için kendimi şanslı hissediyorum.
Eğitimci bir ailenin çocuğu olduğum için, beni yetiştiren iyi öğretmenlere sahip olduğum için, öğretmenlik gibi bir mesleğim olduğu için, üniversite gençliğine ders anlattığım için, ders anlatmaktan zevk aldığım için çok mutluyum.
Tüm öğretmenlerimin ve meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum.
Tüm Öğretmenlerimizin Öğretmenler gününü, Aslı arkadaşımız aracılığı ile kutluyorum…
Böyle bir mutluluğu tatmak kendini gerçekten öğretmenliğe adayan insanlar için geçerlidir. Sizin de bu mesleği gerçek bir özveri içinde yapmış olduğunuzdan hiç şüphem yok. Bizler bu camianın içinde olmaktan büyük bir onur ve şeref duyarken mutluluğun nedenini başka yerlerde aramının pek de mantıklı bir tarafını göremiyorum.Ben de aynı şekilde sizin gibi diyorum..
“Mutluyum Çünkü Öğretmenim”
her ikinizin de öğretmenler günü kutlu olsun, sevglii aslı ve murat.
umarım bu mutluluğu yaşamak banada kısmet olur :))