Yaratılış gayesi ile arasında özel bir bağ olan ve yaratıcıyı anan insan huzurludur, mutludur.
Kendine titiz, ilkeli ve duruş sahibi olanlar, iç dünyasında mutlu olmayı başarır. Art arda gelen olumsuzluklar karşısında “Nefes alabiliyorum hamdolsun” demektir, mutluluk. Ruhtemizliğine dikkat edenler, mutludur. İstek, arzu, madde kafesinde özgürlük arayanlarsaadet, mutluluk ve haz adını verdiğimiz yücelik duygusu ile tanışmazlar. Hırs körlüğü ile mutlu oluşun taklidini yapanların çoğaldığı bir dünyada yaşamak; zor, acı ve yakıcı. Alkışlanmak, takdir edilmek mi mutlu ediyor? Övülmek çok mu hoşumuza gidiyor? Sürekli yediklerimizi, gezdiğimiz yerleri paylaşıyorsak, hatta en özelimizi milyonlarca insana teşhir etmek hoşumuza gidiyorsa, bu noktada mutluluğun hızını durdurup, bir düşünelim. Bize kimlik veren değer yargılarımızı hatırlayalım. Mahremiyet sınırlarımızın altını çizilelim. Hızın, mutluluğumuzu tüketmesine izin vermeyelim. Bizler kültürümüz ile beslenip, yaşatmazsak çocuklarımız bocalar. Özümüzü yarınlara taşımak, mutluluğun en incesi en güzelidir.
Eğer ideallere ve hedeflere ulaşmaksa mutluluk, zaman yolculuğumuzu gözden geçirelim. Bir zaman sonra bize zevk ve haz veren şeyler manasını yitirdiğinde, mutluluğu başka şeylerde aramaya başlayacağız. Çünkü mutluluk tanımız yanlış. İmkânların, elde edişlerin durağı mutluluk değildir. Kendimizi hislerden uzaklaştırarak, şartlandırarak “Mutluyuz” diye kandırıyoruz. Kişinin kendini oyalaması anlamsız olduğu kadar acı bir şey. Bunun adı iç dünyaya ihanettir. Mutluluk çift dilliği kabul etmez. Mutlu olmanın şartları oluşturmak için, uğraşmayınız. İçinde bulunduğunuz şartlarda, mutlu olmayı deneyin. Aradığınız, edinmeye çalıştığınız, uğruna değer yargılarınızı hiçe saydığınız duygunun adı mutluluk değil, mutluluk konforudur. Duyguları tanıyıp, anlamlandırıp içimizdeki karşılığını bulamadığımızda, bocalarız. Ve ömrümüz duygunun hakikati ile değil,olmasını istediğimiz şeylere kurduğumuz alaka ile son bulur.
Hüznü söküp atamazsınız ama yumuşatırsınız. Pesimist, hırçın, öfkeli, kindar halleri eriterek doğru bakış açısı ile güzelliğe yorumlarsak her şeyi, o zaman barışık olduğumuz duyguların vadisinde mutluluğa koşarız.
Küçük şeylerin büyük huzurunu, bu muazzam akışı hissetmek için, tevekkül etmek gerek. İşte o zaman insanca yaşam sanatı doğar. Yaşamayı zorlaştırmak, kendimizi kırmak ve üzmek için didiniyoruz sanki! Nasıl kurallar koyuyorsak kendimize “Şu iş bittiğinde, şunu başardığımda benden mutlusu olmaz” diyoruz! Yani bizler, mutluluğun siparişini veriyoruz da, haberimiz yok. Peki, mutlu muyuz?
İçimizdeki güzelliği (tevekkül şuurunu ) önce biz terk ediyoruz. Emek kadar, kutsal bir aş var mı? Saadeti, huzuru geçici şeylerin üzerine kurgularsak, mutlu olamayız ki. Mutluluk ile olgunlaşmak, büyük cesaret ister ama bu makama da doyulmaz.
‘’Hoştur bana senden gelen: / ya hilat-ü yahut kefen / ya taze gül yahut diken…/ kahrında hoş, lütfunda hoş’’ diyen Yunus un gözlerini, gözlerimize -kalbini, kalbimize çağırdığımızda, hakiki mutluluğun tadını bulmuş oluruz…
Cuma gününün anlamını hissederek, gün içine teslimiyeti fısıldamak, huzurdur. Ruh evinizin kapısına, bir Cuma mutluluğu bırakıyorum. Dualarda buluşmanın güzelliği ile… Allah’a emanetsiniz…