“Bitiş ile başlangıç, yoklukla varlık, ölümle doğum, veda ile Bismillah, hepsi gecenin koynunda saklı.Hz. Yakup şafağa kadar boğuşur ve sonunda şafakta kutsanır.
Yıldızlar daima aydınlıktır.
Biz onun ışığını, gecenin karanlığında fark ederiz.
İmran oğlu Hz. Musa, Nurların Nur’unu gündüz değil gece görür.
Hz. Musa’ya “Gel” sesi geceleyin kendisine doğru yürüdüğü ağaçtan gelir.
Ve değil mi ki Miraç, herkes uykuda olduğu andadır.
Bak, suyun sesi geliyor!
Sense uykulardasın.
Haydi uyuma!’’
Hani uyanmıştık ya…
Bizim uyanışımız, ana rahmine düştüğümüz andan itibaren başlamıştı.
Emeklemiştik.
Adım atmaya çalışmıştık.
Yürümüş ve başlamıştık, yaşam yolculuğuna.
Bizimle birlikte yeteneklerimizde doğdu.
Kimimizin beyni iyi çalışır.
Kimimizin eli, kimimizin dili kimimizin duyguları, kimimizin de vicdani hissiyatları ağır basar.
Yaşadığımız mekânın şartları, dilimiz, dinimiz ve ailemiz bizi şekillendirip bir takım kalıplara sokar.
Ama şöyle bir gerçek var ki, fıtratımız gereği yoktur hiçbir millette zulüm etmek…
Başkasına ait olana zorbalık yapmak…
Büyüğe saygısızlık, küçüğe eziyet etmek…
Vicdan, insanın içindeki tanrıdır.
Vicdanımızın onaylamadığı hiçbir şey bizi mutlu etmez. Edemez.
Gözlerimizi uykuya kapatırken, bir kılıç darbesi gibi bizi uyutmaz.
Vicdan, en büyük zincirlere mahkûm eder bizi.
Ve yine en büyük mutlulukları da yaşatır.
Mutlu olabilmek, güzel düşünüp, güzel yaşayabilmemiz için önce “İnsan” olmalıyız.
İnsan olmak, şu sonsuz evrene insan olarak gelmek özel olmaktır, seçilmiş olmaktır…
Bunun içindir ki, eğer özelsek ve seçilmiş varlıklarsak hayatı mutlu yaşamalı, acıları ve sevgileri paylaşmalıyız.
Yaşama ancak bu şekilde daha güzel pencerelerden bakabiliriz.
Adil, tarafsız ve vicdani bakış açımızın çerçevesini genişletebilmeliyiz.
Acı çekmemek için acı çektirmemeliyiz.
Etrafımıza bakabilmeliyiz.
Huzuru aramak ve huzura kavuşmak için onca çok neden varken…
Alabilmek, nefesi…
Görebilmek, güneşin doğuşunu…
Sarılabilmek koşulsuza sevdiklerine…
Tadabilmek, dünyanın bütün güzel nimetlerinden ve sevebilmek âlemleri yarattığı için yaratanı…
‘’Her şeye rağmen sevebiliyorsak, tüm kırgınlıklara rağmen affedebiliyorsak, işte bu değimlidir hayatı yaşanabilir kılan’’
İçimizde öyle güzel duygular taşıyoruz ki, onları kalbimizin kilitli kapılarında bırakmayalım, kırarım zincirlerini mutsuzluk anahtarlarının ve her seferinde tekrarlayalım ‘’her şey güzel olacak’’ diye.
Ve uyanalım.
Hayat kısa.
Nerede ve ne zaman yolculuğumuz son bulur bilemeyiz.
Eyüp gibi sabırlı,
Yusuf gibi güzel,
Lokman gibi öğüt veren,
Musa gibi mütevazı,
Züleyha gibi âşık olalım.
Âşık yaşayalım…