Mehmet BALLI
İSTANBUL GÜNLÜĞÜ
Aylardır internet e maillerde bir makale dolaşmakta.. Kopyacılığı yada hazırı çok sevdiğimiz için herkes biribirine FW ettiği e mail bana da birkaç kez geldi.
Bu e maili dostlarımla paylaşmayı önceleri uygun görmedim. Baktım ki bu sürekli dolaşıyor, bilinçli bir vatandaşlık gereği bende makale hakkında düşüncelerimi ilave ederek FW ettim. Bununla da yetinmeyip köşeme taşıdım. Sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu makale Şöyle başlıyor;
Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi var, Kuzey ve Güney Amerika’da yedi milyon, Asya’da beş milyon, Avrupa’da iki milyon ve Afrika’da 100,000 kişi. Tek bir Yahudi’ye 100 tane Müslüman düşmektedir. Buna rağmen Yahudiler tüm Müslümanların toplamından yüz kez daha güçlüdürler. Nedenini hiç merak ettiniz mi?
Tüm zamanların en etkin bilim adamı ve Time dergisi tarafından ‘Yüzyıl’ın Adamı’ seçilen Albert Einstein bir Yahudi’ydi. Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudi’ydi. Karl Marx, Paul Samuelson ve Milton Friedman da öyle. İşte size ürettikleriyle tüm insanlığa zenginlik katmış olan Yahudilerden bazıları:
…….
……
O halde Müslümanlar neden bu kadar güçsüzdür? Cevap: Eğitim Yoksunluğu. Tam anlamıyla söylersek kaliteli eğitim yoksunluğu. Çok kesin biçimde söylersek akılcı olmayan, din eksenli ve çağdışı eğitim.
Dr.Faruk Saleem / Yazar, İslamabad,,,,,,,,
Böyle bitiyor. Pakistanlı yazarın bu makalesini ve karşıt cevaben yazılan detaylı ama sizin için çok faydalı bilgiler içeren makaleyi http://site.mynet.com/ballisite/ballisite/id1.htm adresinden okuyabilirsiniz.
Pakistanlı bu Dr.Faruk Saleem kim olduğu hakkında bilgi bulmak mümkün değil..
Dr. Faruk Saleem: İsim genelde Farouk veya Faruq / Farouq şeklinde yazılır, eğer Türkçesi yazılmış ise Saleem neden Salim/ Selim diye yazılmamış..
Bizi ilgilendiren tabiî ki yazdıkları.. Yazdıklarına katılmamak mümkün değil. Yalnız yazarın konuya yaklaşımının objektif olmadığını iki katagorizede ele almak mümkündür.
Birincisi, çaktırmadan yahudi propogandası yapıldığını görüyoruz. Bu durum bizde aşağılık komplesi yapmamıştır inşallah.
İkincisi de, O kadar Müslüman ve Türk bilim adamlarımız var ki onlardan habersizmiş bu makaleyi yazan bilim adamı..
Ozaman biz hatırlatalım çok kısaca.
Öyle Kulaktan dolma değil araştırmacı ciddiyetimizle..
Hiçbir Şey Aksetti(rildi)ği Gibi Değildir
Her hakikatın içinde yanlış, her yanlışın içinde bir miktar doğru, her olumsuzun içinde bir olumluluk, her olumlunun içinde olumsuzluk. Nereden, nasıl ve kim tarafından hangi kriterlerle bakıldığı, neyin ön plana neyin geri plana bırakıldığına bağlı olarak da değişebilir.
İnsanların mensup oldukları /bağlarının olduğu dinlere göre kategorize ederek yaptıklarını anlatan yazıda ismen belirtilen kişiler ve yaptıkları hakkında bir yanlışlama yapmak mümkün değil. Ancak kurulan neden sonuç ilişkilerinde, eksiklikler, yanlışlıklar olduğunu da göz ardı edemeyiz.
Öncelikle kategoriyi şu veya bu dinden insanlar diye yapmak ne kadar da hatalı bir yaklaşım.
Bunu şöyle de yapabiliriz: Bu düşünür ve bilim insanlarının çoğu dikkat edilirse Batılı ülkelerde kaba bir genelleme ile 17 yy ve 21 yy arasında yaşamış insanlar.
Bu devirde batı medeniyeti şaha kalkmıştır. Bu şaha kalkış reform ve rönesans hareketlerinin ortaya konuluşu ile start almıştır. Ancak bu dönemler ve akabindekiler direk veya endirek ana maddi desteğini merkantalizm’den , sömürgecilikten almıştır.Yapılan kategorizasyon gibi düşünecek olursak bunları yapanlar da sözü edilen din bağlantılı insanlardı(dinleri tenzih ederek). Dünyanın geri kalan kısmına kan kusturarak elde edilen değerlerden bir kısmı finans gücü olmuştur. Sanatçıları bilim adamlarını koruyan destekleyen dönemin kurum ve kuruluşları bu parayı gökten inen zembillere el atarak edinmiyorlardı. Keza bu dönem ana bilimsel ve düşünsel arka planını Doğu’dan ve Orta Doğu’dan almıştır.
Batı medeniyyetinin çıkış noktası olarak Rönesansın ana beşiği İtalya’yı değerlendirecek olursak,
İlk üniversite yapıları Arap –İslam ekollerinden almıştır.
11. yüzyılda İtalya , Fransa ve İspanya’dan bir çok öğrenci İslam coğrafyasındaki Medreselerde tıp astronomi matematik felsefe gibi çeşitli alanlarda eğitim görerek Avrupa’da açılacak üniversitelerde prof adayı olmuşlardır.
(Çağımızda tersi sözkonusu) Yanısıra Paris , Oxford, Köln, Sicilya, Napoli üniversiteleri Müslüman eğitim modeli üzerine kurulmuştur.
Batılı üniversitelerde okutulan temel kaynaklar uzun bir süre (kimyada Caber bin Hayyan, geometride Cabir bin Hayyan, Muhammet bin Musa, felsefede Farabi İbni Rüşt, tıpta İbni Sina, Çiçek ve Kızamık hastalıklarının aşılarına dair ilk çalışmalar yapan İranlı Abubekir El Razi , fizikte El Kindi eserleri olarak kalmıştır.
1937 yılında Dr. Hulusi BEHÇET tarafından Behçet hastalığı tanımlanarak tedavisi Gerçekleştirilmiştir Piri REİS İlk Dünya haritasını çizen deniz bilimci, Ünlü matematikçimiz Cahit ARF, XV yüzyılda yaşamış Dünyaca ünlü Astronomi uzmanı Ali KUŞÇU, Mimari alanda Mimar SİNAN, Dünyanın önemli liderlerinde Atatürk..
Kimya alanında yapılan çalışmalarla Diyasar, nitrik asidi, Asil Berhil fosfor yapımını keşfetmiştir." Batının kullandığı ilaçların yarıdan fazlası İslam dünyasından gelmiştir. Tıptaki başarılar çok bilinir.60-70 yıl önce, kanın küçük dolaşımının Michel Servet’ den 3 yy. önce Arap’ların bulduğu anlaşılmıştır"
İslam 800-1200 yıllar arasında bilimsel ve düşünsel gelişmenin öncülüğünü yürütmüştür. 750-800 lü yıllarda Abbasiler devrinde Bağdatta etkili olan Buveyhoğulları döneminde hastane ve rasathane kurulur. Kağıt üretimi için ilk kağıt fabrikası kurulur. Bağdat’taki Dar’ük Hikme’de 1 milyon kitap vardı." Arap parası Dinar uzun süre Avrupa’nın başlıca parasıydı. Güney Fransa ve İtalya, Sicilya ve İspanya’daki Müslümanlardan şeker üretimini öğrendi. Venedik; Antakya’nın cam işlerini taklit ediyordu. Avrupa pamuklu,kadife halı ve nakışlı diba dokuma yöntemini Araplardan öğrendi. Avrupa’ya barutu,topu veren,en iyi çelik üretimini öğreten,pusulayı,pamuktan ucuz kağıt yapımını,metalürjiyi,matbaacılığı öğretenler Müslümanlardır." Hristyan Batı’nın kapattığı Sokrates-Eflatun- Aristoteles geleneğindeki Atina felsefe okullarından kaçan düşünürler Suriye ve Mısır’a sığınmışlardır. Batı, Helen felsefesini gerisin geriye gene Arap kaynaklardan yaptığı tercümelerle yeniden öğrenmiştir.
Şimdi asıl soruyu sormak gerek yaklaşık 900 yıl önce insanlık medeniyetinin bayraktarlığını yapan bu insanlara ne oldu da bu bayrağı başkasına kaptırdılar da bayrağı uzaktan dahi selamlayamıyorlar?. Bunlar o dönemde Müslüman değillerdi de şimdi mi Müslümanlar ?
1200’lerde İslam coğrafyasının uğradığı Moğol istilası ekonomik ve siyasi anlamda her şeyi tepe taklak ettiği gibi Moğollar girdikleri her yerde kütüphaneleri yerle bir etmiş bulunan tüm eserleri iz bırakmazcasına cayır cayır yakmıştır. Bu yıkıma paralel olarak bölgede ortaya çıkan egemenler de İslam’ın Hz. Muhammed ve Ehlibeyti’nin düşünce sistematiğinden çok eleştirel aklı durduran Gazali felsefesine uygun ve bağnaz bir din yorumunu kabul edip dayatmışlardır. Dananın kuyruğu burada kopmuştur.
-DEVAMI GELECEKL…..
Sayın mehmet bey ;
Yazınızı okudum tabiki sizde haklısınız ama şuda bir gerçek ki ülkemizde okuma oranı %20 lerin altında kalıyor. Bu eğitimsizlikte biz vatandaşlar kadar devletimizinde suçu olduğunu düşünüyorum.Biz müslümanların yahudiler kadar ekonomik özgürlüğümüz yok hemen hemen herkez açlık sınırının altında kalan bir rakamla geçinmek zorunda kalıyor buda insanların birinci öncelikli olarak ekmek parası kazanması gerektiğini tetikliyor bu yüzden okumak bizde ikinci hatta üçüncü ve dördüncü sırada kalıyor.Hal böyle olunca geçmişimize tarihimize zaman ayıramıyor böyle birkaçtane profösörün yarı yalan yarı doğru makalelerine inanıyor atalarımızın yapmış olduğu icat ve yeniliklerini sanki onların ataları yapmış gibi öğreniyoruz.
Allah yar ve yardımcımız olsun rabbim uyuduğumuz uykudan bizi uyandırsın inşallah.
“BİR HAFTA TELEVİZYONSUZ,
YALNIZ BAŞINA BİR EVDE,
SADECE:
TO READ OR NOT TO READ”
İŞTE BÜTÜN MESELE BU !!
Merhabalar
İlginize ve katılımcı yorumlarınız için teşekkür ediyorum.
Yalnız
Makalenin -II- bölümünü de (15/01/2009) okursanız sanırım yorumdaki fikriniz değişecektir.
Muhabbetle selamlıyorum..
Sn Mehmet Ballı. O yazı bana pps olarak geldi ve kuşkulandım ve şu şekilde yanıt verdim:
A priori varsayımlar:
1. BU PPS VEYA YAZI SİYONİST LOBİLERCE HAZIRLANMIŞTIR
2. “FARUK SALEEM” DİYE BİR İNSAN GERÇEKTEN YAŞAMIYOR
3. KİPPA DÜŞTÜ KALVA GÖRÜNDÜ !
Kuşkusuz, umarım bu iki varsayım da tamamen yanlıştır ve ben yanılırım !
Yorum:
“Müslümanlar Neden Güçsüz?” başlıklı pps konuya salt eğitim açısından yaklaşmış.
Oysa, bu iş salt eğitimle ilgili değildir. Yahudi kökenli bilim ve sanat adamlarının uluslararası Yahudi lobileri, masonik örgütler, vakıflar ve derneklerce korunup kollanmaları, pazarlanmaları ve öne çıkarılmaları da göz ardı edilemez.
Bu bağlamda, “Şebeke” adlı araştırmasında Prof. Dr. Yalçın Küçük Türkiye’de yıllardan beri siyaset, sanat, edebiyat, medya, basında egemen olan ve kamuoyunda “Dönmeler, Selanikliler, Avdetiler, Sabetayistler, Beyaz Türkler, Kripto Türkler” olarak bilinen ve/veya bilinmeyen bir gruba dikkat çekiyor. Bu grup, Küçük’ün savına göre, benden olmayan bana karşıdır mantığıyla su başlarını tutmuş, ülkede her sektörde egemen, salt kendisinden olanların önünü açıyor ve yükseltiyor.
Siyasal ve askeri erk, eğlence dünyası, basın, medya, gazete köşeleri, tiyatro, sinema, fakülte kürsüleri, şarkıcılar, reklam dünyası ve de futbolun önemli ölçüde Yahudi/İbrani kökenlilerin egemenliğinde olduğunu belirtiyor Küçük.
Büyük basın ve medyaca büyük romancı ilan edilen Pamuk’un dünya Yahudi lobisince korunduğunu ve pazarladığını belirtiyor. Pamuk’un reklamı Yahudiliğin etkin olduğu Paris, Londra, New York gibi kentlerde, Yahudilerin basın, yayıncılık, sinema ve sanat sektörlerini kontrol ettiği yerlerde yapılıyor daha çok.
Yalçın Küçük, gücünü emperyalizmden alan Yahudi kökenlilerin kendilerinden olmayanlara hiç şans ve yaşam hakkı tanımadıklarını, Türk edebiyatını yaşatmak için bunlardan kurtulmak gerektiğini söylerken, bunların edebiyat dışından gelip, büyük bir zorbalıkla üstünlük kurduklarını, bunların “pamukarlar, çiçekerler, aylinmanlar veya aslımenler” ve hepsinin salt insansızlığı, insanı aşağılamayı ve haksızlığı inşa ettiklerini vurguluyor ve soruyor:
“Hiçbir işgalcinin yaşamı sevdiği veya yaşatmaya özlem duyduğu görülmüş müdür ? Şimdiki hegemon yazarlar işte tam böyledirler. Kısırdırlar ve kurutmaya mahkumdurlar. Güvensizdirler, dolayısıyla bütün yeteneklerin zindancısı olmak zorundalar. Haksızlıkla geldiler, hakkı yazamıyorlar, dünyaları insansız ve haksızdır ve bir tek kendilerini bu topluma kakanları biliyorlar. Bağlılıkları yalnızca kakanlarına, kendi hegemonlarına, oligarşiye ve emperyalizmedir, bildikleri ve dünyaları bunlardır. Bunlar koparıldığı zaman kuklalar misali yere düşecekleri kesindir..”
P.S. Özel bir anımı aktarayım: Üniversite bitmek üzereyken Kürsü Başkanı Prof… S’ye gittim ve asistan olmak istediğimi söyledim. Bana gülümseyerek aynen şöyle dedi: “Hiç heveslenme, sınava bile girme. Başkasına söz verdim.” Boynumu büküp gittim. Bir süre sonra öğrendim: sınıf arkadaşım bir Musevi kız asistanlık sınavını kazanmış. Evli ve çocukluydu. Çok zaman birlikte ders çalışmıştık onun evinde… Ne kadar afalladığımı anlatamam. O zaman ne kadar eğitimsiz, niteliksiz biri olduğumu fark ettim !