Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya ile İdlip’de ateşkes hususunda anlaştıklarını belirterek, böylece “Temennimiz odur ki bu sürer. Böylece Müslüman’ın Müslüman ile böyle bir savaşı yapması da bitmiş olur” deyince, Müslümanların birbirleriyle savaştıklarını öğrendik!
***
9 yıldır Suriye’de Müslüman Müslümanla savaşıyormuş da haberimiz yokmuş!
Nasıl olsun ki, Erdoğan üç gün öncesine kadar Esad rejiminin yıkılması gerektiğini söylemedi mi?
Rejim güçleri, Soçi Muhtırasının sınırlarına çekilene kadar İdlib’deki sorun çözülmeyecektir demedi mi?
***
Daha 1 hafta önce “Şayet bir an önce rejim, Türkiye’nin belirlediği sınırların dışına çıkmazlarsa bir süre sonra omuzlarının üzerinde o başlar da kalmayacak.” demedi mi?
Daha 20 gün önce AKP iktidarının ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Şam’a girmeyi şimdiden planlamalı. Yansın Suriye, yıkılsın İdlib, kahrolsun zalim Esed. Esed’in defterini dürmek varken temas önerisinde olanlar cinayete ve ihanete ortaktır.” demedi mi?
Hepsini ve daha fazlasını dediler.
Peki, şimdi ne oldu?
***
Moskova’da bu denilenler doğrultusunda en küçük bir tavır ortaya konamadığı gibi, bırakın İdlip’deki mevcut durumun olduğu gibi korunmasını, tersine, Türkiye geri adım attı. Burada rejim, rejim diyerek bir Esad aşağılaması yapılırken, Moskova’da “Suriye Cumhuriyeti Devleti” ibaresi yazılı anlaşmanın altına imza atıldı. Hala kestaneleri bize aldırmaya çalışıyorlar. Aslında ortada bir ateşkes de yok. Daha doğrusu Türkiye ile Suriye güçleri arasında bir ateşkes var ama İdlip’teki terör örgütlerine karşı Rusya’nın ve Suriye devletinin savaşı devam ettireceği bu anlaşma metninde yazıyor. Yani İdlip’teki radikal İslamcı terörist gruplar, ateşkes kapsamının dışında. Moskova görüşmelerinin bir başarı diye sunulması, gerçek dışıdır. Suriye konusunda daha dün muhalefete ağır hakaretler eden iktidar, Moskova’da muhalefetin dediğine yakın bir pozisyona gelmiştir. Bu ayrı bir konu.
***
Moskova’da imzalanan ateşkes ile Müslüman’ın Müslümanla savaşı bitmiş oluyor, öyle mi?
Peki, daha dün iktidarın söylediklerini nereye koyacağız?
Omuzlarda başları kalmayacaklar Müslüman değiller miydi?
Yıkılması gerek Esad ve taraftarları Müslüman değiller miydi?
Suriye devletinin askerleri Müslüman değiller miydi?
Yıkılsın Suriye efelenmeleri yapılırken o Suriye’de yalnızca muhalifler mi Müslümandı?
Şimdi de kalkıp Müslüman’ın Müslümanla savaşının bitirildiği söyleniyor.
Politika böyle bir şey mi?
Hayır, değil!
Politikanın Türkiye’deki düzeyi, etiği böyle.
***
Müslümanın Müslümanla savaşının bitirildiği açıklaması toplumun aklını hiçe saymaktır. Suriye’deki iç savaşa dair iktidar hiçbir zaman Müslüman kavramı üzerinden bakmamışken, şimdi savaşan tarafların Müslüman oluşlarından söz etmesinin anlamı nedir? Dün söylenenin bugün tersi söyleniyorsa, toplum, istenildiği gibi şekil verilecek bir kil kütlesi olarak görülüyor demektir.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ben ne söylersem söyleyeyim, bu toplum bunu kabul eder, beni onaylar ve destekler güvenine sahip.
Bu onay ve destek güveni nereden ileri geliyor?
İşte bu nokta, zurnanın zırt dediği yerdir.
***
Politikanın Türkiye’deki düzeyi dedik ya; politik söylemleri belirleyen yalnızca politikacı değildir. Politikacı toplumun bileşenlerine, taleplerine, geleneklerine, inançlarına, kültürel değerlerine, kısacası toplumun düzeyine bakarak politik söylemlerini belirler.
***
Şöyle bir örnekle ne demek istediğimi daha iyi ifade edebilirim sanırım. İspanya’da iç savaş olsa. Fransa, İspanya’daki silahlı muhalefeti destekliyor, Almanya’da İspanya’daki iktidarı destekliyor olsa. Bir yığın çatışmalardan, ölümlerden sonra Fransa Başbakanı Macron ile Almanya Başbakanı Merkel bir antlaşma yapsalar.
***
Fransa Başbakanı Macron ülkesine döndüğünde şöyle dese: İspanya’da Hıristiyan’ın Hristiyan’la savaş yapmasını bitirmiş olduk!
Macron böyle bir konuşma yapabilir mi?
Fransız toplumu böyle bir konuşmayı nasıl karşılar?
Ne Macron böyle bir konuşma yapabilir ne de Fransız toplumu böyle bir konuşmaya en ufak bir prim verir!
Türkiye’de neden böyle?
***
Bu çok derin bir konu. Ve siyasetin niteliğine kaynaklık eden toplumsal yapının ekonomisinden sosyolojisine, hukukundan ahlakına, tarihinden geleneğine, inançlarından vicdanına varıncaya kadar bilimsel incelenmesi gerekiyor. Türkiye toplumu çok karmaşık bir yapıya sahip.
***
Ben Erdoğan bu sözü söyledi diye Erdoğan’dan çok, bu sözün söylendiği topluma bakarım. Belki sizlere basit gelecek ama sokağa çöpünü atan, yerlere tüküren, trafikte kuralsız araç kullanan, her an her yerde şiddete başvuran, gittiği her yeri çöplüğe çeviren, insana, doğaya ve diğer canlılara saygısı olmayan, empatiden yoksun, diğerkâm olmayan insanlardan müteşekkil bir toplum, koşulların değişmediği aynı konuda dün A, bugün B diyeni alkışlar! Ve siyaset, işte bu zemin üzerinde şekillenir! Bu zemin üzerinde şekillenen siyasetin niteliği de popülizmdir.
Zurnanın zırt dediği yer de burasıdır!
***
NOT: Elbette toplum bir bütün, tek boyutlu, yekpare bir yapı değil. Burada toplum derken, belirleyici ve etkin bir çoğunluktan söz ediyorum.