Yeni yılda, yeni kanalı Star TV'de yayına hazırlanan 'Muhteşem Yüzyıl', durup durup köşelere malzeme ediliyor. Eleştirecek konu bulamayanlar ya da konu çok olduğu halde onlara dokunmaya cesareti olmayanlar 'Muhteşem Yüzyıl'dan nasiplenmeyi sürdürüyor.
Eleştirilerin ve sözde 'tarih kurtarıcıları' tarafından döşenilen yazıların dizinin, hele de yeni kanala geçme aşamasındaysa, reklamına katkısı meydanda. Ancak 'Muhteşem Yüzyıl'ın asıl açığa çıkarttıkları çok farklı. Diziyi 'rezalet' olarak tanımlayıp yayından kaldırılması taleplerinin ilk göstergesi, 'tahammülsüzlük'!
Daima söylediğim gibi, bu bir 'tarih belgeseli' değildir. Tarihi olaylardan kurgulanmış bir dramadır. Dolayısıyla eleştirilerin 'dizi kalitesi' bazında yapılması gerekir. 'Gençlere tarihimizi yanlış yansıtıyor' gibisinden 'sahte' yaklaşımla ortaya çıkıp okudukları tarih kitaplarından dem vuranlar bu gerçeği neden görmezden gelir? Çünkü 'baskı' her daim geçerli en kolay ses getirme yöntemidir!
Kuzey Kore halkının ölen liderlerine 'korku' gerekçesiyle gözyaşı yarışına girdiklerini bas bas bağırmaktan ve kınamaktan bıkmayan zihniyet, padişah buyruğu ve gözetimiyle kaleme alınan tarihe sımsıkı sarılmayı hak bilir. Saptırıldığı söylenen tarihi olaylar hep 'istenilen' doğrultudaki yerli-yabacı kaynaklardan destek alınarak aktarılırken, nedense aksini açığa çıkartanlar 'karalama' belgesi görülür. Tarih, tarihin yazıldığı dönemde kim baştaysa onun diktatörlüğünde, yaranma kaygısıyla yazılmıştır. Bu gerçeklerin bilinmesini ve insanların düşünüp yorum yapmasını istemeyenler de, asıl saptırmayı yapanlar olarak, her ortamda bunların koruyucusudur. Dolayısıyla, bir dizinin koca tarihi yıkacağı korkusu ortalığa salınarak baskı mekanizması devreye sokulur!
'Muhteşem Yüzyıl' dizisinin açığa çıkarttığı bir diğer gerçek, medyadaki bazılarının 'özgürlük' konusundaki ikiyüzlülüğüdür. Bu öyle bir çifte standarttır ki, gazeteci göz altılarına tepki gösterilip 'haber özgürlüğü' savunulurken senaristin 'kurmaca' özgürlüğü hiçe sayılıp birilerine yaranma adına 'dizi katli'ne fermanlar yazılabilir.
'Muhteşem Yüzyıl', akıbeti belli olmayan, Prenses İsabella'nın ve yardımcısının hiçbir muhafıza görünmeden Saray'dan yok edilmesi mantıksızlığıyla kınanabilir. Ya da Rohatyn'de doğan ve asıl adı Aleksandra Lisowska olan Yahudi asıllı Hürrem Sultan'ı papaz kızı şeklinde tanıttığı için eleştirilebilir. En nihayeti, 'mağdur aşık' olarak sunulan Hürrem'in, 'Kiraze' adıyla tanınan İzmir doğumlu Yahudi asıllı sırdaşı Ester Kira'yla birlikte Saray'ı ele geçirme operasyonunu göstermediği için suçlanabilir.
Hatta Valide Sultan'ı ve önüne çıkan her engeli yok etmeyi planlayan Hürrem'in hakiki niyetini, kızı Mihrimah'la konuşmasında 'Ondan sonra Saray gerçek sahiplerine yani bize geçecek' şeklindeki cılız söylemle veren 'Muhteşem Yüzyıl', bu yönleriyle bir komediye bile benzetilebilir. Ancak 'tarihi kötülemek'le damgalanamaz. Çünkü bu dizi, iddiaların aksine, tarihteki çok daha ağır gerçekleri hiç ele almadığından 'büyük aşk' üstünden Hürrem'e ve onu kollayan Kanuni'ye bir övgü bile sayılabilir.
İzmir Yahudilerinden Damat Rüstem Paşa'yla işbirliğine girişerek Kanuni'ye oğlu Mustafa'yı boğdurtan, Damat Rüstem'in kardeşi Sinan Paşa'yı Barbaros'un amirali yaptırıp en önemli görevlere Yahudileri getirten Hürrem'in ta kendisidir. İki çocuğunun evliliklerini kendi özüne uygun olarak gerçekleştiren, oğlu Selim'i de aynı doğrultuda yetiştirip tahta çıkartan Hürrem Sultan'ın Kanuni'ye etkisi pek çok yabancı kaynakta da dile getirilmiştir. Kanuni'nin seferlerini okumakla övünüp, 'Bunca kadınla iş tutabilecek vakti olmadığını' dillendirenler bu gerçekleri hiç mi okumamıştır? Okumuştur da işine gelmez söylemek!
'Kanuni'yi kadın etkisinde kalan padişah' olarak gösterdiği eleştirileriyle, topa tutulan 'Muhteşem Yüzyıl'da bile yer bulamayan bu tarihi gerçekler ne yazık ki, tarih dersi kitaplarından da okunamaz. Bizler, babasına başkaldıran şehzadelerin, Osmanlı İmparatorluğu'nun geleceği için, boğdurtulduğunu okuyup devşirme sultanların doğurduğu, devşirme lalalar tarafından eğitilen ve validelerinin entrikalarıyla tahta çıkartılan padişahlara alkış tutarız. Devşirile devşirile ortada ne kaldığını düşünmeden… Tıpkı şimdi, tarihe bir nebze de olsa eleştirel gözle bakabilmeyi öğreten 'Muhteşem Yüzyıl'ın katlini isteyenlere olduğu gibi!
Anibal Güleroğlu