Arkadaşlarının ısrarına; “Derdim bana yetiyor, bir de köyle uğraşamam.” Demişti. Aradan geçen iki günde, rüyamda devlet büyüklerinden biriyle selamlaştım demiş. Aynı gün muhtar olduğunu açıklanmıştı.
Muhtar olduğunun haberini aldığında, derin derin soluklandı. Sevindiğini hissettirmese de gözlerinin içi güldü. “Tarlada yardım edenim kalmadı. Çocuklar okudu ayrıldılar. Bundan sonra sabah çarşı akşam ev arasında gidip geleceğim.” Dedi.
Aynı gün çarşıya vardı. Takım elbise ve bir çanta radyo satın aldı. Satın aldığı elbise oldukça boldu. Ceketin kolları parmak uçlarına uzanıyordu. Soranlara hükümet işleriyle ilgili bilgi sahibi olabilmem için radyo da aldım.” Derdi.
Çarşıya takım elbiseyle gidiyor, akşama kadar geziyor, sonra eve geliyordu. “Muhtarı arayan nasıl bulacak.” Derdi. Çanta radyosu omuzunda asılıydı, haberleri kaçırmıyordu. İşimi seviyorum, görev adamıyım, diyordu.
Komşuların işlerin kaldı, tarlanı ne yapacaksın diyenlere, “Hükümet adamı oldum. Bugüne bugün devlet memuruyum.” Diyordu.
Hanımı, “Çarşıda dolaşacağını bilseler, daha önceden muhtar seçerlerdi.” Derdi.
O gün radyoyu evde unuttu ve çarşının yolunu tuttu. Haber dinleyemediği için canı sıkılsa da bir daha eve dönmeye erindi. Hanımı kızına,” Radyoyu aç da dinleyelim bari.” Dedi. Kızı radyoyu açtığında Karadeniz havası çalmaya başladı. Anne kızına “Kapat baban gelende dinleriz.” Dedi.
Hava kararmaya başlayınca muhtar geldi. Çimende gezindi, bahçeye baktı. Tarlanın ayıklanması, otların alınması gerekir. Fakat kim yapacaktı. Bakmakla olmuyordu. Dağların manzarası ovadan iyi görünürmüş dedi. İçeri girdi, ceketini çıkarttı. Görevini yapmanın mutluluğunu yaşıyordu.
Hanımı kızına seslendi. Muhtara döndü ve sana bir şey dinlettireceğiz dedi. Kızına aç radyoyu, babanla dinleyelim dedi.
Kızı radyoyu açtı ve aman Allah’ım bu ne anlaşılmayan bir müzik çalmaz mı? Anne şaşkın bir hâlde, elindeki değneği kızının sırtına indirdi.
Ben yokken dinledin onu değil mi? Dedi.