MUHASEBE MANİPÜLASYONLARI
Vergi Usul Kanunu ile düzenlenen muhasebe hilesi hükmü ile devletin vergi kaybının önlenmesi hedef alınmıştır. Muhasebe manipülasyonunda ise daha geniş bir kavram olup sadece vergi kaybına yol açabilen işletme karının azaltılması hedeflenmez. Bazı durumlarda işletme karının olduğundan yüksek gösterilmesi de birçok yönden zararlıdır. Muhasebe manipülasyonu ile çoğu halde yöneticiler; işletme ile toplum, işletme ile kaynak sağlayıcılar veya işletme ile işletme yöneticileri arasındaki refah transferini etkileyecek işlemleri tasarlamaktadırlar. Bu ilişkilerde, işletme ile toplum ve işletme ile kaynak sağlayıcılar arasındaki refah transferinden işletme fayda sağlarken; işletme ile işletme yöneticileri arasındaki refah transferi yöneticilerin lehine gelişmektedir. Bu açıdan bakıldığında, muhasebe manipülasyonunun en önemli amacı, işletme performansının ve finansal yapısının gerçekte olduğundan farklı gösterilerek işletme çevresindeki menfaat grupları arasındaki refah transferinin gerçekleştirilmesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Genellikle, işletme performansı hisse başına kar rakamını etkileyecek gelir tablosu kalemlerinde yapılan düzeltme ve yeniden sınıflandırma işlemleriyle; işletmenin finansal yapısı ise borç/öz sermaye oranını etkileyecek biçimde dönem karının gerçek değerinden yüksek veya düşük gösterimi ile değiştirilmektedir.
MUHASEBE MANİPÜLASYONU VE MUHASEBE STANDARTLARI
Bazı muhasebe manipülasyonları, muhasebe ilkeleri ve standartlarının sağladıkları esnekliklerden faydalanarak finansal bilgi kullanıcılarının işletme performansı ve işletmenin finansal yapısı hakkındaki algılarını etkilemeyi hedefler. Bu durumda muhasebe manipülasyonları tecrübeli tablo kullanıcılarının dikkatinden kaçmaz. Ancak, “Muhasebe ilke ve standartlarına uygun” olarak nitelendirilebilecek ve tecrübeli finansal bilgi kullanıcılarının gözünden kaçabilecek biçimde hazırlanmış manipülasyonlara da rastlanmaktadır. Bazı muhasebe manipülasyonları ise muhasebe ilke ve standartlarından açık biçimde sapmaları içermektedir. Bu tür “muhasebe ilke ve standartlarına aykırı manipülasyonlar” aynı zamanda “finansal hile” olarak da adlandırılmaktadır. Bazı yazarlar muhasebe manipülasyonunu “muhasebe ilke ve standartlarına uygun manipülasyonlar” ile sınırlandırmakta; “finansal hileyi” muhasebe manipülasyonunun dışında tutmaktadırlar. Muhasebe manipülasyonunu yöneticilerin işletme içindeki ve dışındaki menfaat grupları yada bilgi kullanıcıları arasındaki sonuçta, gelir transferini sağlayacak işlemleri tasarlama ve uygulama eğilimleri olarak kabul etmek; dolasıyla, hem muhasebe ilke ve standartlarına uygun manipülasyonları hem de “finansal hileyi” muhasebe manipülasyonu olarak değerlendirmek yerinde olur
Muhasebe manipülasyonlarının finansal bilgi kullanıcılarının işletme üzerindeki algılarını etkilemeye yönelik olduğunu belirtmiştik. Birçok muhasebe manipülasyonu, en önemli finansal bilgi kullanıcısı olan yatırımcılarda iyimser bir “kar beklentisi” yaratarak yeni hisse senetleri satın alınmasını ve bu şekilde hisse senedi fiyatının ve işletmenin piyasa değerinin artmasını amaçlamaktadır.
“İşletme için manipülasyon” olarak değerlendirebileceğimiz bu manipülasyonların yanında; yöneticilerin işletme dışına henüz açıklanmamış bilgiler yardımıyla yatırımcılara göre avantaj sağlama çabalarından kaynaklanan “işletmeye karşı manipülasyonlar” da bulunmaktadır. Bu manipülasyonların amacı ise yöneticilerin ücret ve primlerini artırmaktır.
Muhasebe manipülasyonunun genel amacı hisse senedi fiyatlarını artırmak, işletmenin kredibilitesini iyileştirmek, borçlanma maliyetlerini azaltmak ve yöneticilerin raporlanan dönem karına dayalı olarak elde ettikleri primleri artırmaktır. Bunlara ek olarak, büyük işletmelerde daha fazla yasal düzenlemelerden ya da daha yüksek vergilerden kaçınarak politik maliyetlerin azaltılması da muhasebe manipülasyonunun amaçları içerisinde yer alabilmektedir.
Muhasebe manipülasyonu yöntemleri ve teknikleri incelendiğinde, yapılan muhasebe manipülasyonlarının genellikle işletme kaynaklı olduğu ve sıklıkla da muhasebe ilke ve standartları kullanılarak yapıldığı görülmektedir. Esasında, muhasebe manipülasyonlarının kamuyu yanıltıcı amaçla kullanılması muhasebe ilke ve standartları kapsamında olmayan bir durumdur ve ülkelerde hiçbir düzenleyici otorite böyle bir durumun olmasını istememektedir. Sonuç olarak, muhasebe ilke ve standartları kullanılarak yapılan manipülasyonların en aza indirilmesinde, bu ilke ve standartların denetim ilke ve standartları ile ayrı düşünülemeyeceği görülmektedir. İşletmelerin yaptıkları muhasebe manipülasyonlarının, kamuya zarar vermesini önlemek için muhasebe ilke ve standartları ile denetim ilke ve standartlarının uygulama alanlarının çoğaltılması ve meslek mensuplarının (muhasebeci ve denetçiler) mesleki yargılarının eğitim ve uygulamalar yardımıyla geliştirilmesi gerekmektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda, yukarıda belirtilen manipülasyon ihtimalini ortadan kaldırmak için kapsamlı bir denetim sistemi öngörülmüştür. Vergi Usul Kanunu düzenlemeleri ve 3568 Sayılı Kanun’la getirilen denetim düzeni de birlikte ele alındığında muhasebe hileleri ve muhasebe manipülasyonları yapılmasının güçleşeceği öngörülmektedir.
Muhasebe Bilirkişi incelemesinin hukuki nitelemesi üzerinde durmak
İstiyorum;
Taraflar arasında çıkan nizalarda gerek iddia gerekse savunma için getirilen araçların tümüne birden delil denilmektedir. Davacı davada haklı olduğunu ispatlamak için dayandığı vakıaları ispatlamak zorundadır, davalı da davacının iddiasına dayanak yaptığı vakıaların doğru olup olmadığını savunmak zorundadır, işte gerek iddia gerekse savunma olarak getirilen vakıaların ispatı yasada belirtilen deliller ile mümkündür. Örneğin karşı taraftan alacağı olduğu iddiası ile açılan davada davacının alacaklı olduğunu bazı istisnalar dışında yazılı bir belge ile ispat etmek gerekir, burada ispat vasıtası yazılı belgedir. Davacı bu alacağın mevcut olmadığını ispat etmek zorundadır, örneğin borcun ödenmiş olduğuna dair bir yazılı belge ibraz edecektir, yazılı belge ile ispat edilen alacağın mevcut olmadığını tanık beyanı ile ispatlayamayacaktır. Bur da oluşacak Hukuk Normlarının uygulanması sorunu sadece hukuk uygulamacılarının değil, hukuk bilimcilerinin, hukuk felsefecilerinin ve hukuk sosyologlarının da uğraş konusudur. Hukuk uygulayışının görevi, normdaki soyut olayın unsurları ile gerçekleşen-somut, maddi-olayın unsurlarının çakışıp çakışmadığını-örtüşme saptamaktır.
Bilirkişi incelemesinde konu olan vaka hakkında özel ve teknik bilgiye sahip herkes bilirkişi seçilebilir, Bilirkişi nasıl ki tarafsız olmak zorunda ise, hakim de bilirkişiyi tayin ederken onun tarafsız olmasına özen göstermekle yükümlüdür.
Tarafsızlık, kişinin aklen, vicdanen ve ruhen bağımsız olması anlamına gelir. Bilirkişiye yaptırılan yeminin metinde de bu sebepte ifadeler yer alır. (CMUK m72/1) objektif olmak, adalete giden onu yaklaştıran en önemli yoldur. Bilirkişi objektif değilse, ne kadar nitelikli olursa olsun bilgisini ters yönde kullanacak, yargıyı yanıltacaktır ki hukukun en son istediği şey budur.