Suyun Rengi Gümüş…
Bir Selimiye sabahında, doğan güneşin sudaki aksindeydi son sağlıklı sohbetimiz. Dostluğa kaldırılmış kadehlerin notalarında söylediğimiz türkülerin sabahıydı, aynı gün vedalaşıp yeni buluşmalara söz verdiğimizde nereden bilecektik hüzne çevirdiğimizi yolumuzu…
Mezun olduğumuz yıldan 30 sene sonra yeniden keşfetttik arkadaşlığımızı, bir defa değil kat be kat arttırdık paylaştıklarımızı birkaç senede. Uzun ince hayat yolunun tam da kopmak üzere olduğu yere denk gelişinin ” acısını tatlısını ” yaşayamadan gidişinin sızısını hissediyorum dostumun arkasından… Oysa bize öğreteceği daha çok şey vardı, imbiğinden geçirdiklerini ” meleklerin payı” gibi bilgelik ve hoşgörüyle harmanlayıp ikram etti birkaç senede bize. Fedakarlığın çok da zor olmadığını, sevdiklerini mutlu etmenin çok da çaba gerektirmediğini, dilin aslında ruh olduğunu ondan öğrendim kendi adıma. Vahşi bir çağın romantik ama bir o kadar da gözükara Don Kişot’unu gördüm dostumda…
Anadolu’nun bahtı kara etnisitesinden tırnaklarıyla kazıyarak, Londra’nın ” iyi avukat”larından birine evrilen mücadelesinin kısa da olsa bir dönemine denk gelmek şansına sahibim. Yaşadığı modern dünyanın değerlerine tamamen adapte olabilme meziyetine, yetiştiği coğrafyanın hasletlerini ve köklerini taşıyabilen bir kişilikti Muhammet. Amansız rekabetin acımasızlığına, çevresine, tanıdıkları tanımadıkları dahil ihtiyacı olanlara bir şekilde yardım edebilme, vicdanıyla davranabilme figürüyle meydan okudu adeta. Belki de o yüzden gördüğüm en kalabalık cenaze töreniydi, Coronanın izin vermediği, kısıtlamanın el kol bağladığı dönemde. Çok az katılımla en kalabalık şekilde uğurladık ” yine gönlüm hoş değil” diyerek.
Bir dostum öldüğü için değil, ki nihayetinde hepimiz ölümlüyüz, bir dostu daha fazla yaşayamadığım, Muhammmet’siz dünya eksik olacağı için çok acıttı gidişi. İstisnasız her acıyı küller zaman ama her ölüm bir gidiş değildir dünyadan. Muhammmet’e bir yerden değmiş her insanda kalacağını düşünüyorum bir parçasının. Onu tanıyan son insan da gittiğinde belki ölecek gerçekten.
İlk yazımın bir dosta ithaf edilmesi gerektiğini düşündüm. Dost dost diye nicesine sarılıp, Ahmed Arif’in ” Anadolu ” şiiriyle uğurladık Muhammet’imizi doyasıya sarılamadan…
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
Aramıza hoş geldiniz Gökay bey,
Hayatın akışında, suyun, havanın, ömrün, zamanın akışında, yer yer akarına, yer yer akmazına değineceğiniz güp güzel bir gezi yapacağız sütunlarında.
Başarılar dileriz.
çok teşekkür ederim, yüreğimizden kopanlara sizleri de ortak etmek büyük keyif olacak….