Eğer ülke olarak;
– 15 yaşında bir çocuğun, ilk sevdayı yaşaması, kuytuda köşede gizlice sigara içip, babasının cebinden para aşırması gereken yaşta dağa çıkmasına ağlayabilseydik;– Üniversiteli bir genç kızın, ünlü bir pop-stara ya da Hollywood yıldızına olan aşkından öleceği yerde, beline bomba sarıp patlatarak ölmesine ağlayabilseydik;
– Bir delikanlının, bir futbol takımına değil de bir terör örgütüne bağlanmasına ağlayabilseydik;
Eğer;
– Okulu olmayan, öğretmeni olmayan, lojmanı olmayan, sağlık ocağı, doktoru, hemşiresi, ilacı, yolu olmayan köylere ağlayabilseydik;
– Ülkenin bir kısmının alenen sürgün yeri sayılmasına ağlayabilseydik;
– Devletin vatandaşını sadece vergiden vergiye hatırladığı topraklara ağlayabilseydik;
Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün o sözleri etmesine zaten gerek kalmayacaktı…
Müdür, yanlış zamanda, yanlış yerde, yanlış sözleri seçti, yanlış insanların önünde sarf etti. Medyanın -yanlış- bir mesleki refleks ile sözlerini cımbızlayarak kullanabileceğini düşünemedi. Böyle hamasi konularda, ne demek istediğine değil, ağzından ne çıktığına ve bunun polemik değerine bakıldığını hesap edemedi. Belli ki, medya acemisiydi…
Acemiliğinin faturasını, kimseye yaranamayarak ödedi. AKP’lisinin de tepkisini çekti, CHP’lisinin de, MHP’lisinin de…
Böylece, ağlanacak hale kendi düştü…
MİLLETVEKİLİ 3-5 NÖBETİ TUTAR MI?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, seçilme yaşının da 18’e indirilmesi konusunu ortaya attı.
Geçmişte, kent konseyleri yapılanması altında, gençlik meclisi yöneticiliği yaptım. En son genel seçimlerde, siyasi parti ayrımı gözetmeksizin, daha çok gencin aday gösterilmesi için düzenlenen kampanyalara da aktif destek verdim.
Gençlerin politikada, karar mekanizmalarında daha çok yer almalarını, buna teşvik edilmelerini gönülden istiyorum. Böylece, kendimi bildim bileli nefret ettiğim ‘profesyonel siyasetçi’ tipler belki de tarihe karışacak, koltuklara, partilere, adaylıklara yapışan dinozorlar yavaş yavaş yok olacak…
(Tabi bunu isterken, ‘zorunlu kota’ ya da ‘pozitif ayrımcılık’ gibi saçmalıklara da karşıyım. Bu, aslında amacın tam aksine bir aşağılamadır. “Senden aslında bir cacık olmaz ama el mahkum, şirin gözükmek, üç oy fazla almak için seni yazıyoruz.” demektir.)
Lakin, bu tartışmalar olurken, bir şey kafamı kurcaladı. Haberlerde, milletvekili seçilmek için ‘askerlik yapmış olma’ şartının kaldırılacağı yer aldı. Peki, 18 yaşında milletvekili seçilen bir gencin, askerlik durumu ne olacak? Milletvekili seçilmiş olmak, tecil sebebi sayılacak mı? Yoksa milletvekili genç, askerlik şubesine yoklamaya çağırılacak, askere alınacak mı? Milletvekili postal mı giyecek, içtimaya mı çıkacak, nöbet mi tutacak? Eğer tecil sebebi sayılırsa, askerden yırtmak için, kendini milletvekili seçtirmek isteyen nüfuzlu gençler ortaya çıkar mı? Milletvekili askere giderse, oy vermeye başlayacak olan er ve erbaşlar, komutanlarının etkisinde mi kalır, milletvekili ‘devrelerinin’ mi?
Galiba zorunlu askerlik, demokrasiye de zararlı…
Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts | facebook.com/kaangkts
Kaynak : http://www.internethaber.com/mudurun-haline-kim-aglayacak-13336y.htm#ixzz29P9afWua