Kapıda, kadana katırı gibi dikilen, mübaşir Rızaydı. Mübaşir, kimseye bakmaz ve cevap vermezdi. Görevlilerin eline tutuşturduğu, isim listesini sıraya göre çağırırdı.
Mübaşirin sesini duyan, korkar ve heyecanlanırdı. Kızaran, sararan ve ağlamaklı hale gelen de olurdu. Rıza, “selam dur” vaziyetinde, listedeki isimleri tek tek çağırırdı. Rızanın yalnız çenesi oynardı. Kişi yanına gelip ismini söyleyene kadar, çağırmaya devam ederdi.
İsmini duyan, cereyana tutulmuş gibi titrerdi. Buradayım diyene kadar kadana Rıza, ismi tekrar ederdi. Geç kalsa, şansına küssün, çünkü onu kolundan tuttuğu gibi mahkeme salonuna fırlatırdı.
Sesini duyanın etkilenmemesi mümkün değildi. Gözünün üzerine tokat yemiş gibi yıldızları sayardın. İkinci çağrılmadan sonra, dizlerinin üzerine ancak dikilebilirdin.
Mübaşirin, gözleri, sığır gözü gibi, burnu geniş ve elmacık kemikleri çıkıktı. Parmakları keser sapı gibiydi. Sarı ve uzun paltosu, renkli düğmeleriyle göreni hoplatıyordu. Boyunun uzunluğu ayağındaki botları ilginç hale getiriyordu. Yıllar geçmiş köyüne gitmemiş ve de kimseyi tanımıyordu.
Rıza, mübaşir olacağı zaman, ona; “kimseyi tanımayacak, yüz göz olmayacak ve yüzlerine gülmeyeceksin,” diye tembih etmişlerdi.
Elini kaldırır, limonu sıkıyormuş gibi yapar ve çağırdığı kişi yanına gelene kadar, indirmezdi. Buna rağmen, kişilerin davranışına göre, keçi, bırak inadı, acele et. Koyun olma, atmaca gibi fırla.
Selim Kirpi’yi çağırdığında, Kirpi, korkudan ayağa kalkamadı. Yanındakilerin yardımıyla koluna girilip götürüldü. Selim, kirpi değil “Muratlı” dedi. Rıza:
Ne fark eder, kirpi veya kurbağa dedi. Rıza konuşmak istedi ama kolu yakalandı ve mahkeme salonuna atıldı. Derdini hâkime anlat. Çok gördük senin gibi kıvıranları, dedi.
Selim, salona dizleri üzerinde girdi. Görevli kolundan tuttu ve sandalyeye oturttu. Kirpinin dengesi bozulmuştu. Ağlamak istedi ama gözlerinden yaş gelmedi. Boynu uzadı, omuzları birbirine yaklaştı ve gözleri sisli görmeye başladı.
Görevliye beni dinler misin? Diye yalvardı. Yanlışlıkla çağrıldım. Adımın neden okunduğunu anlayamadım, listede olmamam gerekir. Çünkü arkadaşımı mahkemeye getirdim ve bekliyordum, diyebildi. Kirpi titriyordu. Ona kim inanacaktı. Görevli:
Adını söyler misin? Dedi.
Selim Muratlı.
Görevli de listesine baktı ve sessizce çıkabilirsin, dedi.
Kirpi Selim kapıdan çıkarken, Rızaya çarpmasın mı? Rıza kirpiyi, omuzundan yakaladığı gibi itti ve merdivenin başına kadar uçurdu. Başıma dert misin? Kirpi olsan ne yazar, dikenine mi güveniyorsun, dedi.
Mübaşir Rıza, ulan kirpi, bu iş bana kurulan bir oyun, yakalarsam, yapanı mahkemeye cansız getirebilecekler. Senin de akılsızlığın sonucu daha rahat oyuna getirildim. Yirmi beş yıldır böyle bir olay başıma gelmedi, dedi.
Hâkim, mübaşiri çağırdı. Mübaşir, her zamanki gibi hâkime asker selamı verdi.
Hâkim, listeni iyi takip et, yanlış insanı çağırma, diye fırçayı yedi. Hâkimin çıkabilirsin, dediğini duymadı. Başı döndü, o heybetiyle insanlara hava atan gülmeyen konuşmayan Mübaşir gitmiş yerine süt dökmüş bir kedi gelmişti.
Rızanın ayakta duracak hali kalmamıştı. Böyle bir hata nasıl yapabilirim, derken, kimsenin suratına bakamadı.
Gözlerini pencereye dikti ve kirpi mi? kaplumbağa mı? sana ne niçin okursun adını, adı batsın.
Listede olmayanı çağırmayacaksın, bilmiyor musun? Dedi.
Görevliler, mübaşire ciddi bir şaka yapmışlardı.
Hasan TANRIVERDİ