Dünyada iktidar ve güç sahibi olmak için gayret edenler hep var olagelmiştir. Kimi hayatta iken iktidar olmak için çaba gösterirken, kimi de hayattan göçtükten sonra iktidar olabilmek için çaba sarf etmiştir. İşte bu iki denklem bana, Fransız şair Lamartin’in söylediği: “Yemek için yaşamıyor, belki yaşamak için yiyor” ilkesini hatırlattı… Çünkü günümüzde bazıları “yemek için yaşamak” uğruna “yaşamak için yiyor” kisvesine bürünmek adına bir şeylerin peşinde…
Allah için sevdiğini söyleyen, Allah’ın; onu inkâr edenin ağacını da ona iman edenin ağacını da meyvesiz bırakmadığını bilsin! Aynı deryada bulunan Müslümanlar; birbirlerinin ‘rengine’ tahammül etmeyip birbirlerini boğmaya çalışıyorsa, başka deryada bulunanların kendi renklerine tahammül etmesini beklemesin!
Dün senin vicdanına ve dostluğuna güvendi diye sana sırrını açanla bugün aran bozuldu diye sırrını açığa vurmak büyük bir yanlıştır.
Dostluk zamanında elde edilen sırlar her zaman için bir sorumluluktur, asla dargınlıkta kullanılacak bir fırsat olmamalıdır. Dava kirlenmez kirlenen insandır! Zira dava baki, fani olan insandır! Ve fani olan baki olanı kirletemez, sadece davaya sürmeye çalıştığı kiriyle; kirliliğini ortaya çıkartır.
Dün olduğu gibi bugün de Allah’ın dinini menfaatleri için kullanmaya çalışanlar olacaktır. Bu nedenle Allah, başlangıçtan beri: “Sakın ayetlerimi menfaat devşirmek için kullanmayın!” diye uyarıyor.
Dilemekle olmuyor o sadece başlangıç!
İslam alemi üzerinde dönen fırıldaklardan haberi olmayanı haberdar edebilirsin ama haberi olmadığından bile habersiz olanı haberdar etmek zordur! Böylelerine zor yardım edilir. Hatadan döndörmek doğruyu öğretmek daha zordur.
Yanlışını doğru bilenlere yardımcı olmak zordur. Müslüman demek; “Allah’ın İpi” dışında tüm bağlayıcı iplerden kurtulmak demek ama Müslümanım dediği halde hala bir yerlere bağlı olduğunu ifade edenler var. Ortada menfaat ve makam davası yoksa kimimiz bilinçli/doğrudan, kimimiz de saflığından batının uşaklığını yapmakta.
Herkes arzu ettiğine uşaklık eder! Bu da bireyin tutkularına bağlıdır ki bunu koruyan da iffettir. İffet bir tür özgürlüktür aslında; zira özgür olmak isteyen öncelikle kendi tutkularının esaretinden kurtulmalıdır.
Bizler, geçmişi başa kakmayan, mazideki günahları yüzümüze vurarak mahcup etmeyen; aksine “Siz hatalarınızdan dönerseniz, Ben de eski hatalarınızdan ötürü sizi cezalandırmaktan dönerim” diyen Bir Allah’a inanmışız!
Kargalar leşe üşüşür, öyleyse kargalardan değil leş olmaktan korkun! Muaviyeleşen bir toplumda Ali olmak; dünyada haklı olduğun halde hakkından vazgeçmekten ve yenilmekten başka bir netice vermez!
Hz. Ali’nin hilafet döneminde Hakem Olayı vb. olayların sonucunda oluşan entrikalar tefrikalara neden oldu ve bunlar daha birçok entrikayı da beraberinde getirdi. Ayrıca unutulmaması gereken başka bir husus da vardır ki: Bu entrikalarla uğraşıldığı için de İslam coğrafyasında ilerlemeler durmuş hatta bazı kazanımlar ve elde edilen bazı yerler de kaybedilmiştir. Unutmayın ki: Bazen sadece sizden olanlar sizi bitirebiliyor.
Ve insan, sünnetle çelişerek; kaybedince kıymet bilen bir varlık olmaya devam ediyor! Evet, dünü hatırlayın ve bugünü kaybetmeden kiymetini bilin! Zira Peygamberimiz (s.a.s); “…ölmeden önce hayatın, hastalanmadan önce sıhhatin, dünyada ahreti kazanmanın, ihtiyarlamadan önce gençliğin, fakirlikten önce zenginliğin kıymetini biliniz.” demiştir.
Bu dünyada bize bir seccadelik yer yeter, gerisi teferruat, fazlalık ve yüktür! Dünyada kaybedeceklerini bile bile muaviyeleşmeden Ali gibi davranmayı başarabilenlere müjdeler olsun! Allah’ım! Geç olmadan, iş işten geçmeden; biçilmiş kaftan zannettiğimizin biçilmiş kefen olduğunun farkına varmayı nasip eyle.
Tüm karamsarlıklara rağmen; ümitvar olunuz, ümitvar olunuz ve yine ümitvar olunuz! Ümitsizlik mü’minn şanından değildir. Arapça bir beyitte şöyle denilir: “Dünya seni bunalttığında (Her ne sebepten olursa olsun, dünya sana dar geldiğinde) hemen Elem Neşrah suresini düşün. Göreceksin ki; bir zorluk iki kolaylık arasındadır. Bunu düşün ve ferahla!”