Cari cemiyet hayatımızın bütün katmanlarına baktığımızda, misyon, vizyon ve komisyon kavramlarının her üçüyle de karşı karşıya gelmemiz mümkündür. Ülkemizde; misyon da, vizyon da, komisyon da yüzdelik oranlara vurulduğunda, karşımızda çeşitli oranlarda görünür ve bu görünme; cemiyet hayatımızın şahsiyetini, bir nevî kimliğini ortaya çıkarır.
Bir ülkenin, gerçek ülke normlarına erişebilmesi için, mutlaka misyon ve vizyona ihtiyacı vardır. Ülke yönetimine talip olan insanların eğer misyon ve vizyonları yoksa, ülke yönetimi boşluklarda kalır; o ülkenin idamesi sıhhatli olarak sürdürülemez… Bu hâl yerelden merkeze, merkezden evrensele kadar geçerli olan bir durumdur.
Düşünün ki, bir köy muhtarlığındaki yönetim yapılanmasından yerel idareler yapılanmasına, oradan merkezi hükümete, oradan da ülke yönetimine kadar uzak görüşlülük ve misyon gereklidir. Yönetimlerde misyon ve vizyon yoksa, ülkenin hayatiyet damarları da can çekişiyor demektir. Bu can çekişmede; kriz, grev, terör gibi unsurlar vardır ki, bunlar yönetimleri her zaman zorlukların içerisinde bırakır.
Ülkemizde, yönetenlerin yönetimlerinin vizyon ve misyonlarını incelediğinizde, iç açıcı bir tabloyla karşılaşmanız mümkün
değildir. İşte bu hâli tahlile yeltendiğinizde, yöneticiliğe soyunan insanların bazılarında vizyon ve misyon yerine; komisyonculuğun ön plana çıktığını görürsünüz…
Adam, herhangi bir makama aday olduğunda, cari olan bütçesinden milyarlarca parayı seçim yatırımı olarak harcar ve hasbelkader seçildikten sonra da, harcadığı paraları tekrarından kazanabilmek için, yöneticilik vasfıyla komisyonculuğa başlar. İhaleler, atamalar, usulsüz şirketleşmeler derken vizyon ve misyon tamamen unutulur; komisyonculuk gelip, o insanların ta yüreklerine kadar yerleşir. Ülke yönetimi, şehir yapılanması atâlete girmiş; bu durum o tip komisyoncuları pek ilgilendirmez…
Bunlar, bir sonraki seçimler için yeniden aday olmayı, kendilerince meşru kıldıkları para kazanmanın, yani komisyonculuğun çeşitli yollarını deneyip dururlar. Yaptıkları haksız kazanca ve komisyonculuğa da mutlaka bir kılıf bulurlar. Yani, “minareyi çalan kılıfını hazırlar” mantığında olduğu gibi… Bir yerlere seçilirken ettikleri iri iri, kutlu kutlu sözler; birer laf-ı güzaf olur çıkar. Misyon da, vizyon da ortadan kalkar. Haksız ve haram kazançlar bir havuzda toplanılır; üleşçiler tarafından kendi aralarında bir güzel pay edilir.
Aslında kutlu bir misyon, ehil olan bir vizyonla yöneticilerin yönetimleri ötelere yol alması gerekirken, seçimle iş başına gelen yönetimin tepesindeki erkler, “pazara kadar değil mezara kadar” anlayışından bir anda sıyrılıp, yeni ikbâl ve istikbâl kapılarını zorlarlar. Bu zuhurat bazen itibar için, bazen de getirim kavgası yönünde olur. Fakat bu anlayışlar, hiçbir zaman ahlâkî ve kutlu misyon paralelinde değildir.
Bir amacı yüklenmek, misyonu vizyonla süslemek, ülke menfaatleri doğrultusunda hareket etmek, er kişilerin işidir. Ki er kişiler; haksız kazançtan, haramdan, riyadan azâde kişilerdir. Bunların yüklendikleri misyon; bir medeniyetin ebrulu renklerinden oluşur. Bu kişiler yaşadıkları sürece, sayıları az da olsalar; daimî olarak bir medeniyetin mücadelesiyle yatar kalkarlar. Onların çaldıkları gönül ve medeniyet mayası tutmaz dense de, bir gün o maya tutar. Ki buna, Hakk’ın vaadi vardır.
Burada, bunca bir izahtan sonra, halka düşen çok kutsî bir görev vardır. Bu görev; misyon ve vizyon sahiplerini çok iyi tahlil edip, komisyoncuları; karanlık ve sığ düşüncelerinden dolayı yönetim hizmetlerinden azâde etmektir. Edemediği sürece, belâ-berzah, perişanlık, rezil rüsva hâller bu milletin yakasını bırakmayacaktır.
Celalettin KURT
Misyon ve vizyon sahibi kişileri ne yazık ki biz seçmenler belirlemiyoruz. Var olan liderin vizyon ve misyonuna uygun (!) kişiler bize dayatılıyor. Bizler de emir kulları olarak hareket ediyoruz. Liderlik sultasına son verilmedikçe, ön seçimle bizler belirlemedikçe maalesef bizler de kula kul olmaktan öte gidemiyoruz.