Karışık bir yazı olsun bu da.
Herhangi bir şeyin -ist’i olmak gerekmiyor. Örneğin minimal-ist olmak gerekmiyor. Zaten sadelik kodları var bizde. Hepimizde var.
Onlar söyleyince ben bunu bir çeşit maraza gibi algılıyorum. Tamam, anlıyorum seni. Çılgın tüketici olma.
Minimalist ol. Fakat ben dediğim için ol… gibi bir tepeden inmeci sinyaller alıyorum. Haşa huzurdan, minimal-ist olacağız derken, mini-mal olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalabiliriz.
Örneğin; bakın ben şimdi bu yazımı windowsun dandik ötesi diye de adlandırılan Not Defteri programıyla yazıyorum. Hedefim kendimi bulmak.
Şimdi yani Word ile yazmaya da çalışabilirdim. Ama, Word’ün beni ikide bir kırmızı alt çizgi ile uyarması hoşuma gitmez. İyi bir şey uyarması, denebilir.
Fakat öz denetimimi, eylem denetimimi kendim yapmak istiyorum. Şeytanın en iyi arkadaşı Rahatlık’tır. Daha doğrusu; şeytan, rahat insanı gördü mü
gizliden gizliye içeriden bir yerden yakalar insanı.
Nereden geldik Word‘den şeytana. Neyse.
***
Bu gün eski bir Laptobu parçalara ayırayım dedim. Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık. Keşif ruhuyla yapıyorum. Neyse. Adım adım, civata civata,
vida vida söktüm. Adım adım ilerlerken, tabii her parçanın da ne işlere yarayabileceğini düşünüyordum. Ben bu parçalardan neler yapabilirim.
Bunlar bir yana...
Ne kadar ayrıntılı düşünülmüş… Çipler, dirençler, transistörler; çok katmanlı plaket. Bu çok katmanlı plaketleri teknik lisedeyken biz de tasarlıyorduk.
Board Maker denen bir baskı devre tasarım programı vardı.
Mavi çizgiler ön yüz, kırmızı çizgiler arka yüzde olacak şekilde iki katmanlı tasarımı öğrenmiştik. Neyse. Çok ayrıntılı düşünülmüş.
Bizim milletimizin kötü bir özelliği var. Sabırlı ve ayrıntılı düşünmeyi sevmiyorduk… Ben ters bir adamım… Hep zorladım kendimi. İşe yarıyor bu.
Laf yerindeyse… kendimi Japon ve Alman karışımı bir insan tipi olarak görmekteyim. Ayaklarım ise Türk. Hiç yorulmam yürürken.
Kanal deyince aklıma ilk önce Didim geliyor. Eskişehirdekivari bir kanal burada da var.
Lağım da karışıyor galiba. Sorun değil. Üzerinde bir iki küçük köprü de var.
Kanal deyince sonra aklıma Kanal İstanbul geliyor.
Kanal İstanbul aslında, bizim, ayrıntılı sabırlı düşünemeyişimizin 500 yıllık kavramsal sonucu gibi görünüyor bana. Fiziki bir şey gibi görünmüyor yani bana. Devasa devasa devasa… Güzellik ayrıntıda gizlidir.
***
Ortalıktaki Mehdilerin teker teker ayıklanması- ve bazılarının zamanın hayattan ayırma gücüne karşı gelemeyip toprakta dertop olmaları, sebebiyle
bir Mehdi kıtlığı var. Fakat ne olursa olsun, mehdiliğe en çok yaklaşan o güzide kısarak yağuşuluğ insanlar gitmiş olsalar da, o güzel at gibi kadınlara binip,
zaman bizlere bir Mehdi daha verecektir. Global, dijital, Z-generation times… derken bir Mehdi 4.0 lüzumludur insanoğluna.
—–
Kişisel Web Sitem: