O’nun için “sopası yok” diyenler, büyük bir gaflet, dalâlet ve yanılgı içindeler.
Türkiye’nin 36 etnik unsurla (Kürt Sorunu) var diyenler de!..
Bunların hepsi yalan, emperyalistlerin (hırsız, yolsuz, soyguncu, vurguncu, leş kargası ile sülüklerin) dayatması ve ahmakları kullanma, milletleri aldatma, sömürme vasıtasıdır. Bir taraftan da, “hükümetler kullanılarak” milletler aptal yerine konuluyor.
Nasıl mı? Şöyle: Suriye de Kürt’lerin adı yok. Vatandaşlık ve insanlık hakları da!.
Değil, bizim Kürt kardeşlerimiz gibi birinci sınıf vatandaş olmak; Oradakilerin tamamı öteki.. Sıralamada adları yok. % 5 azınlığın % 95’e tahakküm ettiği insanlık ve İslâm dışı, hak ve halk düşmanı bir BAAS rejimi. K. Irak’a gelince tam bir rezalet… Kayıp Yahudi kabilesi banisi Barzani-Talabani çetesi kuzeyin Kürtlerini sürüm sürüm süründürüyor. İran’a gelince; İran’ın da “my bradırlar” ve Esat’lardan farkı yok!..
Şimdi adama sorarlar. Niçin İran, Irak ve Suriye’de Kürt sorunu yok?..
Şimdi bizde fütursuz yalanlar söyleyerek; “Kürt Sorunu var, sivil Anayasa sorunu var” diye AB dalkavukluğu ve ABD yalakalığı ile millete şov yapmak, iftira etmek, tam aymazlık, utanmazlık, alçaklık ve şımarıklıktır!…
Sürekli aldatmak, halkı aptal yerine koymak veya sistematik ajitasyon yahut asimetrik sosyolojik, psikolojik savaşla; Beyinleri iğfal ederek, milli hassasiyetler ile mâşeri vicdanı, yani, “kamu vicdanını” uyuşturmaktır.
Bunun adına: Millet, devlet ve rejime muhalefet denir.
Bir iktidar partisi için “millete, devlete ve rejime muhalefet” felâkettir.
Örneğin: Anarşi, terör ve tedhiş örgütünün mahpus başı ile görüşmek; Hukuk dışı bağ, yardım, yataklık ve yaltaklık unsurlarına taviz; Müesses nizamın Ordu, yargı ve bürokrasi gibi temel kurumlarını ıslah; Görevi kötüye kullanma, hırsızlık-yolsuzluk ve suiistimal faillerinden ayıklayıp, arındırmak yerine; Güçsüz kılınmaları, dumura uğratılmaları, “siyasi kadrolaşma” vasıtasıyla bir nevi, asli fonksiyonlarından uzaklaştırılmak suretiyle, iktidar partisinin emir ve hizmetine ilhaka kalkışmaları bu meyandadır.
Bundan vahim hakikatler, vukuatlar, görevi ihmal ve suiistimaller var.
“Şurası mutlaka bilinmelidir ki; Sadece İstanbul değil, Ankara, Diyarbakır, Hakkâri, Van, Şırnak, Mersin ile diğer il ve ilçeler dahil olmak üzere, 18-19 Nisan 2011 Pazartesi-Salı günü meydana gelen saldırı, cinnet ve kalkışmalar; bir “Kürt sorunu” iddiası ve ihdası ile “rant seferberliği” ilân etmiş güruh, dönme-devşirme ve sabetayların TC vatandaşlarını “gasp, irtikap, soygun-vurgun” ve harici bedhah yandaşlarına peşkeş çekme harekâtının alçaklık, küstahlık ve aleni düşmanlık yüzüdür.
Aksi taktirde; ülkemizde asla bir Kürt sorunu yoktur.
Apaçık görüleceği üzere, “vardır” diyenlerin, bölücü örgüt ve elebaşısı dâhil aralarında “bir tek Kürt yoktur”. Bu organize serseri takımı, dahili bedhah ve sergerdelerin tamamı her ne kadar TC vatandaşı olsalar bile; Hakikatte Ermeni, Rum ve İbrani asıllı dönme-devşirme, ajan provokatör ve kripto olup; AB-ABD’nin, beyinleri iğfal edilmiş, ihanet erbabı, göbekten düşmana bağlı, bindirilmiş kıt’alardır.
Bunun çok iyi bilinmesi; Mustafa Kemâl AtaTürk’ün ifadesi ile: “Ülkemizin en asil soy ve kadim boylarından olan” Kürt kardeşlerimiz ile; Barış, karşılıklı itimat, onurlu-sorumlu işbirliği, akrabalık, sadakat ve samimiyete dayalı insicamın özenle korunması ve bu menfur unsurlara karşı “İTTİHAD VE TEVHİD” yapılarak birlikte mücadele edilmesi gerekir.
Zira “6-7 Eylül” olayları da bu güruhun tertibi olup; 27 Mayıs 1960’da bu melânetlerin işi ve eseridir. Artık TC vatandaşları kendine gelmeli ve bu melânetlere; Tek bir bilek ve tek bir yürek olarak “Yeter artık dur” demelidir.” Başka türlü bu soygun, vurgun, peşkeş ve ihanet önlenemez. Gündem: Çok samimi ve ciddi bir şekilde “hesaplaşma ve yüzleşme” olmadıkça; Adalet avdet etmez, ülkemiz “özgür ve bağımsız” bir hukuk ve demokrasi devleti olamaz!..