Hep eylüle çatarız kaşlarımızı “yazı kaçırdı,” diye…
Ekim ile uzlaşmak isteriz, biraz daha “içimizi ısıtıp kalsın,” diye…
Kasım, bulut yüklü kasıla kasıla, hapşırarak geldiğinde; kışı düşünürüz kara kara aklımıza odun kömür gelince…
Aralık kapıdan yeni yılı gözlerken; gözlerimiz bir yandan
Ocak’ta pişmekte olan kestane ile közdeki patatestedir.
Cüce Şubat’ın tez gitmesini düşünüp baharın gelmesini beklerken,
Mart’ın bahar esintisiyle avunup yanılırız…
Nisan’ı yağmurlarla kucaklarken, bahar dallara yürümüştür çoktan…
Mayıs’ın havada asılı binbir çiçek kokularıyla büyülenir: Aşka aralarız gönül kapımızı umutla…
Haziran’ın ılık kumullarına koca yılın yorgunluğunu bırakırız.
Temmuz ile Ağustos’ta hasat sonrası kulaçlarız mavilikleri, uyanırız yeni yeni sevdaların koynunda…
.
Ve tekrardan
Eylül yüreklere hüzünle konuk olurken
Kaçınılmaz yolculuklara valizler hazırlanır.
Kırlangıçlar havada semazen, bizler ise karada bir dizi vagon; yaz aşklarına veda ederiz.
Hazanın göç yorgunluğuna artık hazırızdır.
Her ayın bize neler getireceğini ancak geldiğinde göreceğiz.
Gelecek 12 ayın yurdumuza ve dünyaya,
Sağlık, mutluluklar ve bereket getirmesi dileğiyle…
Emine Pişiren/ Akçay