Esselatu vesselamu aleyke ya Rasulalah!
Bu gece, Yüce Allah’ın(c.c.) alemlere rahmet olarak gönderdiği iki cihanın güneşi, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa’nın (s.a.v.) kainatı şereflendirdiği doğum gününü bütün bir millet olarak büyük bir coşku, heyecan ve huşu içinde kutlayacağız.
Dünyayı aydınlatan Nebiler Nebisi Rahmet Peygamberi, ekinsiz bir vadide, Mekke’nin mütevazi bir evinde Rebiulevvel ayının 12. gecesine rastlayan 20 Nisan 571 pazartesi günü dünyaya teşrif etmişlerdir.
Selam sana Ey Nebi! Allah’ın rahmeti, bereketi üzerine olsun.
Cahiliye Döneminin Dünü, Bugünü
Peygamber efendimizin misyonunu daha iyi anlayabilmemiz için Peygamber Efendimizin doğduğu yıllarda Hicaz ve çevresinde bulunan kavimlerin yaşayışlarını kısaca özetlemeye çalışalım. Ortadoğu bölgesinde yaşayan halkların pek çoğu; Hz. İbrahim’den gelen Allah inancını giderek unutmuş, cehalet, zulüm ve ahlaksızlık bataklığına gömülmüş; hayat yaşanmaz hale gelmişti. Hak, haklının değil, kuvvetlinindi. İçki, kumar, rüşvet ve faiz yüzünden ahlak çökmüş; aristokratik yönetim halkı bunaltmış; insanlar put yapıp bu putlara törenler düzenleyerek taparlardı. Kadınlık yerlerde sürünürken kız çocukları diri diri toprağa gömülüyodu. Sebepsiz yere insanlar katlediliyor, oluk oluk kan akıtılıyordu. Allah’ı inkar edenlerin, yıldızlara, cinlere tapanların yanında çok az miktarda da Allah’a inanan Hanif dinine mensup kişiler de bulunmaktaydı. Putperestler, asiller, köleler, bir arada yaşamakta. Halk, zalimlerin zulmü altında perişan, inim inim inlerken batan güneşten sonra karanlığı aydınlatacak olan Ay’ın doğmasından ümidini kesmişti ezilenler. Dünya adete açık hapishane, tımarhane haline getirilmişti.
Beklenen Nebi
Bütün halklar, dünyevi ve manevi ihtiyaçlarını adilane sağlayacak, hayatı yeniden tanzim edecek bir kurtarıcı beklemekte. Tevhit inancını kavimlerine anlatan nebilerden pek çoğunun bu bölgede yaşayarak kavimlerini Allah’a inanmaya, insanı insan olmaya davet ettiğini; bozulan dünyevi ve uhrevi düzeni o kutlu kişilerin sağladığı bilgisi kulaktan kulağa fısıltı halinde dolanmakta. İşte böyle bir ortamda, Mekke’ de bir fazilet güneşi, hidayet meşalesi, rahmet ve tövbe nebisi olarak dünyaya gelir gönüllerimizin Sultanı Peygamber efendimiz.
Esselatu vesselsmu aleyke ya rahmetenlilalemin!
Bütün İslam ümmetince Peygamber efendimizin doğum günü Mevlit Kandili olarak her yıl kutlanmaktadır. Ülkemizde de bu yıl, 29 Kasım 2017 Çarşamba günü, büyük bir coşku, heyecan, saygı ve hürmetle Mevlit Kandili kutlanacaktır inşallah!
Asırlarca her yıl bütün İslam Coğrafyasında bulunan Müslümanlar tarafından büyük bir heyecan ve coşkuyla kutlanan Mevlit Kandili; dünyada ilk defa Mısır’da Fatimi Devleti tarafından resmi törenlerle kutlanmıştır. Daha sonraki yıllarında Erbil Meliki Gökberi tarafından Mevlit Törenleri yaygınlaştırılmıştır. Halkımız tarafından binlerce yıldan beri özel olarak kutlanan mevlit kandili, Osmanlı Sultanı III. Murat döneminden itibaren de resmi törenlerle kutlanmaya başlanmıştır.
Mevlit kandillerinde okunan Mevlit Kitapları zamanla pek çok yazar tarafından kaleme alınmış; Peygamber Efendimizin doğumu, üstünlüğü, hayatı ve mucizeleri manzum olarak anlatılmıştır. Bursa’da yetişen büyük filozof ve ediplerimizden Ulucami İmam- Hatibi Süleyman Çelebi; bir İran Vaizinin “ “Peygamberler arasında üstünlük yoktur” iddiası üzerine yaklaşık 1410 yılında Vesiletün’necat isimli Mesnevi kitabını yazmıştır. Yazar, halkımızın gönlünde taht kuran bu eserle, Peygamber efendimizin üstünlüğünü emsalsiz bir anlatımla dile getirmiştir. Münacat, veladet, risalet, miraç, vefat ve dua bölümlerinden meydana gelen mevlit kitabı, Mevlit Kandillerinde, dini günlerde, bayramlarda, ölüm ve doğum günlerinde büyük bir içtenlikle, coşkuyla özel makamlarla okunmakta; bu millet, var oldukça da çağlarca okunmaya devam edilecektir elbet!
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Adem Oğullarına, insanlığı, iyiyi kötüyü, helalı haramı öğreten, Müslümanlığın esaslarını açıklayarak bizzat yaşayan, dünya ve ahret saadetlerini müjdeleyen, iman ateşini kalbimizde yakan, Kur’ an nurunu gönlümüze akıtan, insanlığı küfür ve cehalet bataklığından çıkaran ilahi nur, rahmani bir şifa olmuştur. Peygamber efendimizin insanlığa armağanı, Yüce Allah’ın en büyük lütfüdür.
Mevlid-i Nebiyi anma törenlerinde, Kur’an tilavet edilecek, Mevlit okunacak, salat-ü selamlar, tekbirler getirilecek, ilahiler söylenecek. Görevliler tarafından okunan ve anlatılanlar huşu içinde dinlenecek. O atmosfer içinde avuçlarımız semaya açılacak, gözlerimiz buğulanacak, ılgıt ılgıt esen ilahi esintiler kalplerimizi okşayacak. Yaşanan bu duygu selinin iklimi bizi asırlar ötesine taşıyacak, tarihi şuurumuzu gözler önüne serecektir. Bir kucak sevgi, bir avuç dua, içten bir selam mesafeleri kapatacak, öz değerlerimizle buluşacak bizi biz yapan şuuru tekrar tekrar yaşayacağız bu gece.
Ümmetin Hal-i Perişanı
Peygamber Efendimizi Mevlit Kandiliyle anarken, sunulan programları huşu içinde dinlerken ve büyük bir mistik ortamını doyasıya yaşayacakken; gece uykularımızı kaçıran ümmeti Muhammed’in gayya kuyusunda çırpınmakta olması aklımızı allak bullak edip bizi bizden alacak, ortamdan uzaklaştıracak, gönlümüz köz, içimiz kor halinde yanacak.
Şair Nurullah Genç ümmetin düştüğü içler acısı durumu şu mısraları ne güzel özetlemiş.
“Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu, körleşen iz’an düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize Sensizlik hazan düştü”
Batı ülkeleri tarafından, Dünyanın dört bir yanında yaşayan Müslümanlar ile bütün insanlık bugün, dün ki cahiliye dönemini asırlar sonra aynen yaşamaya başlamış. Ümmet parçalanmış, kardeşin kardeşe güveni kalmamış, her taraf kan gölü haline getirilmiş, huzursuzluk girdabına, zulüm ve haksızlık karanlığına savrulmuş beşer. Müslüman ülkelerini sömürenler, akbabalar gibi dört bir yandan üşüşmekte.
Yüce Allah(c.c) Tövbe Süresinin 24. Ayeti Kerimesinde buyuruyor ki!
“Onlara de ki; Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kabileniz kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan Resulünden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin! Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez” .
Devlet ricali üç yüz yıldan beridir kurtuluşu, Yahudi ve Hıristiyan dünyasında arayarak, onları taklit etmede gördü. Milletin geri kalmasının tek sebebi olarak din gösterildi. Tevhit inancından uzaklaşan Müslümanlar materyalist ve kapitalist sistemi büyük bir iştahla hayatlarına adapte ettiler. Dünya malı için, şan ve şöhret için, mevki ve itibar için, birbirlerini kıskandıkları için, daha çok para, daha çok servet edinmek için, birbirlerini boğazlar hale geldiler.
“Ey iman edenler!
Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin…. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o da onlardan sayılır. Allah ise, zalim kavmi doğru yola çıkarmaz”
İlahi Emri kimler dikkate alıp anlamını kavrayabildi acaba? Allah’ın emirlerinden uzaklaştıkça batının bizi dost edineceğini, aralarına alıp bize yardım edeceklerini, ayakta kalabileceğimizi sandık. Yarabbi, senden uzaklaşınca battık, battıkça kurtulacağımızı sandık, kökümüzü, kimliğimizi kaybettik.
Ya Rabbi!
Ümmetin ayetlerini unuttu, Kitabını okuyanlar, okuyup anlayanlar, anladığını yaşayanların sayı bir elin parmakları kadar azaldı. Kur’an-ı Kerim’i elimizden alıp duvara astırdılar.
Kur’an ve Sünnetin ahkamı ile Allah ve Peygamber sevgisi ümmetin hayatının hiçbir alanında yok. Din ise camiye hapsedilmiş.
Yüce Allah;
“Allah’a ve Resulüne itaat edin. Birbirlerinizle çekişmeyin, sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider” buyrulmuştu bu ayeti kerimeyle. Tevhit inancından uzaklaşınca ümmet korkak oldu, birbiriyle kavgaya tutuşunca güç de elden gitti. Yöneticiler, batı medeniyetine tamamen teslim oldukları için dünyada siyonistlerin oynadıkları bölücü, kahredici oyunlar görülemez oldu. Etnik yapı veya dini mezhepler yüzünden birbirini her an yok etmek için fırsat kollayan Müslümanlar. Günlük boğuşmalardan başlarını kaldırıp dünyaya bakma fırsatını bulamayan zavallılar! Oysa ki, Rabbim, “Allaha kul, peygambere ümmet olun” diye emir vermişti. Bunları unutup dünya malına köle, emperyalistlere kul olundu.
“Allah ve melekleri Peygambere hep salat ederler” buyruğunu unutunca gönüldeki sevda rüzgarları buhar oldu. Yüce Peygamberimiz veda hutbesinde, “Müslüman Müslüman’ın
kardeşidir”, “Beyazın siyaha üstünlüğü yoktur”. “Size Kuran-ı Kerimi ve Sünneti bırakıyorum” diye buyurmuştu. Bu buyruklar kaf dağının ardındaki masallarda kalmıştı sanki.
Müslüman Ümitsiz Olmaz.
Ama ne var ki, hayatta çaresizlik yoktu. Umut ışıkları hiçbir zaman bütünüyle sönmezdi. Güneş batarsa gece Ay çıkardı. Çünkü her halimizi gören, bilen bir Allah vardır. Yeter ki, İndirilen ve Yaratılan kitapları yani Allah’ın ayetlerini “Yaratanın adıyla” okumak için Allah’a yönelelim; hadislerin ışığını kendimize rehber edinelim. En büyük dileğimiz, bu Mevlit Kandilinin ümmetin uyanmasına, dirilmesine, dünyada çevrilen oyunları görmesine vesile olmasıdır.
Hakkı, hakikati, insan haklarını hulasa Tevhit inancını ve Peygamber Efendimizin hayatını kısa zamanda ümmete doğru olarak öğretilmelidir. İslam medeniyetinin temelleri kısa zamanda ihya ve inşa edilmelidir. Bütün Müslümanlara, kendi farklılıklarının bir zenginlik olduğunu hatırlatıp “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir” temel düşüncesinden hareket edilerek kardeşi kardeşe kenetleyip geleceğe birlikte hazırlanılmalıdır. Böylece bir ve beraber olup güçlü, milli ve yerli hale gelip batıdan esen fırtınalara karşı koyabilecek güce erişilmelidir. Yönetemezseniz yönetilirsiniz” kuralını İslam ülkeleri artık fark edip dünyayı yönetmeye talip olmalıdırlar. Kanuni Sultan Süleyman’ın “ Kılıcın gölgesi yeryüzünden silinirse vatanınızı koruyamazsınız” sözünün anlamını tekrar kendimize düstur edinip uyanmamız lazım. Çocuklarımızı camilere taşımalı, mübarek kandil gecelerine götürüp, Peygamber Efendimizin emsalsiz bir komutan, devlet başkanı olduğun; iyi bir baba, iyi bir dede olduğu anlatılmalı, gerçek tarihimizle yüzleştirilmelidir.
Sonuç
Müslüman, hayat düsturunun Kuran ve Sünnet olduğu bilincinde yaşar. Bu kubbede hoş seda bırakarak Rabbine kavuşur. Müslümanlar olarak dinimizle tekrar kucaklaşıp, kendi kimliğimizi kazanıp kurtulmalıyız.
Aksi takdirde Müslüman kanı her geçen gün artarak dökülecek ve kan, gözyaşı, çığlıklar, feryatlar göklere yükselecek; birileri de zevklerinden dört köşe olup sömürüye devam edecektir.
Yarabbi!
Mahzun bir gönülle bu gece kapına gelecek, yüceliğin karşısında ürperen ve titreyen bir yürekle huzurunda olacağız. Yarabbi! kurtuluşa, hayra ve iyiliğe yönelebilmemiz için bize güç ver. Maruz kaldığımız bütün bu mezalimlerden, musibetlerden kurtulma çalışmalarımızda bize kuvvet ver. Vatan için, bayrak için, bu aziz millet için, devletimiz için bir ve beraber olabilmek için bizlere akıl ve feraset ver. Tefekkür edebilme şuuru ver. Bizlere çağı okuyabilecek kadar zihin açıklığı, izan ver. Senin her şeye gücün yeter Allah’ım.
Bu vesile ile Mübarek Mevlit Kandilinizi tebrik ediyor, bütün İslam alemi için hayırlara vesile olmasını diliyor, daralan gönüllerimizin manevi feyizle aydınlatılmasını, bulanan zihinlerimizin berraklaştırılmasını, Kur’an-ı Hayata ümmetçe dönülebilmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Yarabbi!
Son Peygamberin hürmetine, sevdiklerin hürmetine,Ümmetini affet ve bağışla, vatanımızı bölüp parçalamak için seferber olan iç ve dış düşmanlara, hainlere, satılmışlara, vatanımızda yaşayan vatansızlara fırsat verme, düşman karşısında bize güç ve kuvvet ver. Yevm-ül haşr günü bizleri müjdelenen bahtiyar kullarının cem olduğu Peygamber Efendimizin Liva-ül hamd sancağı altında toplanan kullarından eyle! Amin.
Selam ve dua…