“Kendine Hoş Geldin” adlı kitapta; uzun yıllar evli bir çiftin sevgi hikayesini okudum. Hikayeden etkilenmemek mümkün değildi…
İçim bir tuhaf oldu. Evde daha fazla duramazdım. Giyinip çıktım evden.
Önce dar sokakların gölgesine sığınarak yürüyordum. Yasemin ve hanımeliler de güze inat açıyorlardı. Derin derin soludum o mis gibi kokuyu hissetmek adına…
Nafile!
Koku duygum bende değildi…
Ayaklarım sahile doğru uzandı. Eylül, yazı bırakmaya hiç niyetli değildi. İnsanların da denizi bırakmaya niyeti yoktu…
Bir süre sahilde dolaştım durdum. Sonra bir banka oturup bakışlarımı engine uçurdum…
Okuduğum hikaye neden beni bu kadar sarsmıştı?
Çok uzatmadan önce hikayeyi yazayım, sonra da ruhumun neden alabora olduğunu…
.
Adam her doğum gününde eşine bir demet gül alırmış. Bir gün adam hastalanmış. Kaldırıldığı hastanede gözlerini hayata yummuş.
O günden sonra kadının yaşamı adeta cehenneme dönmüş. Nereye gitse, ne yese, her yerde, her şeyde eşiyle birlikte yaşadığı anıları ve onun hayali gözlerinin önüne geliyormuş.
Günler günleri, aylar ayları aşmış. Kadın eşinin yokluğuna bir türlü alışamamış.
Aradan tam bir yıl geçmiş.
O gün kadının doğum günüymüş. Gözleri dolu dolu eşinin onu güllerle karşıladığı hayali ile ağlarken kapı çalmış. Gidip açmış. Bir de ne görsün! Kapı eşiğinde bir demet gül duruyor. Bir de bir mesaj ilişik…
O dakika kadın heyecanla zangır zangır eli ayağı titrer. Sağını soluna bakar, kimseyi göremez. Başı döner. Bayılmak üzere olan kadın, eğilip gülleri kucağına alır. Onlara sarılmış bir vaziyette içeri geçer. Salondaki koltuğa çöker ve güllerin arasında ki notu alıp korku dolu gözlerle okur.
“Sevgili karıcığım,
Biliyorum bu senin için çok şaşkınlık veren bir sürpriz oldu. Şunu bilmeni isterim ki, sen her zaman benim en yakın arkadaşım, dert ortağım, aşkım oldun. Beni çok mutlu ettin. Sana olan sevgim hiç eksilmedi. Aksine yıllar geçtikçe kalbimde büyüdü.
Ölmekle seni sevmekten asla vazgeçmiş değilim. Bugün doğum günün. Lütfen gökyüzüne bakıp bulutlara doğru gülümser misin? Ben de oradan sana gülümseyeceğim.
Sana sevgiler ve mutlu bir hayat dilerim.
Lütfen bundan sonraki hayatını sağlıklı, mutlu yaşa. Beni fazla düşünüp üzülme.
Bu güller, sen kabul ettiğin müddetçe sana gelecektir. Ta ki, çiçekçi seni evde bulamayana kadar. Çiçekçi, her doğum gününde beş kez kapına gelecek. Eğer sen evde hala yoksan, anlayacak ki sen de benimle berabersin.
Seni hala çok seven eşin…”
Yaşlı kadın bunun kötü bir şaka olduğunu düşünerek hemen çiçekçiyi arar. Durumu sorar. Çiçekçi ona her şeyi anlatır.
“Hanımefendi, eşiniz her doğum gününüzde bu çiçekkeri size gönderirdi. Bir gün ölürsem aynı çiçekleri her yıl size göndermemi vasiyet etti. Bunun içinde bana oldukça fazla ödeme yaptı.”
Kadın hakikati öğrenince olduğu yere çöker.
Çiçekleri yüzüne kapayıp gözyaşlarına boğulur. Sonra derin bir soluk alıp gözlerini siler. O dakika eşinin mesajı aklına gelir. Balkon kapısını açar ve gökyüzüne çevirir bakışlarını. Bulutlara gülümser…
.
Gerçek sevginin tükenmediğini bize anlatan, hikayenin finalinde bir süre öylece donup kalmıştım. Sonrası malum, benim de gözlerim sislenmişti.
Çünkü…
Eşim gelmişti aklıma. O da her doğum günü sabah erkenden, ben uyurken evden çıkardı.
Eve geldiğinde ben hala uyuyor olurdum.
“Haydi uyan bir günlük bebe,” der öperek uyandırırdı beni.
Uyanır uyanmaz vazoda papatyaları görür, masada kahvaltı ve yaş pasta sürpriziyle bir de kendi eliyle yazmış olduğu not ile karşılaşırdım:
“Olur da görüşemezsek,
Ölür de söyleyemezsem
Ben seni inan ki,
Kendimden daha çok sevdim.
Beni unut ama sevgimizi unutma.
İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın!”
Emine Pişiren/ Akçay