Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan… Aç kollarını__________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
MERHABA İKİYÜZLÜ HAYAT, MERHABA..
Gün yeni yeni aymaya başlarken, kuşlar bunca soğuğa rağmen hangi makamda olduğunu anlamasam da şakımaya başlamışken, hercai menekşeler soğuğa inat renkleriyle cümbüş yaratmak için açama telaşındaysa, güne gülümseyerek uyanmak için bir nedenimiz olabilir mi?..
İşte o zaman sizlere; sabahın sesiz alaca karanlığını, birazdan doğacak güneşi, iyot ve martılarla birlikte yüreğimi getirip koydum pencerenize, ışık olalım düşlerinize hep birlikte… Günaydın, Merhaba İzmir sabahının yağmurlu ve iyot kokan güzelliği ile… Yeni günün, sizler için dertler ve kederlerden uzak, mutlu, huzurlu, sağlıklı ve hayırlı bir gün olmasını diliyorum dostlarım, sevgilerimle birlikte merhaba dostlarım; gün/ aydın olsun…
Her yeni güne MERHABA…
Merhaba! Doğan gün dal uçları tomurcuklar dağların esen rüzgârı sığırcık kuşlarının sevinci, bahar güneşe koşan çocuklar bahar dalım merhaba!..
Evde, yolda, sokak da, iş de, çarşıda, pazarda… Kısacası hayatın aktığı her yerde tanıdık yâda tanımadık biri ile karşılaştığımızda söylediğimiz ilk kelimedir “Merhaba”…
Peki, günde sık sık kullandığımız bu kelime ne anlama geliyor, hiç merak eden oldu mu? Sizi bilmiyorum ama ben en az “GÜNAYDIN” kelimesini merak ettiğim kadar bu kelimenin anlamını da merak ettim doğrusu…
“Merhaba” Arapça kökenli bir kelime olup, TDK ya göre anlamı;
– Selam
– Geniş ve mamur yere geldiniz, rahat ediniz, hoş geldiniz, demekmiş.
“Rahat ediniz” kelimesini daha da açacak olursak, şaşıracaksınız! Çünkü kelimenin anlamı o zaman “benden size zarar gelmez” oluyor.
Ne büyük bir anlam gizliymiş bu “merhaba” kelimesinde, öyle değil mi?..
Merhaba!.. Sevgi düşüm utangaç gülüşüm ilk yaşam çığlığı gelin duvağı türkü tadındaki yaşam yürekteki sevda, gözlerdeki ışıltı dudaktaki şarkı, özlemi çekilen yarınlar, İçeridekiler, dışarıdakiler, hasreti kanayan dostlar merhaba!..
Merhaba arkadaşım, merhaba dostum, merhaba can yoldaşım… Bunlarla sınırlı olmamalı bizim merhabalarımız. Yaşadığımız çevreye, doğaya, canlı ve cansız tüm varlıklara kısaca kâinata “Merhaba” demeli diyebilmeliyiz.
Bizden zarar gelmemeli sokaktaki köpeğe, okuldaki sıramıza, kapı önümüzdeki çöp bidonumuza, ağaçlarımıza, insanlara kurda-kuşa ve dahi egosu tavan yapmışlara, hakkımızda kötü söyleyene her şeye ama her şeye…
Savaşan ülkeler artık birbirine “merhaba” diyebilmeli. Durmalı akan kanlar bir merhaba ile. Barışmalı dargınlar, kavuşmalı hasret çekenler bir merhaba ile. Geleceğe şimdiden bir merhaba diyebilmeliyiz henüz ona bir şeyler yaşatmadan…
Merhaba!.. Ağaçta göveren dal güllerin güne gülüşü yerdeki çiy, gökteki ay, yağmurun çimlere dökülüşü, salkım-saçak bulut, yedi iklim dört mevsim, evrenin renk renk cümbüşü, ısıtan umut, ey günüm, günaydınım, gül aydınlığım, sevdam, aşkım, kalemim sana da merhaba.
Gözlerimizden akan yaşlar durmalı bir merhaba ile… Sadece sevginin yaşları süzülmeli yanaklarımızdan avuçlarımıza ve avuçlarımızı açıp yakarırken diyebilmeliyiz Tanrıya bir merhaba…
En çok da yeni doğan bir bebeğin ihtiyacı vardır bu söze, onlara da bir merhaba!..
Merhaba ey dostluk, iyilik, güzellik ey insanlık, merhamet, barış sevgiye susayan yürek, yanakta gözyaşı ıslağı, dudakta kanayan şiir, kalbe dolan aşk, ey sevda yolcuları, sevgi bostanı gönlüm sana da merhaba…
Asya’ya Afrika’ya hatta Amerika’ya demeliyiz diyebilmeliyiz bir merhaba…
Ne güzel bir sır gizliymiş bu merhaba da. Farkına varmalı vardırmalıyız anlamını merhabanın… Şifresini çözmeliyiz hayatın, bir merhaba ile…
Ve sıkıştırmamalıyız onu üç harf “mrb” ya, uzun uzun anlatmalı bize kendini “merhaba” ile öğreneceğiz yaşamayı, kana kana su içmenin tadını yeniden şimdilerde…
Gözlerimizi açtığımızda güne uyandıran Rabbimize şükredip, Güneşin ışıltısını doldurup gözlerimize…
Öğreneceğiz yaşamanın tadını, sabah fırından taze çıkmış ekmek gibi buram buram kokusunda ki yaşam sevincini.
Ah!.. tadı damağımda, genzimdeki ekmek kokusu…
Bir bardak çayı, bir fincan kahvenin sevdiklerimizle birlikte huzurla içmenin güzelliğini ve tadını öğreneceğiz… Öğreneceğiz sevmenin ve sevilmenin ne demek olduğunu.
Öğreneceğiz atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilmenin kıymetini, farkındalığını… Vatan ki bir tutam nazlı gelincik… Ey canım toprağım, ülkem vatanım dostlarım merhaba!..
Haydi, sevdiklerim gülün biraz. Gülerseniz güneş açacakmış ardından da bahar gelip, kuşlar konacakmış pencerenize… Merhaba dostlar sevgilerimle…
Ağaçlar yaprakları ile mutludur tıpkı bizler gibi. Bizler bir ağaçsak her bir yaprak ise sevdiklerimizdir…
Merhaba dostlar merhaba!.. Ah kalbim unutmamışsın sen yine bu günde, güne uyandığında hala sevmeyi, sevinmeyi. Sahi birde unutmamışsın sen sevilmeyi…
Herkes hayatı boyunca sanırım bir kez de olsa puzzle (yapboz) yapmıştır ya da ne olduğunu biliyordur. Anlamsız, orantısız şekilde kesilmiş parçaların, uygun bağlantılı bir diğer parçasını bularak resmin tamamını ortaya çıkartmaya çalışırız. Puzzle parçalarının bazıları bizi çok zorlar, üstündeki şekillere hiçbir anlam veremez, bir şeye benzetemeyiz.
İşte yapboza benzer hayat…
Doğduğundan buyana cimridir hayat. Her istediğini vermez insana. İstediklerin burnunda tüter. İstemediklerin dizinin dibinde biter. Herkesin işine yaradığı kadar iyisin bu dünyada…
Sonra döndüm dedim ki kendime; boş ver dostum gülümse, mutlu görün ve her şey yolundaymış gibi davran. Sen kasırgalara dayanmışsın rüzgârda mı savrulacaksın? Başka çaren yok dostum, dosta düşmana karşı dimdik ayakta duracaksın…
Bugün olmadı mı?.. Olsun. Yarın olur… Her gün yataktan kalktığımda beni hayata bağlayan “bugün güzel şeyler olacak” diye başlayan deli umudum var…
Çünkü:
‘Hayat bir bulmaca… Ne yukarıdan aşağı, ne soldan sağa.
Sonu meçhul bir labirentte yuvarlanıp gidiyoruz.
Kimine göre oyun, kimileri sürüde olmuş koyun.
Savrulan kar taneleri misali havada uçuşup duruyoruz.
Ayağı yere basmayanlar da var, yerinden kımıldayamayan da.
Ben yarattım bu âlemi diye homurdanan da mevcut.
Akşama kadar göbeğini kaşıyan da…
Bazısı küçük görür kendini, pireyi deve sanır.
Ciğer parayla satılıyor sanki ciğersizi adam tanır.
Oysa o masum ya da cahil bilinen yüreklerdedir cennet.
Ağam paşam sen yine kendini Hint kumaşı zannet.
Öyle bir bulmaca ki başı sonu belli değil…
En yüce kaptanın elinde defter-i seyir.
Baktığını göremeyen körlerin arasında, gördüğünü inkâr eden nankörlerin ortasında…
Bir bulmacadır gidiyor, çözülememiş hayatlar bir bir bitiyor…
Yaşayıp gidiyoruz işte, yitirdik ne kaldı bilincimizde…
Kim ki kimler, uzak mı yakın mı sesimizi işitiyor…
Bazen cümle âlem birlikte, bazen de yapayalnız içimizde,
Birileri tutup uçuruma itiyor…
Her şeyin bedelini ödetiyor hayat…’
Özellikle yolun yarısını geçince bir telaş düşüyor insana. Daha yapmadığın nice şeyler var, görmediğin nice yerler ve kırdığın nice kalpler. Hayatın içinde olup biten şeyleri bilmek, daha çok şeyi öğrenmek, yapmak istersiniz. Bu zamanlar da doğanın ne kadar güzel olduğunu, çiçeklerin çimenlerin pahalı parfümünüzden çok daha güzel koktuğunu, toprağın ne kadar cömert olduğunu fark edersiniz. Hayatı daha farklı algılar, doğaya, hayvanlara daha sevgiyle bakar, yaklaşırsınız.
Oysa yaş yolun yarısını geçmeden hiç birinin farkında değilsinizdir. Ne çok şey ıskalamışsınızdır hayatınızda, akıp giden zaman içinde. Gündelik koşuşturmalar, geçim sıkıntısı ve küçücük sorunlar yüzünden kaç gece uykusuz kalmışsınız, sebep gerekmeden sevdiklerinize ”seni seviyorum ”sözünü kullanmaktan kaçınmış belki de en sevdiğiniz dostlarınızı bile aramayı ihmal etmişsinizdir. Kendimizce hayatımızı idame ettirmek belki de hayatın anlamını bulmak için ne çok zaman harcamışızdır. Oysa hayatın anlamı aldığımız nefeste, yüzümüzde ki ufacık gülümsemededir. Anlarsın ama yolun yarısına varmışsındır.
Geçmiş geçti, yarın ise bir bulmaca. Gerçek olan sadece yaşanılan an. Farkına varın ve tadını çıkarın hayatın. Hiçbir duyguyu ertelemeden hiç bir şeyi ıskalamadan…
Hiç bir bebeğin gülüşünü izlediniz mi?..
Ya saksı da büyümekte olan bir çiçeğin güzelliğini… Sevgi isteyen bir çift göze baktınız mı doyasıya?..
Yapmadıysanız daha ne bekliyorsunuz?.. Hayat düşündüğünüzden de kısa ve hiç kimsenin hayatı ıskalama lüksü yok.
Merhaba!.. Güneşle beslediğim sevgiyle süslediğim gönlümün sultanı yar, dostluk diyarı ülkem, sevgi bahçem, duygu pınarım, hasretim, Asya’m, Anadolu’m yüreğim, sevdam, yeni gelinim merhaba…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetle Perşembe gününüzün sabahından “MERHABA” diyor, günün sevdiklerinizle beraber şiirler tadında geçmesini diliyorum.
Bugün yaşadığınız en güzel günlerden birisi daha olsun, mutluluktan unutamayacağınız bir gününüz olsun ve yaşamın nefis tadını hissettiğiniz, umuda hoş geldin diyen dudaklarınız da tebessüm, ruhunuzda barış, sevgi şarkıları takılı olduğu güzel, mutlu ve sağlıklı bir Pazar gününüz olsun… Eğer ağlarsanız o da çok gülmekten olsun. Eeee daha ne olsun…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sahte olmayan bir yüzle ve gülümsemeyle sevin sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Olduğu gibi görünen, ya da göründüğü gibi olan herkese, gönül soframdan gönül sofrasına sevgi ve muhabbetler gönderdim… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça, aşkla, şarkılarla, türkülerle kalın kalın… Bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#