Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
MERHABA DEYİN HAYATA
Gün-aydı mavi düşler eşliğinde yine her zaman ki yerindeydi gözlerimi açtığımda. O benden önce kalmış ve bakmış mavilikler yerinde mi diye.. Ben sonra gördüm yerindeydi ama muştuyu o vermişti bana… Yeni bir güne başla bakalım neler dolduracaksın içine dercesine göz kırpıyordu çapkın bir edayla… Yeni bir gün yeni hikayelerdi.. Beklide yeni acılar yeni aymazlar… Beklide kulağıma sevdiğimi sandığım yıllarca yüzüme bakandan yeni yalanlar… Yalanları bastırmak için günün içine hırçınlıklarla dolu sahte tebessümler…
Sadece suçlulara mahsus değildir kelepçeler. Onlar için var olmamıştır sadece.
Elimizde olmayan durumlara, sesimizi duyuramadığımız zamana mahkûmuz. Keşkelere, pişmanlıklara mahkûmuz… Mahkûmluğumuzu duygularımızla vurmaya çalışıyoruz.
Yeri geldiğinde duygularımızı kelepçelemeyi bilmeliyiz, bilmeliyiz ama içimizdeki bitmemiş hikâyeleri ne yapacağız…
Çünkü herkesin bir hikâyesi vardır Mavi olan, herkes kendi hikâyesini en acıklı hikâye zanneder ama değildir. Hep beterin beteri vardır. Onlar bitmezler bir türlü, göçüp gittikten sonrada yaşanırlar…
Çocuk saflığında neleri bırakmışız. Nasıl kaybetmişiz kendimizi karanlık dehlizlerde, hem güne hem güneşe hasret…
Dönmüyor eskiye ne zaman nede kaybolan düşler… Doğurmuyor muştuyu güne doğan… Neden, nerede?..
Mavi gülüşlere yaslanmıştık ya, vurulurduk pembe düşlere, dokunurduk sahte olmayan dudak kıvrımlarından dökülen içten gülüşlere…
Ne oldu şimdi, ak sayfalardan fışkıran masal gibi hayallerimize ne oldu, kim aldı, kim çaldı…
Kim saldı ruhumuzu iklimsiz kalan soğuk düşlere…
Maviye çalsın bütün gülüşler, yeşile kessin düşler…
“Kelebekler ömürlerinin kısa olduğunu bildiği için âşık olmaz sevmez, sadece uçar uçabildiği kadar.”
Hayatımda birçok şeyin düş dünyasında yaşanan masallar gibi olmasını isterdim. Sorgusuz, sualsiz ama bir o kadar anlamlı. Kaçımız düşündü üçgeni, kareyi, çemberi? Okul sıralarında ki notlar dışında! Ben düşündüm; üçgeni, kareyi neden sevmediğimi. Çizgileri o kadar keskindi ki hayattan aldığımız darbeler gibi… İşte bu yüzden en çok çemberi sevdim. Çizgileri belirgin ama keskin değildi. Rahatça dolaştıra biliyordun hayallerini içinde, yoktu acıların ve sevinçlerin gizleneceği kuytu köşeler. Korktum hep yükseklerden. Âmâ kanat çırpmaktı en büyük düşüm… Göğün maviliklerinde, bembeyaz tüylerle… Hayatta belkilerimiz, çünkülerimiz birde keşkelerimiz vardı ama o keşkeleri unutturacak PEMBE DÜŞ’ lerimiz vardı.
Mevsimler değişiyor, insanlar değişiyordu. Âmâ düşlerimiz bizimle biz gibi kalıyordu. Kim bilir, belki de düşlerimiz bir hayaldi ve hep öyle kaldı hayatın haritasında. Ama bildiğim bir şey var yaşamdan umut aldık, ömür verdik karşılığında. “DÜŞLERİMİZİN DÜŞÜNÜ” kurduk, o umutlarla. Karşılığında ömür vermiş olsak da…
Ben hatalarımı ve acılarını seviyorum; çünkü beni ben yapan değerlerdir onlar. Kısa ömürlü de olsa gençlik hatası da olsa ben hatalarımı seviyorum. Benim hatam çünkü” demek ne kadar güzel ne kadar samimi bir itiraf…
Hatalar olmazsa hata yapmadıklarımızı anlayamayız… Hatalar tecrübedir ve en pahalı tecrübe en iyi tecrübedir…
Hatalar gül yüzlüdür onlar, tekil olamayacak kadar da çoğul… Yaptığı yaramazlığın farkında olan bir çocuğun masumiyetini taşırlar ve o çocuğun affedildiği andaki ifadesini…
Hatalarım, gül yüzlülerim… Düşünüyorum, sadece tek bir tanesini bile yapmamış olsaydım, bir seçim eksik kalmıştım ben ve bir yol hiç gidilmemiş kalmıştı…
Hatalar… Bazen can sıkan, bazen can yakan hatalar… Bazen eksilten bazense olası olumlu sonuçları nedeniyle çoğaltan hatalar… Bazen gerip kopartan, bazense gerginlikten sonraki çekimle daha da birleştiren hatalar… Bazen yıkıcı, bazense yapıcı sonuçlara yol açan hatalar…
Hatalar… Bazen kötü niyetli, bazen iyi niyetli hatalar… Bazen nefret dolu, bazense sevgi dolu hatalar… Bazen kasıtlı, bazense bilmeden, istemeden yapılan hatalar…
Ömrüm boyunca çok hatalar yaptım, sonuçlarından çok dersler aldım…
Bazen azaldım, bazen çoğaldım, çoğalttım…
Hatalarımla hayattan koptum yeri gelince, yeri gelince hatalarımla hayata tutundum…
Hayatı öğrendim düşe kalka… Yıka döke… Düşmeden kalkmayı öğrenmek zor…
Yıkmadan yapmayı öğrenmek zor…
Yaşayarak öğreniyor insan…
Bir merdivenin bilinmeyen basamaklarına çıkmak uğruna, tükenmez egolarını tatmin etmek için, kendi kendine ve çevresine iftira atanları öğreniyor… İnsan…
Hataları ve doğruları yaparak öğreniyor hayatı ve hayata dair her şeyi… İnsan…
Kendini ve karşısındakileri bu hatalar ve doğrular ile tanıyor, tanıtıyor… İnsan…
Yeni gün nelere gebe bilinmez doğrusu. Yaşayıp öğreniyor işte… İnsan…
Evet, ”yeni bir gün derken düne yatıp düne uyanıyoruz. Bu günü dünümüz belirliyor.”
Bu nedenle derim ki hep bu gününüz dünden güzel olsun dostlar…
Mavi dünyada mavilikler ve yeşiller içinde mavi ve yeşil bir hayatınız olsun, bu günden yarına hüzün sizden uzak dursun, sağlık hep sizinle olsun, cebinizde namerde muhtaç olmayacak kadar para, sofranızda bereket olsun. Yüzünüz güleç, neşeniz bol, gününüz huzurlu, gününüz sevdiklerinizle olsun. Umut ve sevgi gönül sofranızın baş tacı olsun…
Şems’in sancılı doğum saatinde gülen yüzüyle Dünyaya ve insanoğluna göz kırpışının sihrini bozmadan sizlere bir demet gülün içine koyduğum sevgimden, yüreklerinize beyaz güvercinlerle gönderiyorum lütfen kabul buyurunuz can dostlarım… Ve_______________ haydi bir Merhaba deyin hayata, dostlarınız, kahvenizi alın, oturun bir köşeye. Ruhumuzu keşfe çıktık, siz de katılın bu serüvene…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’
Bugün ve bundan sonraki her gün, farkındalıkla dünyaya bakmanız dileğiyle…
Ben yüreğimizden coşan, taşan sevgi dolu “GÜNAYDIN ”la başlamalı derim her sabah bu zorlu hayat yoluna…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel… Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler ve muhteşem geçirmenizi dilediğim bir Salı gününüz olsun. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetle dolsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#