Memleketimden İnsan Manzaraları (438)
Yıllarca, yüzyıllarca önce yaşayanlardan sevgi ve saygıyla kimi anıyorsak bugün, kendi arzularıyla rahatlarına kıyabilenlerdir hep:
Nâmık Kemal de öyle, Tevfik Fikret de… Atatürk de öyle, Sabahattin Ali de… Nâzım Hikmet de öyle, Aziz Nesin de…
Ve “Bataklıklar Ülkesi Finlandiya”yı “Ak Zambaklar Ülkesi”ne dönüştüren Johan Vilhelm Snellman da…“Etrafınıza bakın ve bana halkın yoksulluğundan etkilenen bir yönetici ya da Fin halkını eğitmek için beynini yoran bir akademisyen gösterin” diyor. Diyor ama kim, nerden bulup da göstersin! Yok ki öyle bir yönetici, yok ki öyle bir akademisyen.
19. yüzyılın ilk yarısında yok ki Finlandiya’da öyle biri. Herkes kendi çıkarında… Herkes oturduğu koltuğu, elde ettiği rahatlığı koruma sevdasında. Aldıkları yüksek maaşları, bulundukları makamlardan dolayı var olan yetki, ayrıcalık ve saygınlıklarını Finlandiya’nın çıkarlarından üstün tutan kara vicdanlılardan hiçbir beklentisi yoktur onun.
“Yargı ve eğitim dilinin Fince olmadığı ülkemizde halk kitleleri asla tutsaklıktan kurtulamaz” inancında bir yurtseverdir Snellman. “Eğitimli kesimden, burnu havada olan sözde aydınlardan idealist, ülkücü, ülke çıkarlarını kendi çıkarından üstün tutan bir yurtseverin çıkmamasının da asıl nedeni budur” der.
Yazılarında, konferanslarında, bulunduğu her yerde yinelemekten çekinmez bu düşüncesini. Kendini ve ömrünü Finlandiya’nın kurtuluşu için adayacak bir yurtseverin halkın dertlerine, sorunlarına ilgi duymayan bir kesimden çıkmasının akla ve mantığa aykırı olduğunun bilincindedir o. İşte onun için ki:
“Finlandiya hiçbir şeyi zorla kabul edemez. O nedenle tek kurtuluş yolu eğitimdir.” görüşünü savunur hep.(*) İyi de nasıl bir eğitim?
Yabancı bir dille değil elbette; kendi öz dilleriyle… Dinsel bir eğitim de olamaz. Çağı çoktan geçti onun da. Ezbere dayalı bir eğitim de boşa kürek çekmekten başka nedir? Ülkenin çıkarlarına uygun, Fin halkının sorunlarına çözüm üreten bir eğitimdir; Snellman’ın savunduğu. Geri değil ileri, çağdaş bir eğitim!..
İşte bu düşünceleri ısrarla savunan akademisyen Snellman’a dönemin yönetimi gazetelerde yazmasına da izin vermez; üniversitede görev yapmasına da… Haklı değiller mi ama! Ülkesi ve ulusu için böylesine zararlı düşüncelerle halkı ve özellikle gençleri zehirleyen bir adama niçin yazı yazdırsınlar gazetede, ne diye görev versinler üniversitede! Ama onun da bir ailesi var; geçindirmek zorunda olduğu. Mecbur kalıp başkente uzak bir taşra kasabasında lise müdürlüğünü üstlenir. İki, üç bin nüfuslu, yolu bile olmayan bu yere posta haftada bir uğrar ancak.
Snellman’ın bu geri kalmış kasabada görev yapması o yörenin kaderini değiştirir. Fince eğitim veren Fin Halk Okulu onun girişimiyle ilk kez orada açılır. Gördüğü büyük ilgi üzerine yenileri açılır araka arkaya. Ve hiçbir güçlükten yılmayan bu insan, ülke çapında okunan iki gazete çıkarır burada.
2 / 2
Bunlardan biri Çiftçinin Dostu adlı gazetedir ki Fince yayımlanır. O dönemde ülkede yayımlanan ilk Fince gazetedir bu.
İkincisi Saima adlı gazetedir. İsveççe eğitim almış Fin seçkinleri için İsveççe olarak çıkarır. Finlandiya’nın her türlü sorununu dile getirir bu gazete: Sanayi, ticaret, tarım, ormancılık, eğitim, sanat, kültür… Özellikle ulusal bir endüstri kurulması, ulusal eğitim ve Fincenin gelişmesi konularına ağırlık verir. Ateşli tartışmalar yapılır. Sorunlar ve çözüm yolları ısrarla yazılır. Dolayısıyla yeni fikirler beyinlere işlenerek harekete geçme arzusu tetiklenir. Bu bilinçli çaba, eğitimli pek çok insana ilham verir. Zamanla onların da bu kutsal imeceye katılması sayesinde ulusal çapta düşünen yeni bir kuşak yetişmiş olur.
Ancak tereyağdan kıl çeker gibi kolay elde edilmez bu güzel sonuç. Her yeni ve ileri düşüncenin karşıtları da olur elbet. Geçmişte bizde nasıl olmuşsa… Dahası bugün bile nasıl oluyorsa Finlandiya’da da olmuş o yıllarda: “Finlilerin asla bağımsız bir ulus olamayacaklarını, dillerini koruyamayacaklarını, bu çok zayıf dille kendi ulusal edebiyatlarını yaratamayacaklarını” iddia eden çokbilmişler, iktidardakileri yağlayıp ballayarak yükselttikçe yükseltmişler seslerini. Yönetim bu fırsattan yaralanıp Snelman’ın gazetesini kapatıverir hemen. (1846)
Bundan sonraki on yıl Snellman’ın yaşamındaki en zor dönemdir. Üniversitede çalışmak ister; kabul edilmez. Ülkesine hizmet için başka görevlere de razıdır ama hiçbirine evet denmez. Ne yapsın pekiyi? Acından ölsün mü bu insan? Ya eşi, ya çoluk çocuğu?.. Ülke çapında tanınmış bir yayıncı, gazeteci, ünlü bir düşünür ve akademisyen bu yazar, bir satış bürosunda çalışmak zorunda kalır.
1855’te yeni düşünceler ve reformların destekçisi Çar II. Aleksandr çıkar tahta. Bu değişiklik, Finlandiya tarihinde aydınlık bir dönem başlatır. Parlamento yeniden toplanır. Ülke sorunları yeniden tartışılır. Fince devlet dili olur. Ekonomik ve kültürel gelişim hız kazanır. Üniversite özgürleşir. Snellman önce profesör olarak atanır; bir süre sonra da senatör seçilir. Eğitim ve Fincenin gelişmesi için gerekli reformlara öncülük eder.
Atatürk gibi o da ülkenin geleceğini gençlerde görür. O nedenle onların iyi yetişmeleri için harcar tüm enerjisini. 1881’de öteki dünyaya göçtüğü günlerde Selanik’te aynı kafa ve yüreğe sahip bir çocuk dünyaya gelir. Mustafa koyarlar adını. Gelecekte Mustafa Kemal Paşa olarak ülkemizin bağımsızlığını kazanmasının önderi olup Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracaktır o çocuk.
Ne mutlu öyle önderleri olan ülkelere!
(*) Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Eksiksiz Tam Metin, “Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap”, Grigoriy Petrov, Çeviren: Nilüfer Denissova, Koridor Yayıncılık, İstanbul,
2023
Hüseyin ERKAN