Bayramlar hele de yaz aylarına rastlayan bayramlar, yaz tatili havasında geçmeye başladı nicedir… Nicedir İstanbul’dan bir nebze olsun kaçıp gitmeler şeklini aldı bayram tatilleri… Gurbette olunca bayramın tatilleri ile bayramın ziyaretleri arasında bocalıyoruz ister istemez. Ve ister istemez birinden birini sılaya ayırmayı planlıyoruz bir olağanüstülük olmazsa. Bu yıla isabet eden Kurban Bayramını da sılaya ayırdık ve hava durumundan yol durumuna değin başladık planlar yapmaya…
Bayram tatillerinde İstanbul’dan çıkmak da bir meşakkat; Ramazan Bayramında arife günü güya öğle saatinde yola çıkmıştım, 4,5 saatte İzmit’i zor geçmiştik… Bu bayramda arife gününden bir gün önce yola çıktım. Okullu çocuk olmayınca, serbest çalışınca böyle bir özgürlüğümüz oluyor. Yine de sabah köprü trafiğine takıldık. Çamlıca gişelerini 2 saatte geçebildik. Bizim “özgürlüğümüzü” yaşayanlarla birlikte yol yine de kalabalıktı normal günlere göre… Güzergâhımız Gerede’ye kadar, Ankara ve iç Anadolu yolcularıyla birlikte geçiyor, Merzifon’a kadar ise D.Karadeniz ve D.Anadolu yolcularıyla birlikte… Merzifon’dan sonra Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize istikametinin yolcuları kalıyor bizimle, seyrek de olsa Ankara istikametinden gelenler ekleniyor güzergaha… Samsun ara bölge; Bafra ve Çarşamba ovaları sayesinde alternatif ürün yetiştirebiliyor; kalan Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize tek tip ürüne muhtaç, fındık ve çay… Sanayisi de cılız olan bölgenin nüfusunu doyurmaya yetmiyor bu ürünler. Onun için bölgenin gurbette yaşayan yoğun bir nüfusu var.
D.Karadeniz’in gurbetçileri sılayı, şimdilik, unutmuyor. Bölgede gurbetçilik özellikle 1980’lerin ortaların itibaren hızlandı. Geçen 30-35 yılda yaşlılar birer birer edebiyete intikal ettikçe topraklar bir kez daha, bir kez daha bölündü. Kimi mirasçı ailelere birer evlek toprak düşmeye başladı. Her ne kadar mevzuat, 5 dönüm altında tapuların parçalanmasına izin vermese de fiilen toprak paylaşımı oluyor… Onun için gurbette yaşayan aile emeklilik yaşları yaklaştıkça köylerine evler yapmaya başladılar; zaten çoğu ahşap olan baba evlerine emmi-oğul-uşak sığmaz olmuşlardı… Bölgenin insanları suyundan mıdır havasından mıdır memleketlerinden vazgeçemiyorlar, bayramlarda, fındık mevsiminde yollara düşüp, doluşuyorlar köylere, şenlik havasında…
Bölgeye emekli olup, uşaklarını-kızlarını everip, gurbette artık yapacak bir şeyi kalmayanlar yerleşmeye başlayanlarda çoğaldı. Ancak çoğu kış aylarını ya gurbetteki çocuklarının yanında ya da sahillerde edindikleri evlerde geçiriyorlar yine de… Kasım-Mayıs aylarında köyler yeniden boşalıyor, ıssızlaşıyor. Emekliler barınma ve altyapısı daha iyi olan sahil şehirlerine doluşurken, yıl 12 ayını bölgede geçirenlerde çocuklarını daha iyi eğitim imkânı sağlamak için köylerini terk ediyorlar kış aylarında… Bu nedenle sahillerdeki il ve ilçeler iç göçle kalabalıklaşırken, iç bölgelerdeki ilçelerde giderek ıssızlaşıyor… Bölge üretilen tarım ürünlerine dayalı ticaret ve küçük tarım sanayi dışında sahillerde inşaat faaliyeti de oldukça gelişmiş… Ama her okuyan gencin gözü bir devlet memurluğuna veya her askerliğini yapan gencin hedefi gurbete kapağı atmakta; sanayi gelişmedikçe bölge göç vermeye devam edecek görünüyor…
Kış aylarında köyler boşaldığı için, aile hayvancılığı da yok olmuş denebilir… Toprakları iyice parçalanmış ve merası olmayan köyler için büyük besicilik yapma imkânı da yok. Yaylalara yakın köylerde bir nebze bu tür işletmeler var, ama bu işletmelerde istihdam için yeterli değil. Fındık giderek ikincil gelir kaynağına dönüşmüş durumda. Bu nedenle özellikle Ordu yöresinde göçebe arıcılık yaygınlaşmış… Bu yıl sahile yakın yerler dışında Mart ayı sonunda yaşanan don nedeniyle fındık üretimi yapılamamış. Ancak arıcılar için iyi bir sezon yaşanmış, bal da olmasa yöre halkının işi çok zormuş…
Uzun süredir, Fiskobirliğin ve TMO’nun da devreden çıkmasıyla, fiyat istikrarı bozulduğundan, fındık üretiminden, üreticilerden çok toplayıcılarla fındık tüccarları kazançlı çıkıyor. Bu sezon fındık toplamak için gurbetten gelen yöre halkı ile birlikte G. Doğu’dan gelen hatta Gürcistan’dan gelen fındık toplayıcılarda mağdur oldular… Hatta bazı fındık tüccarları iflas ederken üreticinin alacakları da buhar olmuş…
Bölgede fındık üreticisi-fındık tüccarı ilişkisi de bir hayli ilginç… Fındık üreticisinin sıcak paraya Mayıs aylarından itibaren ihtiyacı olur. Çalıştıkları tüccar aynı zamanda kredi verenleridir. İhtiyaçları olduğunda tüccardan avans çekerler, faiziyle… Ürünler toplanıp harman kaldırıldıktan sonra ürünlerini tüccarın deposuna dökerler. Cari fındık fiyatından hesap kesilir borç ödenir. İsteyen borç kapandıktan sonra artakalan ürünün parasını alır. İsteyende fındığının “fiyatını kesmez”, tüccara “emanete” bırakır. Güya fındığın fiyatının yükseldiği aylarda fiyatını kesmek üzere… Veya ihtiyacı olduğunda azar azar fındık fiyatı kesilir, bakiye fındık emanette kalır. Durumları iyi olanlar Mart-Nisan aylarına kadar fındıklarını emanette tutarlar… Tabi kaydi olarak, yoksa fındık tüccarın deposundan çoktan çıkmış, dünya piyasalarında dolaşımdadır. Bu yıl Mart ayında don olup, fındık dalları kuruyunca, rekoltenin düşeceği anlaşılmış, fındık fiyatları ikiye katlanmış… Üretici fırsattan yararlanarak fındık fiyatını kesmeye gidince, fındığı çoktan eski fiyattan satan tüccarlar zor durumda kalmış… Kimisi üreticiyi eski fiyattan hesabı kesmeye zorlarken, kimisi de dükkânı-depoyu kapatıp ortadan kaybolmuş… Bu şekilde batak veren tüccar ve dolayısıyla üreticiler olmuş… Velhasıl bölgede en garanti gelir ya emekli maaşı veya doğrudan gelir desteği…
Yine de bölgede bayram günü bayram havasında geçti. Çünkü Karadeniz insanı acıya neşeyi katık etmesini biliyor… Devlet kadrolarına gençler yerleştikçe, gurbet göç kabul ettikçe gözler gülmese bile yüzler gülmeye devam edecek gibi…
09.10.2014