Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Uyandık bugün de Rabbimin izniyle;
Her şeye rağmen seni yaşayacağız be hayat… Mutluymuş gibi… Güçlüymüş gibi… Umudumuz var olsa da, hiç halimiz yok gibi…
Her saniyenin kıymetini, kıymetlilerle yaşayabilmek ümidiyle…
Mutlu ve sağlıklı bir sabahınız devam edegelen günleriniz olsun dost bildiklerim…
Bugün günlerden memleket, bugün özlemler yine memleket, bu gün sözler yine memleket ve sevgi… Ah sevgi ah! seni bir sevseler, bir kıymetini bilseler, senin kadrini, gücünün neler yapabileceğini bilseler, değil memleketi, dünyayı, evreni gül bahçesine çevirebileceğini bilseler. Ah ki ah!!!
MEMLEKET
“Memleketi olmayan adamın romanı edebiyatı zorlamaz. Özellikle romancının mutlaka bir toprağı olmalı. Sadece romanda değil, her sanat dalında çalışan her sanatçı için bir memleket lazım. Çünkü o toprağın kültürüyle büyüyor insan, o toprağın kültürüyle yoğruluyor sanatçı. Toprağından kopuk olursa romancı, yazamaz.” Demiş ustam Yaşar Kemal…
Ya Nazım ne demiş bu konuda bir kulak verelim ona: “Memleketimi seviyorum: Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.”
Ve devam etmiş demiş ki Nazım “KARLI KAYIN ORMANINDA” şiirinde
“Memleket mi, yıldızlar mı?
Gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
Bir pencere, sarı, sıcak”
Bu şiirinin en can alıcı dizeleri bence…
Bir insanoğlunun uzağı en iyi anlattığı dize. Bana ise çocukluğumun çok uzakta kaldığını anımsatan dize.
Ya “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan” derken ne güzel anlatmış memleket sevgisini ve hasretini Nazım Hikmet bu şiirinde…
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim…
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim…
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…”
Dörtnala koşuyoruz kaçınılmaz sona… Çoğu şeyin farkında bile olmadan… Amansız hayat yarışında, rüzgârımıza kapılan savruluyor dört bir yana… Kimilerine göre hayat sanki pembe dizi, kimine göre ise tümüyle bir çile… Bir yanda ise kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan tüccar bireyler silsilesi… Diyorum ki; ey hayat keşke ben uyurken gitseydin…
“Özgürlüğün geldiği gün, o gün ölmek yasak!” Cemal Süreyya’dan bir nefes alsak hepimiz mesela!.. Gül gelebilecek insanlığa dair yasaklara dayanabilir emeklerimiz/ umutlarımız var bizim!..
Cahit Sıtkı Tarancı ise şöyle demiş Memleket için seslenirken yürek kalemi;
“Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.”
Şairin özlediği memleketin göğü masmavi yani havası temiz, ağaçları yemyeşil, tarlaları sararmış bol ekinlerle doludur.
Orada herkes mutludur, ne kimsenin başında bir dert, ne de kimsenin gönlünde bir hasret vardır.
O memlekette kardeş kavgası sona ermiştir.
Şairin istediği memlekette, ne zengin-fakir, ne de sen-ben ayrımı vardır.
Herkesin başını sokacak bir evi, hakça bir paylaşım söz konusudur. Sömürü ve soygun yoktur.
Orada hayat sevmek kadar tatlıdır, hiç kimsenin ölüm dışında şikâyeti yoktur.
“Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun.” sözleriyle mutlu, huzur dolu, rahat bir hayat tarzı dile getirmiş şair Cahit Sıtkı Tarancı.
Öyle bir hayat ki sevmek gibi tatlı, doyulmaz ve her anı ayrı bir heyecan, ayrı bir güzellik taşıyan bir hayat…
Ah be dostlarım!.. Bir anlasak bir bilsek, bir tanısak şu koca evrende yaşayan insanları.
Sorarsanız eğer bana derim ki:
Yalnızca iki tür insan vardır: Uyuyanlar ve uyanmışlar! Ve sadece iki tür uyuyan vardır: Derin uykuda mutluca uyuyanlar ve karanlıkta uyumaktan yorulmuş, artık uyanmak isteyenler! Ve işte uyanmışların amacı bu uyanmak isteyenlere ışık tutmaktır!
Ve kulak verelim şu söze bakın ne demiş Aziz Nesin: “Bir gün bu memleketin yanağına öpücük, başucuna da bir not bırakıp gideceğim. Notta şunlar yazılı olacak: Öyle güzel uyuyordun ki, uyandırmaya kıyamadım.”
Hani anneler bebeklerini uyutmak için söylerlerdi ya, ki her birimize söylenmiştir bebekken…
“Uyusun da büyüsün ninni
Tıpış tıpış yürüsün ninni”
Hala bu ninniyi dinlemeye mi devam edeceğiz…
Böyle mi olalım? Böyle mi desinler? Uyku sessizliğimize sessizlik mi katalım?..
Bir şelale için sessizliğe bürünmek demek ölmek demektir! Ve her koşulda gerçeği haykıran insanlar için sessizliğe bürünmek de aynı şeydir!
İşte bizde sessizliğe ses olmak için haykırırız gök kubbeye her daim, evren duysun sesimizi, ışık olsun insanlığa diye…
Ve deriz ki; başta memleket yani vatan ve sonra Yaratandan dolayı yaratılmışları___
Sevsek yeter… Şükretsek kâfî… ____İnsan olsak tamamdır…
İnsanın insanı anladığı, bir gülümsemenin çok görülmediği, naif, sevecen, huzurlu ve mutlu geçen ve güzel bir kalpte yer bulduğunuz, harika bir gün umuduyla… Yüreğinizdeki umudun, güzelliklerin ve sevginin hiç tükenmemesi dileğiyle gününüz aydın olsun yüreği güzel dostlar…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu, umutlu, acısız, gözyaşsız her bir anı sevgi dolu bir hafta sonu ve devam edip gelecek güzel, sağlıklı günler dilerim…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın hep sevgiyle dostça kalın…
#öskurşun#