Yine hiçbir şey yapmamanın yorgunluğu var üzerimde. Neredeyse bir ayı geçti mevsim geçişlerinden dolayı üzerimde dolaşan kara bulutlar yüzünden tüm gün battaniye üzerimde, çekyata yarı uzanmış halde Müezza bir köşesinde uyuyakalmış bir melun kasvetle boğuşalı.
Oysa ben o kasvetten tüm gücüm nispetinde kurtulup, eski baharları anımsamak isterdim. Mor menekşelerin açtığı o köy bahçemi, yeşillenen ağaçları ve yavaş yavaş bellenip dikilmeye başlanan biber, patlıcan ve domatesleri… Evet bana hep yağmur olsundu ama artık bahar yağmurları olsundu. İstanbul’u ağlak seyretmek istiyorum. Alıp başımı her bir semtine vurmayı bir borç bildiğim bu şehrin caddelerine sırrımı söylemekten çekinmiyordum. Yürüyordum saatlerce. Durmadan, yorulmadan. Öyle ki yürümek özgürlüktü. Yürümek acıları dindirmek; yeni başlangıçlar, yeni kararlar alırken daha sağlıklı kararlar verdiğim bir süreçti. Fakat son zamanlarda üzerimde bir tedirginlik dışarı çıkmaya korkar oldum.
Korkum o ki hiçbir acının geçmemesinden, geçti sandıklarımızın üzerini örtüyoruz sadece. Bir mühlet dindiriyoruz. Akabinde başka bir acıyla sarsılınca geçmişte yaşanan ne varsa oturdukları yerden kalkıp hücum ediyorlar. Teker teker değil, çoğala çoğala geliyorlar hem de. Bu yüzden en çok hissizlikten korkuyorum. En çok seni sevdiğim gibi bir başkasını sevememekten. Bu yükü bir daha yüklenememekten. Yüklenip de altından kalkamamaktan. Gecenin bilmem kaçında uykumu bölüp beni yatağımdan kaldıran bu cümlelerin yükünden korkuyorum.
Hayat gayesi işte, “yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde” diyordu ya şair en ben olanından. Ne zaman kendimle dertleşmeye kalksam sen yanımdaymışsın gibi anlatıyorum derdimi. Kendi derdimi kendime anlatırken aslında sana anlatıyorum. Boş ver hiç bilme. Düşen düştüğü yerden kalkar elbet, daha da güçlü sarılır hayata. Kim düştüğü yerde kalmış ki. Hayat aldıklarını başka bir suretle geri veriyor. Bu, hayatın en güzel yanı.
Hayat çoğu zaman acımasız olsa da bir şans daha veriyor insana. En güzeli inançlı olmak. Şimdi düşünüyorum da şöyle bir geçmişe bakıp; son zamanlarda yaşadığım olayları belki başka bir rolde ama ana fikri aynı oynamışım. Üstelik kendimi seyretme şansı da bulmuşum. En kötü tarafı unutmuş olmam, tekrar yaşayınca anımsıyorum. Heyhat. Hayat, tekerrürden ibaret.
Bir savurdu mu bin vursa da hayat, insanı insan olmaktan, kendi olmaktan çıkarsa da, sırtına binlerce yükü yüklemekten çekinmese de, her şeye rağmen yaşamaya değer. Belki de böyle böyle hem kendimizi hem de içimizdeki çocuğu büyütüyoruz. Böyle böyle arınıyoruz kirlerimizden, günahlarımızdan. Hem bu dünyada temizliği sağlayan su ve çektiğimiz sıkıntılar değil mi?
Hem çoğu zaman denge halidir hayat. Ne fazla ne de az. Ortayı bulabilmekte marifet. Biz ortayı bulamadığımızdan buğz ediyoruz insanlara, yaşananlara… ya çok seviyoruz ya da nefret ediyoruz. Zaten sevgi ile nefret arasında ince bir çizgi mevcut, biri bitti mi diğeri başlıyor. Sevgilerimiz dengeli ve ölçülü olabilse belki de bu kadar acı çekmezdik. Oldum olası kalbimin sesini dinlemişimdir. Hep o sese göre hareket etmişimdir. Kalbimle çok sevip yine kalbimle acı çekmişimdir. Fakat bazı zamanlar da beyni de sevgilere dahil edip, koşulsuz şartsız bağlanmalardan kurtarıp, önce sorgulayıp sonra sevmeyi de öğrenmedim değil.
Sorgulayan bir beyin gerek fakat haddi aşmayan, sınırları geçmeden. Ölçülü. İnsanların görüşüne, fikrine, yaşam koşullarına, dil-din-ırk gözetmeksizin saygı duymak gerek. Ancak o zaman hayatı hafifletip yaşanabilir bir yer haline getirilebilir. Hayatı fazlasıyla zorlaştıran insanlar değil mi? İnsan olan her yerde sorun vardır, aynı zamanda da çözüm. Yeter ki elimizdeki ipleri doğru kontrol etmeyi bilelim.
En ufak bir kontrol yanlışı küçük hatalara mal oluyor. Fakat bu küçük hataların bedeli ise büyük oluyor.
Şimdi ben, yapmış olduğum hataların bedelini ödemekten yorgun, bir o kadar da bitkinim. Öyle ki hayatımı, yaşanmışlıklarımı bir kuytuya saklayıp kaçasım var ama ne kadar uzağa kaçarsam kaçayım kendimi de beraberimde getireceğimin farkındayım. Hafızam yaşanmışlıklarla dolu. Nereye dönsem kendi izlerimle karşılaşıyorum. Hatırlıyorum. Lakin ben bazı şeyleri hiç hatırlamamayı yeğlerdim.