Son dönemde dış politikada çok ciddi olaylar yaşıyoruz. Libya/Kıbrıs /Akdeniz’de sondaj çalışmaları vb. konular gittikçe ısınıyor. Diğer tarafta da (Rusya, ABD, Fransa vb. ülkelerin şımarttığı) Ermenistan; sefil ve perişan durumuna bakmadan, rahat durmuyor ve belasını arıyor.
– Diğer yönden de;(Aziz Nesin’ in bir kitabından aklımda kalan bir tabir ile, “Kağnı Gölgesindeki İt-Yani, kağnı gölgesinde gezip de kendi gölgesi sanan it” benzetmesi yaptığım, bücür Yunanistan ve(asırlarca sömürgecilikle zengin olmuş, milyonlarca masumun katili, soykırımcı) Fransa; devamlı olarak yaygara yapıyorlar.
– Konu ile ilgili olarak, çok güzel açık oturumlara rastlıyor ve çok istifade ediyorum. Özellikle Emekli Amiral Yaycı, gerçekten çok bilgili bir insan ve bu konulara vakıf.
1– Bu önemli günlerde, iktidara çok ciddi görevler düşmektedir;
a) Bu konularla ilgili olarak, halkımız ve muhalefet, çok daha fazla biçimde bilgilendirilmelidir. Konular üzerinde, güçlü bir milli birlik sağlanmalıdır. Cumhurbaşkanı, tüm parti liderleri ile mutlaka bir yuvarlak masa toplantısı yapmalıdır. Mevcut kavgacı, ayrımcı, tahrik edici, suçlayıcı, hakaret edici, küçümseyici üslûp terkedilmelidir. Uzlaşma zemini sağlanmalıdır.
b) Halkımız; geçim derdi, corona vb. sıkıntılarla boğuşmaktan, başka konularla ilgilenememektedir. Daha fazla bilgi sahibi kılınmalıdır.
c) Dünya’da yalnız olduğumuz ABD/AB/Rusya/İran, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail, Çin, Emirlikler vb. tüm ülkelerin dostumuz olmadığı; ikiyüzlü oldukları, ahlâksızlıkları idrak edilmelidir. NATO’ya hiç güvenilmemelidir.
d) Bu ortam içinde, Silahlı Kuvvetlerimiz (Başta Hava ve Deniz Kuvvetleri olmak üzere) daha da güçlendirilmelidir. Milli savunma sanayii daha desteklenmelidir. Gemi inşa sanayiine özel önem verilmelidir. Askeri okullar ve hastaneler tekrar açılmalıdır. Deniz ticaret filomuz güçlendirilmelidir.
e) Üniversitelerimiz deniz hukuku konusuna özel önem vermeli, devamlı araştırmalar yapmalı ve çok sayıda elaman yetiştirmelidir.
2– Biz, Yunanistan’ı muhatap almamalıyız. Haklarımızın idraki içinde olmalıyız. Şirretliklere, yaygaralara kulak asmamalıyız. Ne Akdeniz, ne Kıbrıs ne de Libya konularında taviz vermemeliyiz. AB’nin tehditlerini, kara propagandalarını ciddiye almamalıyız. (Her pisliğin arkasında mutlaka AB parmağı vardır-. Bundan daha kötü ne davranışlar sergileyebilirler? Zaten, terörün de en büyük destekçisi, AB ülkeleri değil midir?)
– Macron, ülkesinde itibarı bitmiş, mahalli seçimlerde hezimete uğramış, haddini bilmeyen, hala sömürge dönemlerini hayal eden, ekonomisi sıkıntıda, “Sarı yelekliler” ile başı dertte bir klinik vakadır. Tipik bir Türk ve İslam düşmanıdır. Kaldı ki çok uzun olmayan bir süre içinde doğum yapmayan Fransızlar, ülkelerinde azınlık duruma düşeceklerdir.
– Gerçi tüm Fransa Başkanlarının Macron’dan farkı olmamıştır. Hepsi, kendisini dev aynasında gören, Türk ve İslâm düşmanı tiplerdir. (Mitterand’ın karısının, teröre verdiği destekleri unutmadık. )Kendi tarihlerine bakmaz, “Ermeni Soykırımı” edebiyatı yaparlar. Ve hâlâ da sömürgeleri soymaya devam ederler. Karşı çıkan yönetimler olursa, hemen suikastlar ve iç savaş senaryolarını devreye sokarlar. Ruanda, Cezayir, Vietnam’da katliamlar yaparlar.
3– Milli Eğitim Bakanlığımıza, büyük görevler düşmektedir. Evlatlarımıza, tarihimizi çok iyi öğretmeli, milli şuur aşılamalı, aleyhinize oynanan oyunları aktarmalıyız. Meselâ;
a) Ege sözünün, bir Yunan projesi olduğunu, öğretmeliyiz Ege Denizi değil Adalar Denizi, Ege Bölgesi değil Batı Anadolu demeliyiz. Denizlerimize sahip çıkmalı, “MAVİ VATAN” kavramını, içimize kazımalıyız.
b) Yunan tarihini de öğretmeliyiz. Bu ülkenin aslında eski Yunan ile hiç ilgisinin olmadığını, karışık, derleme bir toplum olduğunu, Osmanlı düşmanı Fransız ve İngiliz edebiyatçıları tarafından (dilleri dâhil) kurgulandığını, hep başka devletlerin arkasına sığınarak politika yaptığını, devamlı yalan söylediğini, Atina’nın, Avrupa’da cami olmayan tek başkent olduğunu, Kurtuluş Savaşı’nda, Batı Trakya’da ve Kıbrıs’ta yaptığı insanlık dışı zulümleri, boyuna bakmadan devamlı olarak Enosis hedefi güttüğünü anlatmalıyız. Değişmez politikaları, “Türkiye Düşmanlığı”dır.
– Yunanistan’ın Bizans ile hiç ilgisi de yoktur. Ayasofya’da namaz kılındı diye, matem çanları çalması, bayraklarını yarıya indirmesi, hele hele Türk Bayrağı yakması tam bir manyaklıktır. Kaldı ki, bayrağımız yakılınca, şerefinden bir şey kaybetmez. Ama yakan palikarya piçlerinin ne kadar şerefsiz olduğu görülür. (Atatürk, İzmir’i geri aldığımızda serilen Yunan Bayrağına basmayı reddetmişti.)
– Bu arada Rum Patrikhanesi de disipline edilmeli Türkiye aleyhtarı faaliyetlere izin verilmemelidir.
c) Ve vatanını seven birazcık milli duygusu olan bir Türk’ün, çok zaruri gerekçesi yoksa hele hele sırf turistik gezi için Fransa, Yunanistan ve Adalar’a gitmesini, bu ülkelere ait ürünleri satın almasını çok kötü bir davranış, bir tür ihanet olarak görmekteyim. Lütfen, ülkemizin düşmanlarına destek olmayalım. Terörün en önde gelen destekçilerine kaynak aktarmayalım.
4– Bu arada Kıbrıs konusu da önem arz etmektedir. Zira bu vatan parçamız (Yavru vatan değil, ana vatan parçası)üzerinde oyunlar oynanmaktadır. Keşfedilen enerji kaynaklarından sonra, bu oyun daha da büyümüştür. Tüm sömürücü çakallar bölgeye üşüşmüştür.
a) Şu anda en büyük sıkıntı Kıbrıs’ta, Mustafa Akıncı gibi bir Türkiye karşıtı, Rum sempatizanı devamlı “Birleşik Kıbrıs” masalı anlatan bir Cumhurbaşkanı’nın olmasıdır.
b)Yunanistan ve AB büyük kaynaklar akıtmakta; Medyaya, Sivil Toplum Kuruluşlarına hakim olmakta, Türk ve İslâm şuurunu yok etmek, Kıbrıslılık kavramını yerleştirmek için müthiş gayret göstermektedir. Başarılı da olmaktadır. Meselâ medyanın çoğunluğu bunların elindedir. Öğretmenler Sendikası milli ve manevi değerler düşmanlığı yapmaktadır. (Bu arada, AKP iktidarı da zamanında Denktaş’a karşı tavır alarak ve Annan Plânı denen idam fermanına, destek vererek vahim hatalar yapmıştır) (Dilerim bunun farkına varılmış olsun.) Birleşik Kıbrıs mümkün değildir.
– Şimdi Kıbrıs ile tüm ilişkileri daha da arttırmanın zamanıdır, Mesela Maraş hemen açılmalıdır. Osmanlı Vakıflarına ait mallar iade edilmelidir. Yabancı mülk sahipleri de davet edilmeli ve malları verilmelidir, Bu, Kıbrıs ekonomisine çok ciddi katkılar sağlayacaktır.
– Kıbrıs’ta, Türkiye’nin üssü olmalıdır. Orada gemilerimiz bulunmalıdır. Tersaneler kurulmalıdır. (İngiltere’nin ve AB’nin üssü vardır, Fransa da Kıbrıs ve Lübnan’da üs peşindedir. AB üssünü de kullanmaktadır.)
-Ada’daki hantal yönetim sistemi ve belirli kişilerin elinde toplanmış ekonomi düzeni ıslah edilmelidir. (Biz Kıbrıs ekonomisine çok ciddi katkılar vermek, satamadıkları malları ithal etmek amacı ile TANSAŞ Mağazası açmak istemiştik. Yöneticiler engel oldular.)Rum yandaşlarının faaliyetlerine karşı tedbirler alınmalıdır. Gençlere, milli ve manevi şuur kazandırılmalıdır. Kumara, uyuşturucuya ve fuhuşa geçit verilmemelidir.
– Kıbrıs’ ta sadece Türkiye’nin hakkı vardır. Asırlarca mührümüz vurulmuştur. Halk da, Anadolu’dan giden evladı fatihanın evlâtlarıdır. Toprakları; atalarımızın ve kardeşlerimizin kanı ile sulanmıştır. “Kıbrıslı Türkiyeli ayrımı” beyinlere akıtılan bir zehirdir.
SONUÇ….
– Yunanistan’ın Milletlerarası Deniz Hukuku’na göre, Akdeniz’de ciddi bir hakkı yoktur. Muhatabımız olamaz.
– AB ülkeleri; Yunanistan ve Fransa’nın hatırına, Türkiye ile harp mi edeceklerdir? Aralarındaki dayanışmanın sıfır olduğunu corona salgını vesilesi ile bir defa daha gördük.
– İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesi için savaşmayan Fransa, göğsünde “Pour- quoi la lutte” yani “Niçin savaş” yazan tişörtler giyen, Fransız halkı mı Türkiye ile savaşacaktır? Onların gücü, sadece, zavallı sömürge halklarına yeter. (ABD yardım etmese bugün Fransa’nın ana dili Almanca olacaktı.)
– Biz haklıyız. Güçlü de olmalı, hainlere korku salmalıyız.
– ABD’nin, en kalleş, en ikiyüzlü, en ahlâksız bir düşman olduğunu; asırlardır tüm ABD Başkanlarının Türkiye’ye ihanet ettiğini, tüm darbelerin ABD ve emrindeki NATO’nun eseri olduğun, özellikle de, (iki ABD seyahatimde bilgi edinme imkânı bulduğum)başkan adayı Joe Biden’in çok azılı ve fanatik bir Türk düşmanı, tam bir Ermeni ve Rum destekçisi olduğunu hiç unutmayalım. (Bu arada, Türkiye’deki misyonerlik faaliyetlerine de engel olalım. İktidar; Sn. Şükrü Elekdağ ve Sn. Onur Öymen’den mutlaka yararlanmalıdır.)