Masallar hayali kahramanların, gizemli olayların anlatıldığı çok özel yazılardır. Bir insan hem masal yazıp, aynı zamanda anlatabiliyorsa hayal gücü oldukça güçlüdür. Hayal, gerçek ile olağan durum arasındaki ince çizgidir. Bir zamanlar diye başlayıp gökten üç elma düşer diye biten tadından yenmeyecek bir yemek misali gibidir masal.
Biz çocukken masalları çok sever, oradaki hayali kahramanlarla arkadaşlık kurar, iyiliği ,güzelliği onlardan öğrenirdik. Lise yıllarımda bile harçlıklarmla aldığım çocuk masal kitaplarım vardı benim. O zamanlar hayallerimiz pamuk şekeri, iyiliklerimiz güzelliklerdi. Çeyiz sandıklarnda saklanan sakız misali bembeyaz örtülerimiz gibi berraktı. Yoksuluğumuz öyle tatlı öyle tatlıydı ki yasak olan herşey bizim düşlerimizdi.
Hatırlıyorum lise çağlarında bir kaç arkadaşımla birleşip sinemaya gidişimiz, kahkahalarımız, kahve molalarımız o kadar değerliymiş ki… Hele bir simit sarayımız vardı. Orada yediğimiz simit başka hiçbir yerde yenmez, yensede o kadar tatlı olmazdı. Biz o simitçi de dertleri, sevinçleri sınavları notları daha neleri neleri paylaşıldık. Dostluklarimiz bir çayın deminden daha koyu, yediğimiz simitten daha tatlıymış. Şuan bir çok lise arkadaşım ile görüşüyor, onlarla eski anılarımızı tazeliyoruz. İçlerinden beni ençok etkileyen iki isim var. Hem bana olan hitabetleri, hem de değerlerinin yüksek oluşu neden onlarla daha fazla gün, anım olmadı diye soruyorum kendime ister istemez. Şimdi düşünüyorum da biri prenses misali masal karakteri, diğeri fabl hikăyelerinde ki anaç tavuk gibi şefkatli, sıcak kraliçe arı sanki. Zaman bizleri büyüttü. büyütürken birçok değeri, bazen küçük masumiyetleri kaçırmamıza neden oldu. En güzel masallarımızı biz lise zamanlarımızda yazmışız bunu masalların tılsımlı anlarını kaçırdığım ve zaman denen kavramın ilerlemesinden anlıyorum.
Özlenen o masal ve zamanları hiçbir zaman geri getiremeyiz. Ancak başka yeni masallar yazıp yeni kahramanlarla buluşabilmemiz mümkün…