Mars haberleri çok çıkıyor. Geçenlerde de delik bulmuşlar. Birtakım organizmalara ilişkin bir emare olabileceği konuşuluyordu. Delikten önceki konu Obama‘ydı. Obama‘yı da bulmuşlardı. Daha öncesinde oturan bir adam figüründen bahsediliyordu. Yakında ebemizi de bulurlar orada.
Mars‘a yolculuk gündemde. Bazı hazırlıklar yapıldığına dair arada bir haberler geliyor. Şu milyarder şu kadar ödedi, şu trilyoner şu kadar para yatırdı..gibi haberler. Tabii, insanın o kadar çok parası olunca Mars’a gidip, orada yaşamayı istemesi de anormal gelmiyor kimseye.
Sürekli kızıl bir gün batımı havası. Zehirli gazlar. İlginç, ürkünç fırtınalar.
Oraya gidip hayatının geri kalanını orada geçirmek ilginç bir deneyim olacak olsa gerek. Herhalde, yaşanabilecek her şeyi yaşadıktan sonra oraya gitme isteği çoğunlukla kafa dinlemek isteği ile ilgilidir. Madem kafayı dinlemek istiyordun hiç çalışmasaydın ya. O da bir seçenek.
Keşif isteği, her şeyi yaşamak isteği, sonsuzca bir istek havuzu.. İnsan dalmak istiyor while cumburling. Ve sonra, bir sağlama yapar gibi, veya bir özet çıkarır gibi… ölümü başka bir şekilde anlamlandırmak. Ölüme bile sahip olmak istiyor insan. Mars’ta yaşama isteği biraz da bununla ilgili. Kontrol altına almak isteği, kaçmak isteği… Dünyadayken ölmek-insanların gözündeki şaaşadan pörsümüş bir cesede dönmek, ölüm fikrinden-gerçek-mutlak ölüm fikrinden daha çok korkutuyor insanı. İşin gerçeği… marsa gidecek ve orada yaşamlarına devam edecekler, uzaylı genelevi keşfetmedilerse ben de ne olayım. Yalan bunların hepsi.
Mars, Romalıların savaş tanrısı figürü. Ares ise Yunan Mitolojisi’nin bir figürü. Savaş..kan…ve mutlaka kırmızı… Kırmızı bir gezegen. Kırmızı filan diye herhalde böyle bir yakıştırma yapmışlar. Bu gezegeni kırmızıya boyayan da kimdir! Ares’tir o. Mars’tır o.
Kimi insanlar vardır… onlar zaten Mars’ta yaşarlar. Çocuğa dedim ki: şu köpeğe biraz ekmek ver. Gitti babasına söyledi. İkisi gelip tekme savurdular köpeğe. Bir uzaylıyı, bir köpeği sever gibi sevebilir miyiz? Sevimli…veya sevimsiz gelir mi bize? Veya, şu an için, bir uzaylıyı görmekle bir gezegeni yaşamak aynı anlama gelirken, bu konular bizi neden ilgilendirsin.
Düşün, düşün, düşün… bizim bu tavladaki Mars olmak deyimi nereden geliyor diye. Yenilen kişi Mars oluyor. Yenilen kişinin, tavla sahasında pulları kalıyor. Yenen kişi ise sahada olmuyor. Savaş sahasında zaten yenen ayakta kalır. Dalga geçmek için veya yenilmesine karşın yenileni ferahlatmak için bulunmuş olabilir bu deyim. Yenildin… Mars gibi savaşı sen kazandın, ben ise kaçtım…der gibi herhalde. Tavlayla aram yok, bilemiyorum.