Dostlarım…
Bağımsız(!) ve Tarafsız(?) Reis’/i Cumhur ve AKP Genel Başkanı Erdoğan,
devam eden “Adalet” yürüyüşü için, “Yapılan iş hukuki değildir” diyerek uyardı(!)(aslı gözdağı). Arkasından, “yürüyüş” demeden –“ böyle bir adımı atmak suretiyle yasal yollar dan gidişiniz(!) Hükümetimizin bir inceliğidir, daha da ileri gidiyorum bir lütfudur” dedi ve tek satırlık cümlesindeki kendi çelişkilerini bile yok sayarak, ayıplı demokrasi anlayışını tüm dünyaya ilan etti.
Ey Yürüyüşe Katılanlar… Bugünü kadar, sadaka,iaşe torbası, zekat veya fitre türünden bir lütuf sizlere ulaşmadıysa, “ bir adım atmak suretiyle gidişinize” hükümetin gösterdiği inceliği tümünün yerine LÜTUF sayın!…
*
Dostlarım,
Bir Lider, mahalle muhtarı bile olsa, , sarfettiği sözleri, ölçmeli, biçmeli tartmalı… Onun ağzından çıkan her söz yerli yerini bulmalı. İçleri dolu dolu olmalı…
Demokrasi mi dedi, demokrasinin gereği, onun eylem ve söylemlerinde yerine oturmalı… Özgürlük mü dedi, özgürlüğün tanımı lutfedilip verileni değil, hak edileni anlatıyor olmalı.
Adalet, hukuk, ahlak ve daha nice toplumsal erdemlerse sözünü ettiği, bunların topuna, toplum bireylerinden önce kendisi inanıyor olmalı…
Lider olmanın ilk koşuludur bu.
Demokrasiler lutfetmez. Haklı talepleri dikkate alır.
Hele ki, bu talepler, devleti daha güçlü bir kurum olarak varetmenin ön koşulu olan “adelet” istemek üzerine yoğunlaşmış demokratik taleplerse, (hilesiz hurdasız olmak koşuluyla) sandığı demokrasilerin vazgeçilmez aracı gören, hiçbir ülke, hiçbir gerekçeyle, bu taleplere sırt dönemez… bu talepleri küçümseyeme!…
Talep sahipleri ile alay edercesine bir alçalmanın içine giremez.
Hem sandığı demokrasinin vazgeçilmez aracı olarak göreceksin, hem de sandığı değil de, kendini “lutuf sahibi” addedeceksin.
Lütfedilen olarak kendini değil de, kendini lütfeden olarak göreceksin!…
Bu hayra alamet bir ruh hali değildir.
Lider lutfetmez, lütfedemez.. Demokrasilerin emrettiği biçimde, “hak” olanın önünü açar. Yasalar da bu hakkı, hakkı olana verir… İşte bunun adıdır adalet!…
Hak (verilmesi isteğe bağlı) bir lütuf değil, (mutlak yerine getirilmesi gerekli) bir görevdir.
Bunu da pek çok yönden “otoriteye” ram olmuş, bağımlı mahkemeler sağlayamaz!.
Dememiz o ki, demokrasiler lütuf rejimleri değildir. Hele, bir liderin iki dudağı arasına sıkıştırılmış “lütuflar rejimi” hiç değildir.
Hele ki adalet insafa terkedilmiş – sadaka muamelesinde bir kukum hiç değildir. “Güneştir o… Geriye kalan her şey (lider dahil) onun etrafında döner.” (Konfüçyus) Bütün ahlaki değerlerin, dinler dahil, toplamıdır adalet. Bu nedenle kaybolduğunda, arayıp bulup, gaspedildiyse direnip geri alıp, yerine koymak gerekir onu.
Lütfu kendisine hak gören rejimlerin liderleri, kafası bozulduğunda verdiği lütufları geri alma hakkını da kendisinde görür ki, bundan ötesi demokrasi değildir ki zaten… Sultanlıktır, tiranlıktır, şahlıktır… ve bir adım ötesi de faşizm.
Şayet demokrasilerde, bir lütuftan söz edilecekse, bu lütuf, liderin, halka verdiği değil, halkın o lidere “bir süreliğine tanıdığı” yetkidir.
Üstelik bu yetki ona salt yetki olarak değil, sorumluluklarla donatılarak, hem de sınırlı olarak verilmiştir.
“Bir süreliğine” kendisine verilen yetkileri, yasaları da hiçe sayarak, sonuna kadar kullanır, sorumluluğa gelince, “yokmuş” gibi davranırsa, demokrasilerin tanıdığı hakları bile kendisinin lütfu sayarsa o liderin demokrasi ile uzaktan yakından ilişkisi kalmaz.
İşte bu durumda da halkın kendisine verdiklerini (lutfettiklerini) yasal yollardan geri alma hakkı doğar. Yürüyüşleri, protestoları yasal hak kılan da budur işte.
Birilerinin nazarında hak anlayışı, seçimlerde oy , ramazanlarda gönül alma, kutsal günlerde günah savma… adına lutfedilip sunulan iaşe torbası, ramazan harçlığı, kurulan iftar sofrası, fitre ve zekat…sadaka… iaşe torbası boyutunda kalmışsa kolay değil o ülkenin işi…
Ülke halkı öncelikle, “dilediğine, dilediği kadarını lutfetmeyi demokrasi sayan kişiye demokrasiyi de adaleti soksan durmayacağını” öğrenmelidir.
Şayet demokrasi, köşe başı dilencisine bahşedilen sadaka ile eş görülüyorsa, ve adalet de bitmez, tükenmez ve yetinmez bir lütuf sahibinin insafına terkedilmişse, Sözün bittiği yerdir orası.
İşte böylesi günlerde aranır olur sokaklarda adalet!…
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com